GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
9 Haziran 2024 Pazar

Kent Üzerine: İzmir için yeni ufuklar

Yaşadığı kent üzerine düşünmek, konuşmak, yazmak bir aydından beklenen görevlerden...

Kentler, insanlığın en önemli yapı taşlarından biri. Kentler, kültürel, ekonomik ve sosyal açıdan zenginlikler sunuyorlar ama bunun kıymetini de bilmek gerek.

Bir aydın olarak, kentin farklı yönlerini düşünmek, tartışmak ve üzerine yazmak, toplumun gelişimi ve iyiliği için önemli bir rol oynuyor. Kentlerin planlanması, sürdürülebilirliği, kültürel mirası ve sosyal adalet gibi konular, aydınların zaten vazgeçemediği mevzular konular.

Kentlerin daha yaşanabilir, adil ve sürdürülebilir hale gelmesine katkıda bulunmak aklı başında her kentlinin görevi.

Tabii ki bu düşünceleri dinleyecek yerel yöneticiler varsa o kent daha da yaşanır hale gelir.

Kentin önemli kültürel zenginliklerinden biri de kitabevleri…

Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerindeki Yakın Kitabevi sunduğu geniş kitap yelpazesiyle edebiyat, tarih, sanat ve bilim konularında şehrimizin aydınlanma odaklarından biri… Kent sakinlerine farklı perspektifler sunan kitaplar yayımlayarak kültürel zenginliği artırma işlevini de yerine getiriyor Yakın…

Yeni bir kitap bitirdim, Yakın tarafından yayımlanmış.  İzmir ve kentlilik üzerine düşüncelerin yansıtıldığı önemli bir kitap… Kitabın sunuşunu editörlerinden biri, Pınar Kılıç Özkan yapmış, başlık da çok soruya cevap vermeye talip: Kenti Kent Yapan Şeyler Nelerdir?

Pınar Kılıç Özkan önce bu kitap projesinin doğuşunu anlatmış, sonra da bölümlere gitmiş: Kent Üzerine kitap projesi, Aralık 2015 ve Mayıs 2016 arasında Yakın Kitabevinde gerçekleşen “Kent Üzerine Söyleşiler” konuşma serisine bağlı bir çıktı üretme fikrinden gelişti. Konuşma serisindeki katılımcıların kent üzerine meselelerini ve tartışmalarını pek çok farklı disiplinden üretiyor oluşları, bu kitabın ortaya çıkması için temel bir soruyu doğurdu: “Hepimiz için bir kenti ‘kent’ yapan şeyler nelerdir?” Bu kitap için çalışmaya bu soruyu düşünerek başladık. Düşünce süreçlerinin sonucu olarak da kent kavramını tartışmalarımızda dört çerçeve üzerinden kavramlaştırıyor olduğumuzu fark ettik: Düş, Yer, Müşterek ve Hareket.

Mesele tabii ki Flanör’e gelip dayanıyor doğal olarak:

Walter Benjamin’e göre kent, içine sızan flâneurü yani kent gezginini, “bir fantazmagori niteliğinde” sergilediği kokularla, görüntülerle, seslerle, dokularla çağırmaktadır. Bu fantazmagorinin büyüsüyle flâneur kentte var olur, yürür ve kent üzerine düşler kurar. Benjamin flâneurleri ile De Certeau’nun yürüyenlerinin hemfikir olduğu üzere, kent üzerine düşler kurmayı sağlayan adımlarla kent yeniden tanımlanır. Bu nedenle kenti kent yapan deneyimlerden biri kent üzerine düşlerdir. Kitabın ilk bölümü olan “Düş” bölümünde, mekâna çeşitli disiplinlerden araçlar aracılığıyla bakan ve mekânın kent belleğindeki temsillerini araştıran metinler yer alıyor. Bu bölümde yer alan metinlerin ortak noktası, kentli flâneurler’in kent üzerine kurdukları gündüz düşlerine odaklanıyor olmaları.

Bu bölüm Esen Kara’nın, İstanbul üzerine üretilen modern edebiyat metinlerinde kent yaşamının nasıl temsil edildiğini sorguladığı metni ile açılıyor. Kara, İstanbul kentini “kahramanların ruhsal devinimleriyle eş zamanlı olarak değişen” ve de “ruh hallerini dönüştüren dinamik bir coğrafya, çok katmanlı bir mekân” olarak ele alan edebiyat metinlerini odağına alıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur (1948), Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam (1959), Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları (1984) ve Orhan Pamuk’un Kafamda Bir Tuhaflık (2014) romanlarındaki alternatif İstanbul temsilerini karşılaştırmalı bir yaklaşımla inceliyor.

Bu bölümün ikinci metni, İzmir kentinin 1990lar öncesi Yeşilçam sinemasında ağırlıklı olarak, “flört eden gençlerin gezdiği turistik bir mekân, adeta bir kartpostal olarak” neden ve nasıl sunulduğunu seçili filmlerden yaptıkları okumalarla ortaya koyan Sevcan Sönmez ve Dilara Balcı’ya ait. 1990lar sonrasında ise, İzmir’in sinemada farklı temsillerle aktarılmaya başlamasını okuyucuya güncel flaneur ve flaneuselerin peşine düşerek anlatıyorlar. Bu bölümün son metni, bizi güncel bir flaneurun aracılığıyla bedensel olarak hareketsiz fakat zihinsel olarak devingen bir yolculuğa davet eden Teoman Gürgan’a ait. Gürgan metni ile kent içinde farklı mekanlarda ve farklı zamanlarda yaşanan anlardan kestiler alarak, fragmantal kurguda ilerleyen bir kentsel deneyim kolajı sunuyor.

***

Pınar Kılıç Özkan’ın sunuşundan devam ediyorum: İkinci bölümünün başlığı “Yer”. Yi-Fu Tauan’a göre herhangi bir “mekân” zaman ile biz onu anlamlandırınca “yer”e dönüşür. Diğer bir deyişle, bir mekânda ikamet ettikçe veya zaman zaman bulundukça o mekânla ilgili öznel ve duygusal bağlılık geliştirmeye, anılar biriktirmeye ve çağrışımlar geliştirmeye başlarız. Kent içindeki mekânlara da aşina oldukça, biricik özelliklerini keşfeder, o mekânların tarihleri ile ilişki kurar ve onlara anlamlar vermeye başlarız. Öznel bağlantılar kurarak anılar biriktiririz. Böylece mekânla kurduğumuz öznel ve duygusal bağlılık ile o mekân artık bizim için bir ‘yer’ haline gelmiş olur.

Bu bölümdeki bellek fragmanlarının sunuşunda, yer üstünden yer altına doğru bir rota izliyoruz. İlk metin Ahenk Yılmaz, Kıvanç Kılınç ve Burkay Pasin’e ait. Yılmaz, Kılınç ve Pasin, İzmir’in Alsancak semtinde bulunan ve İzmirlilerin kent hafızasının başat öğesi olan Kültürpark’ın önemli yapılarına odaklanıyorlar. Hikayesini dinlediğimiz yapılardan ilki, Kültürpark’taki yolculuğuna Maarif Vekaleti Kültür Pavyonu olarak başlayan ve günümüzde İzmir Tarih ve Sanat Müzesi Seramik Eserler Bölümü olarak kullanılan Bruno Taut’un yapısı. Bir diğeri, hem ismi hem de işlevi açısından çokça değişikliğe uğrayan geçmişin Vakıflar ve Hindistan, bugünün ise Pakistan Pavyonu. Sonuncusu yapı günümüzde artık faaliyet dışı kalan, fakat geçmişte çokça anıya ev sahipliği yapan Paraşüt Kulesi.

Bu bölümün ikinci metni ise Altuğ Hasözbek’e ait. Bu kez yer üstünden ayrılıp yer altının hafızasına doğru ilerliyoruz. Hasözbek, Hatundere’de patlamış olan volkanizmanın ürünlerinin, Eski Foça’nın kent imgesinin oluşturan Foça evlerine nasıl dönüştüğünün izini sürüyor. Doğanın ağzından fışkırarak taşlaşan volkanizmanın binaya dönüşmesinin hikayesini, mikrodan makro bir ölçeğe taşıyor ve bireysel belleğinin süzgecinden geçirerek okuyucuya aktarıyor.

***

Pınar Kılıç Özkan üçüncü bölümü şöyle tanımlamış: Kitabın üçüncü bölümü olan “Müşterek” bölümündeki metinlerin ortak noktası da bu özgürleştirici imkanların ve onlara alan sağlayan pratiklerin peşine düşüyor olmaları. Bu bölümde, kente dair bir meseleyi kendine dert edinen ve bu derde çare arayan eylemleri, deneyimleri, sesleri ve buluşmaları sunan metinler yer alıyor. Bu bölümdeki metinlerin ortak noktası ise kent ile alakalı ortaklıklar, bir aradalıklar ve üretimler. Bölümün ilk metni And Akman’a ait. Akman giderek vahşileşen kapitalizm ile yoğrulan ve “habitatımızda bize yabancılaşarak” oluşan yapılaşmanın doğurduğu kaosu işaret ediyor. Pek çok kentte mevcut olan bu ortak sorunumuzu, yapı biyolojisi üzerinden anlamlandırmaya ve yanıtlamaya çalışıyor.

Bu bölümün ikinci metni ise Derya Özkan’a ait. Özkan, Newsweek dergisinin Ağustos 2005’te çıkarmış olduğu bir dergi kapağı vesilesiyle okuyucuya “Bir şehrin cool olması ne demek?” sorusunu yöneltiyor. İstanbul kenti özelinde, müştereklerinin ve “müştereken üretilmiş kültürel zenginliğin” neoliberal politikalar çerçevesinde nasıl da bambaşka bağlamlara yerleştirilip bir cazibe nesnesine dönüştürülüyor ve tüketiliyor oluşunu sorguluyor. Ayrıca, bu yeniden üretim sürecinin aktörlerinin kimler olduğunun da peşine düşüyor.

***

Kitabın son bölümü olan “Hareket” bölümünde, kentliyi, kentin pasif deneyimcisi olmanın ötesine konumlandırıp, kenti bir aktif hareket alanı olarak gören metinler yer alıyor. Bu bölümdeki metinlerin ortak noktası kentlinin eyleyiş biçimlerini ortaya koyuyor olmaları. Bu bölümün ilk metni Cansu Pelin İşbilen ve Fatih Gençkal’a ait. İşbilen ve Gençkal, diyalojik bir anlatı eşleğinde, okuyucuyu kent içinde yürüme eylemini düşünmeye davet ediyor ve ona “kent içinde yürürken hangi yeni deneyimlerle karşılaşırız ve yürüyüşün tetiklediği eski deneyimleri belleğimizden nasıl geri çağırırız?” sorusunu yöneltiyorlar.

İşbilen ve Gençkal, okuyucuyu kent içinde “yaratıcı bir yürüme zekası”nı tetikleyen zihinsel bir yürüyüşe davet ederken, bu bölümün ikinci metni ile Duygun Erim, İşbilen ve Gençkal’ın bakış açısını destekleyen bir yaklaşımla kent içinde tesadüfi karşılaşmaların açığa çıkardığı yaratıcı potansiyellerin peşine düşüyor. Erim, kent içindeki “anlık bir açıklığın ve ritmik bir hareketin imkanını” barındıran, kentte kendi deyimiyle “çatlak”lar açan, zamanda ve mekânda donmuş “ara” mekanları deşifre ediyor. Erim, metninin sonunda bizi başka bir kentlinin, Metehan Özcan’ın fotoğrafları üzerinden yarattığı aktif hareket alanında bir seyre davet ediyor.

***

Kent Üzerine nefis bir kitap… Her İzmirlinin kitaplığında mutlaka olması gereken kitaplardan. Emek verenleri kutluyorum.