GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
25 Şubat 2022 Cuma

Kendini yaratmak ve imaj

Eski bir Roma sözünde der ki “Hayat kısa, sanat uzun, fırsat nadir”

O nadir fırsatın herkese adil bir şekilde dağıtılmaması bir yana, kişisel gelişimcilerin iddia ettiklerinin aksine, karşımıza çıkan fırsatları ne yazık ki çok inanmamız veya çalışmamız değil, içine doğduğumuzun koşullar belirliyor.

Bu fırsat meselesini, Netflix’in bu ayın başında gösterime giren ve Anna“Delvey” Sorokin’ingerçek hayatını konu edenInventingAnnadizisi seyrederken bir kez daha düşündüm.

Hayatı Netflix dizi ve filmleri üzerinden anlamlandırmaçabalarından siz de benim gibi sıkılmış olabilirsiniz ancak Squid Game, Don’tLookUp gibi hakkında herkesin en az bir cümle söylediği yapımlarda susarak biriktirdiğim haklarımı kullanmadan duramadım.

AnnaSorokin’in zaten medyada geniş şekilde yer alan hayatı ve davasıyla ilgili vereceğim bilgiler spoiler kategorisine girmeyecek olsa da niyetim diziye ait tüm detayları sıralamak değil (en azından bu köşede değil). Yine de nasıl bir karakterle karşı karşıya olduğumuzu belirtmekte fayda var:

20’li yaşların başında Paris’te çalıştığı bir dergiden New York Moda Haftası’na gelen ve öylece burada kalmaya karar veren AnnaDelvey’in kendi adını taşıyan, sanat odaklı ve oldukça seçkin bir vakıf kurma hayali vardır. Bu hayali gerçekleştirmek için gerekli parayı toplamak için kendini memleketi Almanya’da bulunan 60 milyon dolarlık bir fonun varisi olarak tanıtır ve lüks bir yaşam biçimi benimser. Üstelik gerçekten de rafine bir zevki, hayat gustosu ve kibri vardır. Bu yaşamı olmayan parasıyla finanse etmek için etrafındaki zenginlerin imkanlarını, hazırladığı sahte dekontları, irili ufaklı yalanlarını kullanır. İçine girmeye çalıştığı çevrede paranın yeterli olmadığını, kendini bu piyasaya “sunacak” kişilere de ihtiyacı olduğunu fark eden Anna kuşkusuz bu amacına da ulaşacaktır. Sosyal medya paylaşımlarıyla da destekleyerek yarattığı persona o kadar etkileyicidir ki New York’un en ünlü otellerinden, hukuk bürolarına, yatırımcılara kadar kimse söylediklerinden şüphelenmeyecektir. Bu şekilde geçen 4 yılın sonunda yapılan şikâyetler üzerine tutuklanacak ve 4 yıllık bir cezaya çarptırılacaktır.

Dolandırıcılık savunacak değilsem de güçlü olmanın değil güçlü görünmenin, kim olduğunundeğil kimin yanında durduğunun, fikirlerin veya yeteneklerin değil imajın önemkazandığı bir devirde insanlardan önlerine düşen paya razı olmalarını istemek de haksızlık gibi geliyor. Anna da hayallerine kavuşmak üzere ihtiyaç duyduğu kişilerce ciddiye alınmak için oyunu onların belirlediği kurallarla kuruyor. Yaşam şartları kendi gerçekliğinden oldukça uzak olsa da dünyanın gerçekliğinden kopuk bir düzenin günahlarından fazlası etmiyor. Üstelik kendi canını sıkacak gerçeklerle yüz yüze gelmek istemeyenler bile bile kandırılmaya da razı gelebiliyorlar. Nihayetinde herkesin içinde iyi ve kötü olması gibi, dürüstlük ve sahtekarlık da var. Sahtekarlığın en masumu sayılabilecek sosyal medya filtreleri, planlanmış kareleri, olmayanı var gibi gösterme uğraşları da basit bir etkileşim toplama arzusundan stratejik olarak bir grubu maddi bir çıkar için kandırma seviyesine kadar uzanabiliyor işte. Anlaşmaya göre reklam yapan “influencerlardan” farklı olarak Anna yapacağı paylaşımların yaratacağı etkiden son derece emin olarak kimseye haber verme gereği duymadan firmaların buzaafiyetini kullanmaktan çekinmiyor.

Dizinin mahkeme sahnelerinde Anna’nın savunmaavukatıİngilizce’de “Fake it untilyoumake it” olarak ifade edilen “gerçek olana kadar öyleymiş gibi yap”diye çevirebileceğimiz davranışı hepimizin bir şekilde benimsediği argümanını da kullanıyor. Verdiği bir örnek ise oldukça çarpıcı:

Frank Sinatra’nın 1941’de ParamountTheater’da vereceği konserin başarısını riske atmak istemeyen menajerleri herkesten daha yüksek sesle bağıracak, gerektiğinde düşüp bayılacak kadınlar tutuyorlar. Bu kadınların etkisinin seviyesini ölçmek mümkün değilse de konser salonu gerçekten yüksek sesle bağıranlar ve bayılanlarla doluyor. “Buradayapabiliyorsan her yerdeyapabilirsin” şeklinde özetlenen bu Sinatra Etkisivarlığından sual olunmaz bir yeteneğin bile ancak pazarlama ve prezentasyonla kendini gösterebileceğini bir kez daha ortaya koyuyor. İmaja atfedilen bu önem sosyal medyanın şikayet ettiğimiz aldatıcı etkisinin temelini oluşturuyor.

Diziyi henüz seyretmeyip merak edenler için söyleyelim, Anna’nındavalara konu olan toplam borcu 275.000 USD. Gazetelerde okuduğumuz güncel pekçok habere konu olan miktardan çok daha az. Anna’nınNetflix’den aldığı miktar ise bu borcu ve mahkeme masraflarını ancak kapatabiliyor zira ABD yasalarına göre işlediği bu suç üzerinden para kazanması yasak. Öte yandandizinin karakterlerinden Rachel, Anna’yla arkadaşlığını anlattığı kitap ve farklı TV programları için oldukça iyi miktarda para kazandı.Dizinin yayınlanmasından sonra her Instagram gönderisinin altına “bunu kim ödedi”şeklinde yorumlar yazılması muhtemelen can sıkıcıdır ama elbette para kolay kazanılmıyor.

Yaptığı açıklamalarda bundan sonra ilgilenebileceği tek kariyerin GoldmanSachs’da Yaratıcı Direktörlük olduğunu söyleyen ve yeteneğinden, zekasından şüphe etmediğimizAnnaDelvey’i farklı bir bakış açısı geliştirebilmesi adına, olmayan imkanlarla yaşamanın ne demek olduğunu ve kısıtlı bir bütçeyle çarkı döndürmek için gerekli olan yaratıcılığın seviyesini göstermek için buralara davet etmek isterdim ama kıyafetlerimi, saçlarımı, fiziğimi beğenmeyeceğini bildiğim için hiç seslenmedim (hayır yanılıyorsunuz, çağırsaydım elbette beni kırmazdı).