GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
10 Haziran 2024 Pazartesi

Göçmenler Avrupa’yı faşizme taşır mı?

Dün geceden beri AB seçimlerini konuşuyoruz anlık mesajlaşma gruplarımızda… Vardığımız sonuç,”Popülist aşırı sağ göçmen karşıtlığı ile kazanç elde etti ancak Avrupa yanlısı merkez ayakta kaldı” yönünde. Umarız yanılmıyoruzdur…

TV kanallarına bakınca görüyoruz ki aşırı sağ Fransa, Almanya ve Avusturya’da kutlama yapıyor. Macron, Fransız parlamentosunu feshedeceğini açıkladı gecenin bir vaktinde… Macron, düz faşist Marine Le Pen’in karşısında aldıkları ağır yenilginin ardından erken parlamento seçimleri çağrısında bulunurken, Almanya’da aşırı sağcı Alternatif für Deutschland’ın (AfD) önemli bir performans sergilemesiyle Olaf Scholz’un koalisyonu kötü bir gece geçirdi.

İtalya başbakanı Giorgia Meloni’nin aşırı sağ İtalya’nın Kardeşleri Partisiyüzde 30 oy alarak merkez sol rakiplerinin rahatlıkla önünde yer aldı.

Avusturya’da ise aşırı sağ Özgürlük Partisi yüzde 25,7 oyla birinci oldu.

Hollanda’da Geert Wilders’in aşırı sağ partisi, Sol-Yeşiller ittifakının ardından ikinci sırada yer aldı. Viktor Orbán’ın Macaristan’daki Fidesz partisi de beklentilerin altında performans gösterdi ve ama yine de birinci parti.

Bütün bunlara; yani aşırı ve radikal sağın kazanımlarına rağmen ana akım merkez partiler çoğunlukta kalmayı başardılar.Sosyalistler, Sosyal Demokratlar, Demokratlar ve Yeşiller720 sandalyenin 462’sinialdılar ama bu sonuç kimseyi rahatlatmıyor.

Ana akım partilerin çoğunluklarının daralması, iklim eylemiyle ilgili iddialı yasaların çıkarılmasını tehlikeye atabilir. Bu konudaki SlowFood tarafından dile getirilen kaygıları başka bir yazıda dile getireceğim.

Birlik üyesi 27 ülkede yapılan oylamanın ardından kurulacak yeni parlamentoda aşırı sağın ağırlığını artıracağı öngörülüyordu ve öyle oldu. Beş yıl önceki son AP seçiminden beri aşırı sağ partiler AB genelinde birçok ülkede ya iktidara geldiler ya da hükümet ortağı oldular.

Bu yıl Almanya’da seçme yaşı ilk kez 16’ya düşürüldü, bu değişiklik seçmen sayısının yaklaşık 4 milyon artmasına yol açtı ama anlaşılan gençler de aşırı sağa meyilliler. Çünkü Avrupa Birliği’ne (AB) eleştirel yaklaşan ve göçmen karşıtı olan ideolojiler, artık yalnızca yaşlılara hitap etmiyor.

Öyleyse baştaki soruyu yineleyelim, göçmen karşıtlığı Avrupa’yı 80 sene öncesinde olduğu gibi yine faşizmin kucağına iter mi?

***

İnsanın doğasında Xenophobia diye bir hastalık var.”Yabancı Düşmanlığı” diye dilimize çevirebileceğimiz bu hastalık Nazi Almanyası’nda olduğu gibi toplumsal histerilere dönüşebiliyor. Zaten Avrupa’nın korkusu da Fransa, Almanya, İtalya ve Avusturya’da yükselen bu neo-faşist eğilimler…

Xenophobia: Yabancı düşmanlığı Antik Yunancadan xénos,“tuhaf, yabancı veya uzaylı” ve phóbos “korku” kökenli bir sözcük. Bilimsel karşılığı yabancı veya garip olarak algılanan herhangi bir şeyden korkmak veya hoşlanmamak…

Yabancı düşmanlığı bilim dünyasının da merceğinde… Son okuduğum bir makale,bunun “devlet ve toplum tarafından kimin gözetilme hakkına sahip olduğuna ilişkin siyasi bir mücadelenin bir unsuru: modern devletin kolektif iyiliği için bir mücadele” olduğunu ileri sürüyordu. Bu bilimsel kılıf açıkçası şaşırttı beni.

İtalyan sosyolog Guido Bolaffi’ye göre yabancı düşmanlığı, “gerçek dışı, basmakalıp ve egzotik bir nitelik”taşıyor.

Batı kültüründeki yabancı düşmanlığı duygusunun erken bir örneği, Antik Yunan’ın yabancıları “barbar” olarak aşağılaması, Yunan halkının ve kültürünün diğer tüm halklardan ve kültürlerden üstün olduğu inancı ve ardından barbarların doğal olarak köleleştirilmesi gerektiği yönündeki iddialarıdır.

Antik Romalılar da diğer halklara göre üstünlük kavramına sahiptiler, Romalılar, Suriyeli, Asyalı ve Afrikalıların kölelik için doğduklarına inanırlardı.

Günümüz İtalyan Başbakanı da böyle düşünüyor deseler inanırım.

Göçmen karşıtlığı nerelere kadar ulaşacak kaygılıyım.