GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
21 Temmuz 2023 Cuma

Baştan Çıkarmanın Dayanılmaz Ağırlığı

Yeni çıkan şarkılar, magazin ünlüleri, kozmetik ürünlerinin dışında siz de bu yaza damga vurabildiniz mi? Vuramadıysanız bile öyleymiş gibi davranabilirsiniz. Susuzluk kadar önemli imajımızın görseller yoluyla inşa edildiği bir dönemde ambalajlarımıza dikkat etmek gerekiyor. Zira dış dünyayı baştan çıkarmak gibi ulvi bir görevimiz var.

Baştan çıkarma kadın fettanlığına atfedilen bir şey eskiden beri… Yunan Mitolojisinde karşımıza çıkan Sirenler mesela; söyledikleri şarkılarla denizcileri baştan çıkarıp kendilerine yem eden deniz canlıları. Homeros’un Odysseus’u da yıllar sonra evine dönerken Sirenlerin tuzağına düşmemek için tüm gemi tayfasının kulağına bal mumu döküyor. Bu hileyi kendisine veren de başka bir kadın (Kirke) olduğunu düşününce erkeklerin kadınlar karşısında ne kadar çaresiz olduklarını düşünecek oluyorsunuz adeta.Toplumda kadına bakışı, baştan çıkarmaya atfedilen değeri anlamamızı sağlayan güzel bir hikâye, zaten mitolojinin de görevi bu değil mi?

Havva’nın başına gelen de farklı değil. Her canlandırmada Adem’e uzattığı elma ile cennetten kovulmamızın yegâne suçlusu olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan Adem’i baştan çıkaranın Havva’nın kendisi mi yoksa elma mı olduğu da tartışılabilir. Nihayetinde günümüzde yemek pornosun da diğeri kadar yaygın ve baştan çıkarıcı olduğunu düşününce Adem’in hangi hazzına yenik düştüğünden emin olamıyoruz.

Kadına ait bir özellikmiş gibi dursa da cinsiyet fark etmeksizin hepimizin hayatında yer alan bir şey baştan çıkarma. Hem baştan çıkarmaya hem de çıkarılmaya her an hazırız. Müstehcenliğin hayatın her alanına sızdığı, daha özgür bir ortamda yaşanıldığı, iletişimin bu kadar kolaylaşmasının da etkisiyle artık herhangi bir baştan çıkarma stratejine ihtiyaç kalmadığını söyleyenlerin sayısı da az değil.

Fransız sosyologJean Baudrillard (1929-2007), baştan çıkarma kavramı üzerinde duran düşünürlerden biri. Baştan Çıkarma Üzerine isimli kitabında da en eski hikayelerden başlayarak hayatın her alanına sızan baştan çıkarma hakkında geniş bir yelpazeden ve derinlikli bir bakış açısı sunuyor. Bir meydan okuma olarak görüyor Baudrillard baştan çıkarmayı. İllüzyonlarla dolu bir hayatın tek hakikatinin kişinin kendi hakikatinden kaçması, dünyaya meydan okumasıdır diyor. Nietzsche hakikatin örtüsü kaldırıldığında, onun hakikat olarak kalacağını sanmıyoruz demiş. Hakikatin yokluğuna tahammül etmek zor. Bunun için insan kendi hakikatini kendi inşa etmek istiyor.

Ekranlarda, sosyal medyada ve hatta (kaldıysa) geleneksel medyada gerçeklik gittikçe özünden uzaklaşır ve bulanıklaşır iken bilimsel alanda da durum pek farklı değil. 2 hafta önceki New Scientist dergisinin başlığı Gerçeği Yeniden İnşa Etmek idi. Çeşitli kitapları ve yayınları bulunan teorik fizikçi Heinrich Päs tarafından yazılan yazı gerçeğe maddenin en küçük yapı taşlarına ayırarak bakmaktan ziyade geneli görmek için dışarı çıkmak gerektiği üzerineydi. Yaşadığımız evreni anlamak için yüzyıllardır maddenin içine bakıyorduk, yapı taşlarını keşfediyor onlar üzerine çalışıyorduk. Geldiğimiz noktada daha ileri gidemez ve yine de evrenin sırrına ulaşamaz durumdayız. Bu yüzden artık durup geri çekilme ve maddenin yapı taşlarına değil bütüne bakma zamanıdır, diyor özetle biz en sıradan insanların bile anlayabileceği şekilde. 

Kişisel evrenlerimizde de bir yandan -en azından bir kısmımız- Nietzsche’nin olmadığını söylediği hakikatimizi anlamaya çalışıyor ve diğer yandan da dış dünyaya ayak uydurmaya çalışıyoruz. Gittikçe zorlaşan hayat koşullarının ağırlığı altında ihtiyaçlar piramidinin bir üst basamağına tırmanmaya çalışırken sevilme ve beğenilme ihtiyaçlarımızı giderebilmek için en kısa yola başvurmak durumunda kalıyor ve imajımızı inşa etmeye dönüyoruz. Bu inşa sırasında hem baştan çıkarmaya çalışıyor hem de sayısız kere baştan çıkarılıyoruz. Üstelik bu sefer kulaklarımıza balmumu dökebilecek bir Kirke de yok.