GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
1 Temmuz 2024 Pazartesi

Avrupa’yı daha da zor günler bekliyor

Murathan Mungan birkaç gün önce X hesabından bu görseli “Çizginin Gücü” diyerek yayımladı. Bu görsel gerçekten de her şeyi yansıtıyor.

Avrupa “yabancı düşmanlığı” duyguları ile belleğini yitirmiş vaziyette faşizmin kucağına doğru gidiyor. Hatta gitti gidiyor. Avrupalılar bu kadar hafızasını kaybetmiş olabilirler mi? İki büyük dünya savaşının ilk kıvılcımlarının Avrupa’dan çaktığını unutmuş olabilirler mi? Son günlerde hemen her yerden “üçüncü dünya savaşı” uyarıları yükselirken başta Fransızlar olmak üzere Avrupalılar bu kadar bellek yitimine uğramış olabilirler mi?

Dün ilk turu, önümüzdeki Pazar da ikinci turu gerçekleşecek olan Fransa seçimleri geçen hafta da yazdığım gibi sanılandan çok daha fazla sorunu beraberinde getirecek gibi görünüyor… Bu sonuç Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a ciddi bir darbe oldu. Şimdi 577 sandalyeli Ulusal Meclis için ikinci tur oylama 7 Temmuz’da yapılacak. Bu seçim sonuçları, Fransa’daki siyasi dengeleri önemli ölçüde etkileyebilir.

Eğer Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a muhalif milletvekilleri yeni bir çoğunluk oluşturursa, Macron’un siyasi bir rakibini başbakan olarak atamak zorunda kalması gerekecek. Bu durum Fransa’nın iç politikasını dramatik bir şekilde değiştirebilir ve dış politikasında belirsizliklere yol açabilir. Özellikle de aşırı sağcı Ulusal Birlik’in 28 yaşındaki başkanı Jordan Bardella ile birlikte çalışmak zorunda kalırsa, bu durum daha da karmaşık hale gelebilir.

Eğer net bir çoğunluk sağlanamazsa, ülke aylarca sürecek bir siyasi çıkmaza ya da kargaşaya sürüklenebilir. Macron istifa etmeyi reddederse, bir yıl boyunca yeni seçim çağrısında bulunamaz, bu da mevcut durumu daha da zorlaştırabilir. Fransa’nın bu dönemde karşılaşabileceği siyasi ve ekonomik zorluklar, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde dikkatle izlenecek.

Fransa’da bir partinin mutlak çoğunluk elde edebilmesi için 289 sandalyeye ihtiyacı var. Başlıca anket enstitüleri, Ulusal Birlik’in bir sonraki oylama turunda 240 ila 310 sandalye kazanabileceğini öngörüyor. Yeni Halk Cephesi ittifakının 150 ila 200, Macron’un Rönesans partisi ve müttefiklerinin ise 70 ila 120 sandalye alabileceği tahmin ediliyor. Ancak Fransa’nın seçim sisteminin doğası gereği, ilk tur sonuçlarını kullanarak ikinci tur sonuçlarını tahmin etmek her zaman zor olmuştur. Yasama seçimleri, özünde 577 ayrı yarıştan oluşuyor ve her bölgedeki dinamikler farklılık gösterebiliyor.

Bu durum, özellikle ikinci turda stratejik oy kullanma davranışlarını ve koalisyon olasılıklarını önemli hale getiriyor. Seçim sonuçlarının nasıl şekilleneceği, Fransa’nın siyasi geleceği üzerinde büyük bir etkiye sahip olacak.

Meşhur fıkradaki gibi iki ihtimal var. Birincisi, Ulusal Birlik’in mutlak çoğunluğu elde ederek 289’dan fazla sandalye kazanması. Bu durumda Macron, Jordan Bardella’yı başbakan olarak atamak zorunda kalacak ve Bardella, iç politikayı kontrol eden bir kabine oluşturacak. Cumhurbaşkanları geleneksel olarak bu tür senaryolarda dış politika ve savunma konularında kontrolü ellerinde tutarlar, ancak anayasa bu durumlar için her zaman net kurallar sunmuyor.

İkinci olasılık, hiçbir partinin mutlak çoğunluğu elde edememesi ve ülkenin siyasi bir çıkmaza sürüklenmesi. Bu durumda, Macron ve parlamentodaki diğer partiler koalisyon oluşturmak zorunda kalacak. Ancak, bu tür bir koalisyonun istikrarsız olma ihtimali yüksek ve ülke aylarca sürecek bir siyasi kargaşa yaşayabilir. Bu belirsizlik hem Fransa’nın iç politikalarını hem de dış politikasını ciddi şekilde etkileyebilir.

Eğer Ulusal Birlik iktidara gelirse, göçmen karşıtı ve “Avrupa şüphecisi” adı verilen ve AB’nin kuruluş ilkelerine tamamen karşıt politikaları ile Avrupa projesinin kalbinde yer alan bir ülkeyi yönetmeye başlayacaktır. Jordan Bardella’nın başbakan olması durumunda, Fransa’nın Avrupa Birliği bütçesine katkısı, Rusya ile savaşında Ukrayna’ya destek gibi konularda Macron ile ciddi çatışmalar yaşanabilir.

Bu gelişmeler, sadece Fransa için değil, Avrupa Birliği için de büyük bir belirsizlik ve potansiyel kriz anlamına gelir. Macron’un Avrupa yanlısı politikalarının aksine, Ulusal Birlik’in liderliği, Avrupa Birliği içinde büyük gerilimlere yol açabilir. Bu durum, birliğin bütünlüğünü ve geleceğini tehdit edebilir.

Ulusal Birlik’in kazandığı ivmeye karşı tepki olarak, çoğunluğu sol görüşlü binlerce protestocu, pazar akşamı Paris’in merkezinde toplanarak Ulusal Birlik’i protesto etti. Bu protestolar, Fransız toplumunun bu siyasi değişim karşısındaki bölünmüşlüğünü ve rahatsızlığını yansıtıyor. Eğer Ulusal Birlik iktidara gelirse, ülke içindeki sosyal ve siyasi çatışmaların artması muhtemeldir.

Eğer Ulusal Birlik mutlak çoğunluğu sağlayamazsa, Jordan Bardella’nın bu şekilde iktidara gelmeyeceğini söylemesi nedeniyle Macron yönetilemez bir alt meclisle karşı karşıya kalabilir.

Hükümet, işçi sendikalarını kızdıran işsizlik yardımlarına ilişkin kuralları sıkılaştırma planlarını şimdiden askıya alarak bu durumu göz önünde bulundurmaktadır. Macron’un başbakanı Gabriel Attal, partisinin yakında daha az nüfuza sahip olacağını kabul ettiği bir konuşmada, "Bu ikinci turda önemli olan aşırı sağı mutlak çoğunluktan mahrum bırakmaktır" dedi. Attal, partisinin hedefinin, diğer partilerle birlikte çalışmak için yeterli ağırlığa sahip olmak olduğunu belirtti.

Bu senaryoda, Macron’un yönetimi zorlaşacak ve ülke büyük olasılıkla koalisyon hükümetleri ve sürekli müzakerelerle ilerlemek zorunda kalacak. Bu da hem iç hem de dış politikada istikrar sorunlarına yol açabilir. Fransa’nın siyasi geleceği belirsizliğini korurken, toplumdaki huzursuzluk ve protestolar da devam edebilir.

Avrupa’daki aklı başında insanları asıl kaygılandıran durum, aşırı sağın tüm kesimlere nüfuz etmiş olması. Bu gelişme, sadece Fransa’da değil, Avrupa genelinde demokratik değerlere, insan haklarına ve toplumsal uyuma yönelik büyük bir tehdit olarak görülüyor.

Aşırı sağın bu kadar geniş bir taban bulması, ekonomik sıkıntılar, göçmen krizleri, ulusal kimlik ve güvenlik kaygıları gibi faktörlerin bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Bu kaygılar, popülist söylemlerle birleşerek, aşırı sağcı partilerin güçlenmesine yol açıyor. Fransa’da Ulusal Birlik’in yükselişi, Avrupa’nın diğer ülkelerinde de benzer hareketlerin güç kazanabileceği endişesini artırıyor.

Avrupa’da yabancı düşmanlığı duyguları, bazı toplum kesimlerinde artarak, kıtanın tarihsel belleğini kaybetmiş bir şekilde faşizmin kucağına doğru gitmesine yol açıyor. Bu endişe verici eğilim, 20. yüzyılda yaşanan trajik olayların unutulmaya başlandığını ve benzer tehlikelerin yeniden ortaya çıkabileceğini gösteriyor.

Yabancı düşmanlığı, milliyetçilik, ve göçmen karşıtlığı gibi duygular, ekonomik belirsizlikler, toplumsal değişimler ve güvenlik kaygılarıyla birleşerek güçleniyor. Bu durum, aşırı sağcı partilerin ve hareketlerin daha geniş kitlelere ulaşmasına ve siyasi güç kazanmalarına olanak tanıyor.

Avrupa’da bu eğilimlerin güçlenmesi, demokratik değerlerin ve insan haklarının zayıflaması, toplumsal uyumun bozulması ve uluslararası işbirliğinin azalması gibi sonuçlar doğurabilir. Tarihsel olarak faşizmin yükselişi, toplumsal kutuplaşma, otoriter rejimlerin güçlenmesi ve insan haklarının ihlal edilmesiyle sonuçlanmıştı. Bu nedenle, günümüzde benzer eğilimlerin yeniden ortaya çıkması, Avrupa’nın geleceği açısından ciddi bir tehdit olarak görülüyor.

Avrupa’nın geçmişteki hatalardan ders çıkararak, bu tür olumsuz eğilimlerin önüne geçmesi ve demokratik, kapsayıcı bir geleceği inşa etmesi büyük önem taşıyor ama özellikle taşradaki seçmenin bu umurunda değil. .

Şimdi yeniden yazının başındaki görsele bakalım. Avrupa’yı zor günler bekliyor.