GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
28 Aralık 2010 Salı

Konuşan İzmir, değişen İzmir!

’‘İzmir değişiyor’’ 2004 yerel seçimlerinde Merhum Piriştina’’ya rekor oyla seçim kazandıran slogandı ­. ’‘Değişim sürecek’’ diyen Piriştina, körfezdeki yeşil gerdan başta olmak üzere bir dizi fiziki proje koymuştu kentin önüne. İzmir ne kadar değişti, ne zaman değişti, ne yönde değişti?
*
Kimilerine ’‘burnu akan çocuk, dört tekeri frenli bir araba’’ olduğuna göre ’‘olumsuz’’ diyebilirsiniz İzmir’’deki değişim için.
Ya da 4 milyonluk nüfusu ile Türkiye’’nin üçüncü büyük kenti olduğunu söyleyip ’‘olumlu’’ bir değişimden de söz edebiliriz. Ama son yıllarda nerede, hangi konuda anlaştı ki değişimin boyutu, yönü konusunda anlaşsın İzmirliler. Kimilerine göre dört milyonluk metropolken kimisi, büyükşehir taklidi yapan küçük bir kasaba diyor, diyebiliyor o yüzden.
Kimilerine göre faşizmin, kimilerine göre demokrasinin başkenti. Kimilerine göre gavur/öteki, kimilerine göre Ege’’nin incisi, batıya açılan bir pencere’… Kimilerine göre gevreği, boyozu, kızı var. Kimine göre Çeşmesi, Efes’’i, Agorası’…
 İşgaliyle kurtuluş meşalesini ateşleyen, kurtuluşuyla savaş ateşini söndüren nevi şahsına münhasır bir vilayet. Yüzyıllardır kendine has tutumu, duruşuyla ’‘farklı’’ bir diyar. Son yıllarda özellikle AK Parti iktidarına karşı direnişin sembolü gibi bir misyon edinse de tarihte çoğunlukla savaşın değil, diyalogun bayrağını taşımış. Ama hangi kimliği taşırsa taşısın, hakkını vermiş, örnek olmuş, parmakla gösterilmiş’…
AKP’’ye teslim olmadığı gibi (son yerel seçim ve referandum sonuçlarına bakınca) muhalif duruşunu çevresine yaydığı, ’‘kırmızı hattı’’ genişlettiği bile söylenebilir aslında.  Belki de siyasal açıdan muhasara altına alınması zaman zaman tehdit zaman zaman da rüşvetle kandırılmaya çalışılması bu yüzdendir.
İddia ediyorum, Fatih Sultaniçin 1453’’teki İstanbul ne ise Başbakan Erdoğan için İzmir aşağı yukarı odur.  O nedenle siyasal savaşların ortasında, yalnız ve de çaresiz kalmıştır son dönemde.
Ama tarihi boyunca savaşlar kadar barışın da kenti olmayı başarmıştır. Son dönem edindiği misyon ya da korkularla beslenen kısır siyaset yüzünden köşeye sıkışmış, kendi yarasına bile merhem olamayacak duruma gelmişse suç onun değil, onu yönetenlerdedir. Kenti yönetenler aynı noktada buluşamıyor, kimse kimse ile konuşamıyor. Siyasi arena kıran kırana mücadelelere sahne olurken, küçücük koltuklar için koca koca adamlar, taraf oluyor. Sonuçta Ankara ile irtibatı koparan, siyasal açıdan adeta özerk cumhuriyete dönüşen,  kendisinden olmayanı taşlayan, muhalifi haşlayan, her kafadan ses çıkaran, üzerinde en çok konuşulan, en çok tartışılan kente dönüyor.
Neden?
Hoşgörüsünü, demokrat kimliğini hatta cesaretini kaybettiği için olabilir mi? Ya korkutulduğu, ötekileştiği, ötekileştirildiği, yalnızlaştığı için? Veya acemi ellerde kaldığı, küçük esnaf mantığıyla yönetildiği için? Bence hepsinden biraz var. 
Peki, ne yapmalıyız? Bandı geriye sararak başlamaya ne dersiniz? En az 10 belki de 15-20 yıl geriye’… Klişelere sığınan ’‘sığ’’ siyasetçiye de kentinden önce kendini düşünen yerel yöneticiye de pirim vermemeliyiz. AKP’’ye teslim olmamalıyız belki ama CHP’’ye de ’‘gel, odun koy, seçelim’’ dememeli, dedirtmemeliyiz.  Uzun kış uykusundan uyanmalı, etrafımızda olan bitene duyarlı olmalıyız. Yeniden diyaloğun, hoşgörünün kenti olmayı denemeliyiz. Etnik ve mezhepsel farklılıklarımızı eskiden olduğu gibi zenginlik olarak görmeli, görebilmeliyiz. 
Kürt ile Kürtçüyü, elma ile armudu ayırmalı, ayırabilmeliyiz.
Dışarıdan gelen eleştiriyi hazmedebilmeliyiz mesela. Çocuk sümüklü ise en azından annesinden/babasından hesap sormalı, sorabilmeliyiz. Kral çıplak ise gerçeği kabullenmeli, ’“Biz nerede yanlış yaptık, bize nerede yanlış yapıldı?’” diye sorabilmeli, hemen değilse de orta vadede doğru yolu bulmalıyız.
Ne derler bilirsiniz. Sıkılmış yumruklarla el sıkışılmaz. Kalbimizi, gönlümüzü değilse de yumruğumuzu açmalı, bize uzanan elleri sıkmalıyız. Umut ise her zaman vardır. Baksanıza yıllardır içine kapanan, susan/korkan/tırsan İzmir konuşmaya, tartışmaya başladı. ESİAD Başkanı ’‘giderayak’’ uzun röportajlarla ilginç mesajlar verdi. Hem nalına hem mıhına vurdu. İZSİAD Başkanı, cesaret gerektiren bir adım atıp, ülkenin 30 yılına mal olan, anaları ağlatan, çocukları babasız, gözü yaşlı bırakan Kürt sorunu için yeni bir yol, yeni bir dil arayışına girdi. Kılıçdaroğlu’’nun bile ’‘komisyona havale’’ ettiği ateşten gömleği düşünmeden giydi İzmirli İlknur Denizli. Denenmiş yöntemlerle bu meselenin çözülemediğini gören/anlayan cesur yürek kocaman bir adım attı. Diyarbakır Belediye Başkanını İzmir’’e davet ederek...
Soruyorum size, bunu başka hangi kentten, kim göze alabilirdi ki? Veya şöyle sorayım, ateşten olduğunu bile bile, göre göre o İzmirli bu gömleği neden giydi? Başta hemşehrileri olmak üzere taşlanacağını, siyasi linçle karşılaşacağını bilmiyor muydu? Ama çözüm için ’‘sivil’’ bir yol şarttı. Ve bu yol biraz yürek istiyordu. O yürek de herkeste yoktu.
Hani dedik ya İzmir ilklerin kenti diye... Düşmana kurşun sıkarken de, farklıya saygı gösterip, bağrına basarken de aynıdır İzmir. Cesur ve kararlı. Şimdiler hem İZSİAD Başkanı İlknur Denizli’’nin kritik adımını hem de ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer’’in ’‘mesaj dolu’’ röportajını enine boyuna konuşuyor, tartışıyor İzmir. Konuşan İzmir yani değişen İzmir’… Fiziken değil ruhen’…
Hadi hayırlısı!