GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
9 Aralık 2016 Cuma

Pisa kulesini düzeltmek belki mümkün…

Son günlerde sıklıkla konuşulan konuların başında geliyor, okumuşsunuzdur… Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) Uluslararası Öğrenci Değerlendirmesi Programı (PISA) 2015 yılı sonuçları açıklandı bildiğiniz gibi… Singapurlu öğrenciler matematik, bilim ve okumada en yüksek puanları alarak en başarılı öğrenciler oldu. Geniş kapsamlı değerlendirme çerçevesinde en iyi sonuçları alan Singapur'u Çin, Japonya ve Estonya takip etti. Japonya, Estonya, Finlandiya ve Kanada 35 OECD ülkesi arasında en başarılı ülkeler oldu.

Türkiye ise 72 ülke ve ekonomik bölge arasında 52. sırada yer aldı. Listenin sonunda ise Dominik Cumhuriyeti, Cezayir ve Kosova yer aldı.

Türkiye’den 187 okuldan 5 bin 895 öğrencinin katıldığı PISA’da tüm alanlarda gerileme kaydedildi. OECD'nin üç yılda bir hazırladığı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’nda (PISA) 2015 sonuçlarında Türkiye, 72 ülkeden 15 yaş düzeyinde 540 bin öğrencinin katıldığı programda, matematik, fen ve okuma-anlama alanlarında 35 OECD üyesi arasında sondan ikinci oldu.

***

Prof. Dr. Ali Nesin’in kurduğu Matematik Köyü ve Felsefe Köyü’ne geride kalan günlerde iki kez gittim… Orada yarattığı mucizenin tanığı oldum.

PISA sonuçlarına acaba Prof. Nesin nasıl yaklaşıyordu?  Merak ediyordum, ortak dostlarımız aracılığı ile kendisine ulaşmaya çalışırken Bianet soruma karşılık verecek mülakatı yayımladı: “Mesele sistemde değil, sistemin yanlış olmasında falan değil. Mesele sistemin olmamasında.”

Prof. Nesin merkezi eğitim sisteminin Türkiye’ye uygun olmadığını söylüyordu: “Bu kadar kalabalık bir ülkede; sosyal farkların ve ihtiyaçların, koşulların, coğrafyanın, anadilin bu kadar farklı olduğu bir ülkede merkezi bir eğitim sistemi ancak ve ancak felakete neden olabilir. Başka türlüsü düşünülemez.

Ali Nesin’in mülakatının satır başları şöyle:

 “Eğitimde özgürlük, çoğulculuk gerekiyor. Bölgelere ayrılması gerekiyor. İlkokuldan üniversiteye kadar bütün eğitim kurumlarında belli bir özgürlük gerekiyor. Bunlar olmadan herhangi bir atılım yapmak mümkün değildir.

“Singapur’da, Finlandiya’da merkezi sistem olabilir, çünkü onların 5-5,5 milyon civarında nüfusu var. Hepsinin koşulları aşağı yukarı aynı. Mesela Finlandiya’da hepsi İngilizce bilir, hepsinin kültür seviyesi belli, ekonomik durumu aynı... Orada olur.

“Bundan 50 yıl önce, benim çocukluğumda Türkiye’de de olurdu. Türkiye 30-35 milyonken oluyordu da nitekim. Hem nüfus azdı hem de okula giden sayısı azdı.

“Şimdi bir demokratikleşme var eğitimde, herkes okula gidiyor, bu iyi bir şey, ama 20 milyon, belki 30 milyon kişi okula gidiyor. Bu kadar kişiye tek bir program, tek bir müfredat, tek bir anlayış mümkün değil. Ancak felakete sebep olabilir ve oluyor da...”

 “Her öğretmenin yaklaşımı farklıdır. Öğretmene de özgürlük tanımak lazım. Özgür bir öğretmen işini daha severek yapar, daha iyi öğretir. Öğretmen o kadar eziliyor ki; müdürü var, zümre başkanı var, milli eğitim müdürü var, milli eğitim bakanı var, var da var.. Ama hiçbir özgürlüğü yok. Hangi gün ne yapacağı, nasıl işleyeceği, her şey belirlenmiş. Ve sadece bir öğretmen için değil, Türkiye’nin her yerinde, bütün coğrafyada böyle. Ben olsam milli eğitim bakanı başarısızlıkla sonuçlanır benim dönemim.”

Ali Nesin bile “Beni Milli Eğitim Bakanı yapsanız da düzelmez” diyorsa… Düşünün memleketin halini…

Yani Pisa Kulesini bile düzeltebilirsiniz ama bu memleketin eğitim sistemini  zor…