GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
2 Haziran 2024 Pazar

Eskiçağ İnançlarında ve Ritüellerinde Şarap

Sümer Uygarlığının yarattığı, dünyanın ilk yazılı edebi eseri olan Gılgamış Destanı’nda şarap kelimesinin birkaç yerde geçmesi ve içki tüketmenin uygarlığın bir parçası hatta uygar olmanın ön koşullarından biri olarak kabul edilmesi Sümerlerin şaraba ve içkiye verdikleri önemi gözler önüne sermektedir.

 “Engidu ekmek yemesini bilmiyor, içki içmesini anlamıyor! Fahişe ağzını açıp Engidu’ya dedi: “Engidu, ekmek ye! Bu, yaşamın koşuludur! İçki iç! Bu, ülkenin göreneğidir!” Engidu, doyuncaya dek ekmek yedi. Yedi küp içki içti. İçi açıldı, neşe buldu. Yüreğine açıklık geldi, yüzü parladı. Kıllı, pis gövdesini sıvadı, kendi kendini yağladı, İnsana döndü. Sonra bir giysi giydi, artık adam oldu” (Gılgamış Destanı, II, 28-29).

Engidu, tanrıların Gılgamış’a rakip olarak yarattığı vahşi bir yaratıktır. Metinden de anlaşılabileceği üzere Engidu’nun yaratıklıktan çıkıp bir uygar bir insan olabilmesinin koşullarından biri de içki içmeyi öğrenmesidir.

Metinde “içki” olarak bahsedilen içeceğin hangi içki olduğu açık olmasa da destanda sadece “bira” ve “şarap” içkilerinden bahsediliyor olması metindeki içkinin bunlardan biri olduğunu düşündürtmektedir.

İçki tüketimi uygar yaşamın bir koşulu olduğu gibi dini yaşam için de önem taşımaktadır. Gılgamış Destanında “Sakiye” olarak adlandırılan ve tanrılara içki sunmak ile sorumlu olan tanrıça “Siduri”den bahsedilmesi içkinin ve olasılıkla şarabın inanç dünyalarında da karşılık bulduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir.

“Siduri” içki ve fermantasyon ile ilişkili bir tanrıçadır. Fermantasyon ile olan ilişkisi “Siduri”nin bazı araştırmacılar tarafından hem bira hem de şarap tanrıçası olarak adlandırılmasını sağlamıştır.

“Sâkiye Siduri, denizin ıssız bir köşesine yerleşmiştir. O tahtında oturuyor. Sâkiye için ağaçtan ayaklar yapılmıştır. Bu ayaklar üzerine altından yapılmış şıra fıçıları konmuştur. Tanrıça sık bir duvak örtünmüştür. Yüzü görünmemektedir.” (Gılgamış Destanı, X, 91).

Şarabın Sümer inancında var olan bir içecek olması bu içeceğin yazı öncesi dönemde de insanlığın inanç dünyasında bir yer tuttuğunu düşündürtmektedir. Her ne kadar konu hakkında somut bir kanıt ele geçirilmemiş olsa da insanlığın yazmış olduğu ilk yazılı eserden itibaren şaraptan, içkiden ve bunların dini yaşantıda tuttuğu yerden bahsediliyor olması bu ihtimali güçlendirmektedir…

***

Bu metni geçen hafta sonu keyifle okuduğum Sakin Kitap’tan çıkan Uğur Zeren’in “Eskiçağ İnançlarında ve Ritüellerinde Şarap” adlı kitabından aldım.

İnce bir kitap olmasına karşın hayli sağlam içeriği var:

Hitit İnançlarında ve Ritüellerinde, Hitit Bayramlarında, “AN.TAH.ŠUMSAR” Bayramı,  Hitit Dualarında,  Hitit Büyü ve Ritüellerinde, Hitit Ölü Gömme Ritüellerinde Şarap anlatılmış.

Kitabın ikinci bölümünde Antik Yunan ve Roma İnançlarında Şarabın Yeri, Dionysos’un Kimlikleri ve Sembolleri, Dionysos’un Mitleri, Dionysos’un Doğumu ve Çocukluğu, Dionysos’un Şarabı Keşfetmesi, Dionysos’un Gezileri ve Kültünü Yayması da yer alıyor.

Antik çağın en önemli kültürel alış verişi olan “Dionysos Bayramları” Kır Dionysia, Lenaea Festivali, Anthesteria Bayramı ve Büyük Dionysia (Kent ) Festivali da geniş geniş anlatılmış.

Uğur Zeren’i tebrik ederken tadımlık bir parça sunalım:

Dionysos şarabı keşfettikten sonra Hera tarafından delirtilir ve delirmiş bir şekilde dünyanın dört bir yanını gezmeye başlar. İlk önce Mısır ve Suriye’ye gider. Daha sonra Frigya’ya uğrar ve burada Rhea tarafından iyileştirilir. İyileştikten sonra da kültünü yaymak ve insanları kendi adına festivaller düzenlemeye davet etmek için gezilerine devam eder.

Dionysos’un ilk durağı Hindistan olmuştur. Dionysos, Zeus’un emri ile uygarlığı ve adaleti öğrenmemiş olan Hintlilere bağcılığı ve uygarlığı öğretmiş ve bunu silah zoru ile yapmıştır.

Hindistan’a giderken yolu öce Trakya’dan geçer, ancak Adeon kralı Lykurgos onu buradan kovar. Dionysos korkudan denize, Thetis’in yanına sığınır. Burada bir süre geçirdikten sonra yeryüzüne tekrar çıkar ve Lykurgos’u delirtir. Lykurgos bu deliliğin sonucunda kendi oğlunu bir asma kütüğü zannederek balta ile öldürür. Olay duyulunca kendi halkı kralı öldürür.

Daha sonrasında Tanrı Ikaria’ya gider ve buradan Naxos’a geçmek için Etüryalı korsanlara ait bir gemiye biner ancak burada korsanlar kendisini köle olarak satmak için Asya’ya doğru rotalarını değiştirirler. Bunun üzerine geminin tüm halatları asma sarmaşığına dönüşür ve gemiyi yılanlar basar. Gemideki korsanlar delirmeye başlar ve Dionysos’u sırasıyla bir kaplan, vaşak ve panter olarak görürler. Korkudan denize atlayan korsanlar yunusa dönüşürler.