GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
30 Aralık 2009 Çarşamba

Bir kedinin keyfini diliyorum sizin için’…

Tuhaf bir şey bu.
Yılın her günü, hatta bazen günde iki kez yazı yazabilecekmişim gibi hissederken’… Yılın bu son günü/bu son saatlerinde elimin durduğunu fark etmek, garip.’¶
Pek çok sorun hatta incir çekirdeği bile yazılmayı hak ederken,
Yanıtlanmasını istediğin bütün sorular kafanda peş peşe dans ederken, yılın bu zamanında, ’‘her şey’’in ’‘hiçbir şey’’e dönüştüğünü görmek ya da öyle farz etmek, gerçekten tuhaf.
 
Bütün bir gün, şehrin sokaklarında o arkadaştan bu arkadaşa, o dosttan bu dosta yeni yıl dileklerimi iletmek için dolaşırken, karıncalar gibi caddelerden akan insan kalabalıklarının içinde kaybolurken; hepiniz gibi, zihnimin bir yanı, biten yılın muhasebesiyle uğraştı durdu biteviye’…
2009 nasıl geçti?
Bende nasıl bir iz bıraktı?
Neler kazandım, neler kaybettim?
En çok neyin özlemini duydum, en çok neye/kime kızdım, en çok ne sevindirdi beni, en çok neyin gerçekleşmesini istedim ve bunun için ne kadar emek sarf ettim?
Bunun gibi onlarca/yüzlerce soru’…
 
Her birimizin şahsi tarihinde bu ve benzeri sorular, iç hesaplaşmalar, eleştiriler, özeleştiriler sürer gider de’… Takvimler son yaprağa gelince’…
Eskiyen yılı uğurlamaya hazırlandığımız bugünlerdeki gibi telaşla geriye sararız ya beynimizin içindeki filmi? Benimki de öyle işte şimdi.
Ve içimde ’“kime ne alayım’” heyecanı ile birlikte ’“ne yazayım ki, yüzlerde sıcak bir gülümseme yaratsın’” endişesi at başı’…
Oysa telaşlanınca, yazının da ayağı dolanır koşa koşa yürüyen/konuşan gibi’…
Yazı, hele ’“özel güne özel yazı’” aceleye gelmez.
Dinginlik ister, sabır, sükûnet ister. Kalp açıklığı ister.
Kalp sıkışmasıyla yazılan yazı, kalp sıkar çünkü’…
 
Böyle durumlarda kitaplar, güzel sözler, özlü deyişler ve sende bir şekilde iz bırakmış yazılar yetişir imdada ki’…
Seni de kurtarır, okurunu da’…
İmdadıma, yazılarını her durumda büyük keyifle okuduğum Neslihan Acu yetişti; yakın zamanda yazdığı, Mehmet Uhri’’nin ’“Hayat Semaverin Deminde’” kitabından yaptığı alıntıyla.
Kitaptaki ’“Akşam Sefasına Benzeyenler’” adlı öyküden söz eden Acu, şöyle yazmıştı:
’“Kuyumcu Artin Usta’’dan söz ediyordu öykü. İki çocuğu özgürlük, mutluluk diye tutturup ABD’’ye göç etmişler. Usta onlara ağaçları göstermiş. ’‘Ağaçlar özgür değildir ama mutsuz ağaç da yoktur, mutluluğu kendinizde arayın’’ demiş. Dinlememiş gitmişler.
Artin Usta’’nın eşi demiş ki çocukların arkasından, ’‘Zamanında biz bunların sırtını yeterince kaşımadık, o yüzden gittiler.’’
Ve açıklıyor bunu Artin Usta: ’‘Sırtını kaşıttıracak kadar samimi olduğu birilerine, her zaman muhtaçtır insanoğlu. Günümüz insanı bencilleşti sanki. Sırtını kaşıttıracak samimiyette birileri yoksa çevrende’… Dahası, sırtın kaşınmayı bile unuttuysa, sen de özgür olmak için yalnızlığı seçenlerden, akşam sefasına benzeyenlerdensin, bence.’’
 
Ve devam ediyor Acu:
’“Tabii ki artık sırtlarımız kaşınmıyor. Çünkü bol su, sabun, şampuan vs her şeyimiz var. Çok temiziz. Ama şarkıdaki gibi, biz temizlendikçe kirlendi dünya.
Ve ’‘konfor’’un çoğaldığı oranda yalnızlaştık.
Yalnızlaştıkça da bencilleşti, duyarsızlaştı insan.
(’…) Alışverişle, tüketim çılgınlığıyla, marka bağımlılığıyla, cool imaj yaratma debelenmeleriyle, sonsuz güzellik ve gençlik için umutsuzca çabalayarak yalnızlığını unutmaya çalışan insan...
Sanal ortamlarda çoğalarak, mutsuzluğunu kırmaya çalışan insan...
Kedi kadar aklı olmayan, güya akıllı insan...
Sırtını kaşıtan bir kediye bak da, keyif nedir gör.’”
* * *
2010’’dan neler dilediyseniz, neler dileyecekseniz’… Dilerim yerine gelir.
Benim dileğim, ’“sırtınızı kaşıyacakların/kaşıyanların hiç eksik olmaması’” hayatınızdan.
Hani o pazarlarda satılan o uzun ’‘tahtadan/plastikten sırt kaşıyıcıları’’na muhtaç olmadan, ihtiyaç duymadan’… Sevdiklerinizin/sizi sevenlerin sıcak eli eksilmesin üzerinizden. 2010’’da da, sonrasında da’…
Gerisi de zaten teferruattır; hayat, öyle ya da böyle akar gider.