GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
10 Aralık 2022 Cumartesi

Mahcubiyet karinesi

Aileden gelen bir içsel eğitimdir mahcubiyet…

Kişiliğimiz oturdukça dış dünyanın bizi nasıl algıladığı ve değerlendirdiği ile ilgili bir kavrayış biçimi gelişir. Kızgınlık, mutluluk ve korku gibi kendiliğinden oluşan temel duygularla utanç, suçluluk, gurur gibi benliğimize ait duygular giderek birbiriyle çelişir. Benliğe ait duygular hissedilebildiğinde kişiliğimiz hakkında yeni farkındalıklara sahip oluruz.

Bizi derinleştiren düşündüren sorgulatan ve kendi kendimizi değerlendirdiğimiz bir süreçtir, mahcubiyet vicdanımızın verdiği kararın bedenimizdeki yansımasıdır çoğunlukla.

Baş öne eğilir, göz temasından kaçılır, yüz hafifçe kızarır, ses titreyebilir, düşünceler dağılır, söyleyeceklerini bir türlü toplayamaz insan.

Utanç ve mahcubiyet duyguları arasında ciddi bir fark olduğunu düşünenlerdenim.

Utanç kişinin gerçekleştirdiği AHLAKİ bir ihlalle veya işlediği bir suçla bağlantılı olarak hissettiği yoğun duygudur.

Mahcubiyet ise sosyal ortamlarda kişinin yaptığı hatalar veya çevrenin tasvip etmeyeceğini düşündüğü sapmalar nedeniyle hissettikleridir.

Mahcubiyet sanki geçmiş yüzyıllardan kalma bir karine gibi… Eski filmlerde, kitaplarda gördüğümüz sandık kokan bir duygu gibi.

Söz verirsin mesela gerçekleştiremediğinde mahcup olursun.

Ya da bir davete gitmişsindir herkes resmi giyinmiştir sen ortama kıyafetinle ayak uyduramamışsındır mahcup olursun.

Bulunduğun ortamda seni yere göğe koyamazlar, arka arkaya övgüler yağdırırlar mahcup olursun.

Toplantıya geç kalırsın kapıdan içeriye girdiğinde tüm gözler sana çevrilir, mahcup olursun.

Yanlışlıkla çarpıp ayağına bastığın birine karşı mahcup olursun.

Sorulan bir soruya cevap veremediğinde mahcup olursun.

Sessiz bir ortamda aniden gelen hapşırık mahcubiyetin olur.

Bir odadan çıkarken kapı kolu elinden kayar ve kapı hiddetle çarpar mahcup olursun.

Ya da bir yemekte masa örtüsüne devirdiğin bardakla döktüğün içki seni birden mahcup eder.

Mahcubiyet kültürün ve toplumun birlikte yaşaması için gereken koşullara istemsiz karşı gelindiğinde duyulan üzüntüdür.

Mahcubiyet kendini bilme halidir, tevazudur. Özsaygıdır.

Mahcubiyet yüksek bir farkındalık ve yüksek bir ahlaki standarttır.

Mahcubiyet samimiyettir, başkalarının düşüncelerine ve haklarına saygı demektir.

Mahcubiyet duyuyorum çünkü söyleyecek sözüm kalmadı.

Hatta memlekette söylenecek tüm sözler de tükendi.

Utanç duyuyorum çünkü hepimiz suçluyuz.

Hicap duyuyorum. Bu düşünce sisteminin yirmi birinci yüzyılda hala geçerliliğini koruduğuna inanamıyorum.

Tahammül etmemiz gereken ne çok şey var!

Tahammül sınırlarımıza dayanan olaylara tavrımız tepkimiz giderek sönükleşirken, tahammül edemediğimiz gerçekler bir sarmaşık misali boğazımıza sarılıp nefesimizi kesiyor.

Nefes alamıyorum.

Bu ahlaki çöküntünün altından nasıl kalkacağız?

Çocuklarımızı koruyamamanın utancıyla nasıl yaşayacağız?

Çocuklarımızın yüzüne nasıl bakacağız?

Mahcubiyet Karinesi arıyorum.

Mahcubiyetin varlığını gösteren ufacık bir işaret, emare…

Utanç bile düşülen durumdan kurtulma isteği barındırır.

Çocuk istismarının, tecavüzün önüne geçebilecek miyiz? Minicik yaşta öğrenci değil gelin olan kızlarımızın yazgısını değiştirebilecek miyiz?

Bu dünyada tahammül etmemiz gereken çok şey var…

İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere alışıyor mu yoksa?

Tahammül edemeyeceğini sandığı ne varsa giderek katlanıyor mu?

Nereye baksam utanacak çok şey var. Bazıları utançla uzun süre yaşadığında alışabiliyor sanırım, ben alışamıyorum.

Bazıları görmezden gelebiliyor olabilir, ben görmezden gelemiyorum.

Ben içinde çocuk olan her türlü kötülüğe karşı kendimi tutamıyorum.

İçimi soğutamıyorum.

Tahammül edemiyorum. Ve asla Affetmiyorum!