GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
1 Eylül 2023 Cuma

Paramparça aşklar, akışkan hayatlar ve insansı robotlar

2017’de görüntüsü ve konuşması insana çok benzeyen bir robotun tanıtımı yapılmıştı ve tüm dünyada o zamana dek ancak bilimkurgu eserlerine konu olan insansı robotların sınırları tartışılmaya başlanmıştı. Sophia adı verilen bu robot kendisine yöneltilen farklı sorulara mantıklı cevaplar veriyor ve insan mimiklerini kopyalayarak gerçek bir iletişimi taklit ediyordu. Sophia geçtiğimiz zaman içinde birkaç defa daha medyada görünüp çok bilmiş cevaplarıyla adından söz ettirmeye devam etti ve ülkemiz gündemine de en son olarak birkaç gün önce bir programda yaptığı röportajla girdi. Sadece bir kısmını seyredebildiğim röportajı bana farklı yapay zekâ programlarının cevaplarının birbirine ne kadar benzediğini düşündürtse de Sophia’nın geçen ay Birleşmiş Milletler’in Cenevre’de düzenlediği “İyilik İçin Yapay Zekâ” zirvesinde farklı 8 insansı robotla birlikte bir konuşma yapmış olduğunu hatırlayarak nezdimdeki kredi notunu çok düşürmemeye karar verdim.

Yüksek teknolojiye dayalı robotik ve yapay zekâ çalışmalarının bir kombinasyonu olan bu robotların hayatımıza girmesiyle ilgili olarak ilk tepkiler genellikle hangi işlerimizi elimizden alırlar, dünyayı ele geçirirler mi şeklinde oluyor. Şimdilik maliyetleri oldukça yüksek olan bu “ürünlerin” günlük hayatımıza girmesi pek mümkün görünmüyor. Şahsen ben ütü işini elimden almadıkları müddetçe kendilerine karşı mesafemi hep koruyacağım ancak söz konusu mesafenin hayli aşıldığı durumlar da var: Mesela önümüzdeki ekim ayında Robotlarla Aşk ve Seks adı altında uluslararası bir kongrenin sekizincisi düzenlenecek. Bu kongrenin porno sektörüne hitap eden, yetişkin oyuncakları sergilenen bir fuar vs. olmadığının, akademisyenler tarafından düzenlenip sonunda akademik bir çalışma olarak sunulan bir organizasyon olduğunun altını çizelim. İnsan ilişkilerinin giderek güvensiz bir ortamda kırılgan bir hal aldığı bir düzende bu alternatifseçeneklerin etkisi, etik koşullarının ve sosyolojik anlamının tartışılması geleceğin anlaşılması açısından önemli.

Küreselleşen ve tüketici kimliğine bürünen toplumlarda iletişimin de şekil ve hız değiştirmesiyle hafifleyen, sanallaşan ilişkileri tartışmayı henüz tamamlayamamışken farklı türlerle olan ilişki ve etkileşimleri anlamaya hazır mıyız emin değilim. Ancak sıkı sıkıya kapatılan ülke sınırları, aralara örülen duvarlara inat insana ait pek çok kavramın sınırının gittikçe belirsizleştiği bir dönemde tahayyül etmekte zorlandığımız böyle bir ilişki biçimi için daha önce olmadığı kadar mümkün kılan bir zeminmevcut.

Akışkan modernite kavramını hayatımıza sokan ünlü sosyolog ve filozof Zygmunt Bauman, bu ifadesiyle değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bu dönemde kesin olan tek şeyin belirsizlik olduğunu vurgular. Kendini sonu gelmeyen bir gelişme sürecine adayan insanın ulaşabileceği bir nihai amacının ve böyle bir isteğinin olmamasına dikkat çeker. Durağan hiçbir şeyin kalmadığı bir dünyada kalıcı anlamlar aramak da nafile bir uğraştır. Bauman, Akışkan Aşk isimli kitabında bu koşullar altında kırılganlaşan, dayanıksızlaşan insan ilişkilerini konu eder. Bir başkasıyla bağ kurmaya ihtiyaç duyan insanınbireyselliğinden, özgürlüğünden ödün vermemek adına kalıcı bir bağın getireceği yükümlülüklerden de kaçındığından bahseder. Böylece kişiler gerçek bir bağ kurmak yerine “ilişkide olma durumuna” meyleder; buna gerektiğinde delete tuşuna başvurabileceğimiz “bağlantıda kalma durumu” da diyebiliriz. Doyurucu bir tatmin yerine hazza yönelen insanın durumunu ne güzel tarif eder Bauman:

“Ne yardan ne serden vazgeçmek isterler, ilişkilerin zevkli kısmını alıp acıyı ve tatsızlıkları uzak tutmak isterler, ilişkilerden güç alırken güç yitirmemek, boğulmadan tatmin olmak isterler”

Kendinden vermekten uzaksa da yine de sevilmeyi, övülmeyi, hayran olunmayı bekleyen kişiler bu beklentilerinin karşılanması için elbette bir dizi öğrenilmiş stratejiyi belki de hiç hesap-kitap yapmadan kullanıma sokar. Karşısındakini dizayn etmenin türlü çeşit yolunu keşfetse de her zaman istediğini elde edememe riski mevcuttur. Bilimkurgu romanlarından, filmlerinden çıkıp gerçek hayata karışacak insansı robotlar işte o tam olarak tarif edilemeyen, hiç dolmayan boşluğu doldurabilir mi? Duyguları olmadığı için asla insani olamazlar dediğimiz robotlar yeterince iyi algoritmalarla donatılıp doğru tepki vermeyi öğrendiklerinde aşkını, kendinden geçmeyi, nereye varacağı belli olmayan bir yolu sonunu düşünmeden yürümeyi sakınan insanlardan çok farklı olur mu?

İnsana iyi ki zamanında âşık olmuşum dedirten bu sorunlar şimdilik sadece bir tartışma egzersizi olarak duruyor önümüzde. Hayatımıza giren robotlar sınıfındanortada dönüp duran yuvarlak süpürgelerle idare ediyoruz. Teknolojinin nasıl bir hızla geliştiğini düşündüğümüzde şimdilik bizim olmayan bu sorunlar yakın gelecekte birilerinin konusu olacak mutlaka. Cinsiyetlerin de akışkan olduğu (gender-fluid; toplumsal cinsiyet kimliği ve bu kimliğin ifadesi sabit olmayan, duruma ya da zamana göre değişen) bir dönemde insansı robotların benimsenmesi zannettiğimizden çok daha hızlı olabilir. Üstelik Homo Sapiens Sapiens olarak bizden önceki insan türlerinin aksine bu dünyada çok yalnız kalmadık mı?