GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
31 Aralık 2010 Cuma

Susturun şu Gökçek’’i!

Yeni yıla girerken hala eskileri yaşıyor olmak dışında her şey yolunda aslında.
Bu filmi daha görmüştük.’¶
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek işi gücü bırakıp, bayramlık ağzını yine açtı.
Demagoji ya da laf salatası’…
Kaldırım, alt/üst geçit, bat-çık dışında Gökçek’’in usta/uzman olduğu bir diğer alan. Belki de en iyi olduğu alan bu. İşten çok laf üretmek’…
İzmirli bu adamı sevmiyor. Ankaralı ya da başka bir kentli için Gökçek kahraman olabilir. Ama İzmirli bu adama karşı nefret değilse de aşağı yukarı o noktada bir hissiyat içinde.
Ne diyor zat-ı muhterem’…
İzmir EXPO 2015’’i beceremedi.
’‘Beceremedi’’ sözünde kısmen de olsa haklılık payı var. Çünkü son dönemde ’‘kanki’’ olsalar da o günlerde İTO Başkanı Ekrem Demirtaş ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu arasındaki ’‘kişisel husumet’’ EXPO sürecine zarar vermişti.
’‘Enişte vekil’’ Tekelioğlu’’nun dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül öncülüğünde sürecin siyasi sorumlusu olarak görülmesi, Demirtaş ile Tekelioğlu arasındaki yakınlığın Demirtaş’’ı bu sürecin tepesine oturtması kentteki yerel dengeleri bozmuş, birbirini neredeyse bir kaşık suda boğacak kadar seven Demirtaş-Kocaoğlu arasındaki soğuk savaş da EXPO sürecine olumsuz yansımıştı.
Ancak EXPO’’yu kaçırmamızın tek sorumlusu kentteki kakofoni değildi. CHP içindeki kargaşa, Kocaoğlu-Baykal ilişkileri bile etkilemişti EXPO’’yu... Tayland’’ta düzenlenen EXPO gezisinin SEXPO’’ya dönüşmesi biraz da Baykal’’ın tavrıyla şekillenmişti.
Ama EXPO meselesinde asıl sorumlu hükümetti bence. Ya da hükümet içinde adı konulmamış kavga, soğuk savaş. Dönemin Dışişleri Bakanı olarak Abdullah Gül’’ün kontrolünde başladı EXPO projesi ve de öyle devam etti.
Bugün topu İzmir’’e, Aziz Başkan’’a atan Melih Gökçek dahil, tüm AKP’’liler EXPO’’nun yerel yönetim değil hükümet projesi olduğunu savunuyorlardı o günlerde.
Ve de doğru söylüyorlardı.
EXPO’’lar bir devlet projesiydi. Paris’’te Milano’’ya karşı kaybeden de İzmir değil, Türkiye olmuştu. Ne yazık ki İzmir’’in kaybetmesinde, EXPO gibi dev bir organizasyonun tarihinde ilk kez Müslüman bir ülkeye verilmeyişinde hükümetin tepesindeki soğuk savaşın rolü çok ama çok büyüktü.
Cumhurbaşkanı Gül’’ün elinden geleni yaptığını biliyorum. Ama Gül’’ün kontrolündeki, sorumluluğundaki projeye Başbakan Erdoğan’’ın yeteri kadar eğilmediğini de biliyorum.
Erdoğan’’ın ’‘dostum’’ dediği İtalya Başbakanı Berlusconi, oylama öncesi Paris’’e adeta kamp kurmuş, kurmayları BİE delegeleriyle kulise çıkmış hatta küçük ülke delegelerine ’‘rüşvet’’ vermeye kadar götürmüşlerdi işi’…
Herkesin gözü önünde olmuş, İzmir’’in kendi içindeki kakafoniye rağmen iyi götürdüğü proje son gün İtalyan Başbakanı’’nın bizzat müdahalesiyle elimizden kayıp gitmişti.
Sonuç açıklandığında Abdullah Gül’’ün yüzündeki üzüntüyü şahsen görmüş bir gazeteci olarak hükümetin tepesindeki soğuk savaşın projeye daha çok yansıdığını biliyorum.
O yüzden beceremeyen İzmir değil beceremeyen Türkiye olmuştu. Hatta ortada bir beceriksizlik varsa bunda hükümetin payı çok da büyük olmuştu.
Tabi ki Gökçek gibi bir demagog, at gözlüğüyle bakmaktan bu gerçeği göremeyecek görse de söylemeyecektir.
O yüzden AK Parti’’nin biraz aklı varsa, İzmir ile Ankara arasındaki köprüleri inşa etmek, İzmir’’de etkin olmak istiyorsa işe Melih Gökçek’’i susturarak başlasın.
 
**
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de başka bir demagog’… Edebiyat doçenti. İzmir’’deki uzun konuşmasının satır aralarında teşbihte hata sayılabilecek laflar etti.
Seçim öncesi CHP’’liler altın bulmuş gibi sevindiyse de Çelik’’in sözlerinin yanlışlığından çok üslubunun yanlış olduğu anlaşıldı. Çelik meselesi neredeyse kapandı.
Ne söylediğinin değil nasıl söylediğinin önemli olduğu bir dünyada yaşadığımızı bir anlık unutan Çelik, ’‘Nur topu gibi’’ diye başladığı cümleyi ’‘burnu akan’’ diye bitirmeyip edebi kişiliğini konuşturmak suretiyle başka bir benzetme yapsaydı sorun yoktu aslında.
Sümüklü dedi’’ demeyecektik en azından.
İzmir’’den ’‘Armoni değil kakofoni çıkıyor’’ derken de yüzde yüz değil, bir milyon kere haklı olduğuna kalıbımı bir kez daha basarım. Ama Gökçek işi başka’… Tavrına, tarzına her şeyine kent olarak ’‘gıcık’’ olduğumuz biri. Ankara’’nın suyundaki ağır metalden kurtulmak için İzmir’’in suyuna ’‘b.k atan adam’’ olduğu için olabilir.
*
Hüseyin Çelik’’in sözleriyle gerilen İzmir, zaten gıcık olduğu Gökçek’’in sözleriyle iyice geriliyor. Ve de seçim öncesi kent yeniden kabuğuna kapanıyor.
Bu durum CHP’’lileri sevindirebilir belki. Her şeyin allak bullak, tepe/taklak olduğu, partinin on parçaya ayrıldığı, tepe yönetimin İzmir seçmenini korkutan adımlar atmaya başladığı bir ortamda AKP’’li kurmayların ağızlarından çıkanlar CHP’’nin siyasi sorumlularının iştahını kabartıyor gördüğüm kadarıyla.
Yerel yönetimlerdeki icraatlarıyla İzmirlinin gözünden düşme noktasına gelen CHP, AKP’’lilerin can suyu ile dirilmeyi umuyor.
Kentteki yüzergezer oylar klişe sözlerle yer değiştirebilir. İzmirli seçmen, sandığa gittiğinde hizmeti değil yaşanan siyasi polemikleri dikkate alabilir. Ama polemiklerle gün geçiren İzmir, kan kaybetmeye mahkûmdur.
İsterim ki CHP, yerelde yaptığı hizmetlerle fethetsin İzmirlinin gönlünü’… Yerel seçimde yakaladığı yüzde 50’’lik oyunu yüzde 75’’e 80’’e çıkarsın hatta.
Polemiklerin ardına sığınıp, ’‘Şu şunu dedi’’den medet beklemesin hala. ’‘Şu şunu dedi’’yi bırakıp ’‘ben şunu yaptım’’ desin bir kez de.
Taşeronu kaldıracağım diyor Kılıçdaroğlu’… İzmir’’deki belediyelerinde taşeron işçiler, işten atılınca, emeğini savunduğu için zabıtadan dayak yiyor.
Sırf poz vermek için bile olsa Soma’’daki madencilerle yeni yıla giriyor Kılıçdaroğlu’… Belediye başkanlarının çoğu iddia ediyorum yurtdışında çok yıldızlı otellerde tatilde’…
*
Sonuçta ne Çelik ne de Gökçek İzmir’’de yaşamıyor. Muhtemeldir ki yaşamayacaklar da.
Kentteki günü kurtarmaktan öte gitmeyen, incir çekirdeğini doldurmayan siyasi polemikler belki birilerini koltuk sahibi yapabilir. İzmir belki uzun bir süre CHP’’nin kalesi olarak da kalabilir. Ama yıllar sonra, çocuklarımız, torunlarımızla baş başa kaldığımızda, ne diyeceğin onlara, ne anlatacağız?
Mesela 30 yıl önce’… İzmir Demokrat Partinin, Anavatanın da kalesiydi. Nerede o partiler? O günün belediye başkanlarını, milletvekillerini kim hatırlıyor?
Belki çok yakınları’… Siyasi tarihçiler’…
Ama İzmir’’e yapılan en küçük hizmet, dikilen en ufak bir taş yıllar sonra bile yerinde. İşte Saat Kulesi... 100 yıldır ayakta. Ya da Kültür Park’…
İşte asıl olan budur. Baki kalan şu dünyada hoş bir seda bırakmak’… Dr. Behçet Uz gibi’…
Yeni yılın size sağlık, huzur ve bol kazanç getirmesini, İzmir’’e de az laf-çok iş/hizmet üretmesini diliyorum.
Mutlu yıllar.