GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
11 Haziran 2012 Pazartesi

İktidar Partisi’ndeki ‘iktidar’ kavgası!

CHP; MHP ve AK Parti bir hafta arayla İzmir İl kongrelerini tamamladı.
Dahası büyük çekişmeye sahne olması beklenen yerel seçim 2014 sürecinin idarecilerini seçti.
Üç kongreye karşılaştırmalı bir yaklaşım sergilersek;
Geçen hafta yapılan CHP ve MHP kongrelerini farklı kılan en temel nokta kıyasıya yaşanan parti içi rekabetti. CHP’de 3 aday çarşaf listeli kongrede 30 saat boyunca ter dökerken, MHP’nin iki adayı zaman zaman sandalyelerin havada uçuştuğu salonda kıyasıya yarıştı. Her iki kongre halkın, seçmenin katılımı açısından yani görsel açıdan tat vermezken, yaşanan kıyasıya rekabet siyasi açıdan keyif veriyordu. Dahası hem MHP hem de CHP il kongresinin sonuçları her iki partinin genel merkez mücadelesine de yansıyacağından önümüzdeki günlerde yorumlamaya devam edeceğiz.
Peki, ya AK Parti kongresi…
Siyasi rekabetten uzak ama görsel açıdan tam bir şölen niteliğindeydi. İzmir’in en büyük salonu tıka basa doldurulmuş, gelin gibi süslenmişti. Her ne kadar Akay’ın karşısına bir aday çıkmış/çıkarılmış olsa da rekabetten söz etmek mümkün değildi. Çünkü adaylar arasındaki rekabete AK Parti genel merkezi kongreden bir ay kadar önce nokta koymuş, bir dizi temayül çalışmasının ardından Başbakan Erdoğan, seçimi uzak ara alan mevcut İl Başkanı Akay’ı işaret etmişti.  
Adaylar arasındaki rekabetten yoksun olsa da parti içi çekişme son ana kadar hissedildi. İktidar Partisi'nde tam bir iktidar savaşı yaşanıyordu.
İl Başkanı Akay’ın ayağını kaydırmaya dönük operasyonlar birbirini izledi.

Önce 1994’te Konak İlçe Yönetim Kurulu üyeliği görevinden ‘tüzük gereği’ çıkarılan Akay’ın aslında ‘toplantıya katılmama’ sorunu yüzünden değil ‘sabıkası’ nedeniyle çıkarıldığı iddia edildi. Dönemin Teşkilat Başkanı, bugünün Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı imzalı basına servis edilen belgede Başbakan Erdoğan tarafından 2 yıl önce İzmir İl Başkanlığı’na atanan Akay’ın 7 yıl önce ‘üyelikten çıkarıldığı’ yazıyordu.
Sabıkası biliniyordu aslında…
Dahası Akay, atamasının yapıldığı ilk gün 1985’teki Refah Partisi davasında aldığı hapis cezasını açıklamış, sonradan kaldırılan 163. maddeden hapis yattığını duyurmuş ve bu cezayı ‘şeref madalyonu’ olarak taşıdığını söylemişti.
Hatta Konak’ta bir sinema salonundaki Milli Görüş gecesi nedeniyle ceza aldığı davada bugünün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la birlikte yargılandığını aktarmıştı.
Son süreçte en katıksız destekçisi olan Bülent Arınç’la siyasi dostluğun temelinin 27 yıl önce atıldığı anlaşılıyordu.   
1994’te üyelikten çıkarılma işleminin Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı’nın uyarısı üzerine yapıldığı anlaşılıyorsa da Akay bu belge için ‘Tekerine çomak soktuklarımızın işi… 163’ten aldığımız ceza… Yeni bir şey yok’ demekle yetindi. Ama kurtulamadı.
Ayak kaydırma operasyonu bitmek bilmiyordu.
Sonra aslında ‘gümrük kaçakçısı’ olduğu ve üyelikten düşürülme gerekçesinin de bu olduğu iddia edildi. 1996 tarihli mahkeme belgesinde Akay’ın gümrükten 9 valiz elbise kaçırmaya çalışırken yakalandığı yazıyordu. Belge, bizzat Akay’ın salondaki rakibi Abdullah Tekbaş tarafından basın toplantısıyla duyuruldu.
Kongreye iki gün kala ortaya atılan bu belgenin doğruluk payı vardı aslında.  
Yani belgeye bakarak Akay’ı çok rahat ‘gümrük kaçakçısı’ diye niteleyebilirdik.
Yapmadık. Dahası vicdanımız el vermedi.
Çünkü gerçek hikâye çok farklıydı.
Bir zamanlar cebinde Marlboro sigarası hatta ‘dolar/mark’ bulunduranların bile ‘gümrük kaçakçısı’ olarak işlem gördüğü bir ülkede bu işin araştırılması gerekiyordu çünkü.
Akay’ın rakibi ve AK Parti’nin 12 Haziran Genel Seçimleri’nde 2. bölge milletvekili adayı Abdullah Tekbaş tarafından açıklanan belge teoride doğru olmasına doğruydu fakat pratikte 
eksikti… Çankaya’daki Bit Pazarı’ndan başlayan bir hayata tutunma hikayesi gizliydi bu belgenin arkasında... İl Başkanı Akay’ın suskun kaldığı bu açıklamaların sonrasında yaptığım onlarca telefon görüşmesinin sonrasında ortaya çıkardığım ‘asıl hikaye’ bir gazeteci olarak beni bile etkilemişti.
Bit Pazarı’nı bilenler bilir. Pasajlarda yurtdışından bir şekilde gelen/getirilen 2. el eşyaların tamirini/bakımını yaptıktan sonra satışı yapılan terzi dükkânlar vardır. Ticaret kanunu gereği 2. el giyim eşyasını ithal etmek yani gümrükten yasal olarak geçirmek mümkün değildir.
Uzun yıllar Suriye üzerinden yurda sokulan bu eşyalar Türkiye’nin her yerindeki ikinci el dükkânlarına ulaşır. Akay’ın hikayesi de böyle bir operasyonun ürünü…
Baba mesleği olan Bit Pazarı esnaflığı yaptığı yıllarda gümrükten ‘yolcu valizi’ olarak geçirmeye çalıştığı 9 valiz dolusu ikinci el kıyafet…
Başkaları buna gümrük kaçakçılığı diyebilir ama benim demeye dilim varmadı. Bana göre bu vaka tam bir ekmek kavgasıydı çünkü.
Hem de kongreye iki gün kala yapılan ayak kaydırma operasyonuna yardım/yataklık etmek istemeyi uygun bulmadık kurum olarak. Neticede Başbakan Erdoğan’ın önüne de aylar önce konulan bu belgenin hikâyesini Erdoğan’ın da bildiğini Ankara'daki partililerden öğrenmiştik.
İktidar partisindeki iktidar kavgası bununla da sınırlı değildi. İki belgeyle Akay’ı yıkamayan, adaylıktan çekemeyen dahili mihraklar durmak bilmiyor belge üstüne belge servisi yapıyordu. Ve kamuoyuna servis edilen son belge Akay’ın potansiyel rakipleriyle yarıştığı süreçte İzmir İl Koordinatörü olan Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in oluşturduğu 'teşkilat' raporuydu.

Teşkilat Başkanı Ekrem Erdem ve Yardımcısı Mehmet Müezzinoğlu’na sunulan bu rapor her ne kadar Mehmet Erdem tarafından 'tekzip edilse de' içindeki ifadelerin/ibarelerin doğruluğunu en az 8-10 noktadan teyit ettim.
Rapor 'içerik açısından' tartışılsa da doğruydu. Bir şekilde birilerinin eline geçmiş ve bir şekilde ‘WikiLeaks’ örneğinde olduğu gibi sızmış/sızdırılmıştı. Kongreye sadece bir gün kala ortaya atılan bu evrakta milletvekilleri, ilçe başkanları, kadın/gençlik kolu başkanları, eski/yeni partililer, eski vekiller hatta eski şoförünün bile Akay’a yönelik düşünceleri vardı. Görüşme yaptığı isimlerin düşüncelerini kendi notlarına dökerek rapor haline getiren Aydın Milletvekili Mehmet Erdem, raporun sonunda Akay’a yönelik iddiaların kabarık olduğunu vurgulayarak, ‘değişmesinde yarar var’ diyordu.
Kongreye bir gün kala yapılan bu maksatlı servise haber gözüyle bakıp itibar etmediysek de raporun bazı bölümleri AK Parti genel merkezinin İzmir’in fotoğrafını çekme noktasında nasıl büyük yanlışlara düştüğünü gözler önüne seriyordu.
Milletvekilleri arasında en net desteği İlknur Denizli’den alan Akay için ‘Erdal Kalkan, Rıfat Sait, Nesrin Ulema’ gibi vekiller ‘değişmeli’ derken Ali Aşlık, Aydın Şengül gibi tecrübeli isimler ‘Daha iyisi bulunursa… şartıyla değiştirilebilir’ diyorlardı.
Mehmet Erdem’in ‘Akay kalsın mı gitsin mi?’ sorusuna İzmir siyasetiyle ilgili olmayan Milletvekili İlhan İşbilen ‘devam edebilir’ derken Hamza Dağ, Mehmet Tekelioğlu gibi isimler ‘değerlendirilmeli’ yanıtı veriyordu.
Raporda öne çıkan en önemli nokta ise Çeşme dışında tüm ilçe başkanlarının Akay’ın arkasında dimdik durduğu gerçeğiydi. Hatta Bornova İlçe Başkanı Hüseyin Özkan, ‘Son 3 yılda 3 il başkanı gördük. Şimdi bir kez daha değişirse istikrar bozulur. Devam etmeli’ diyerek Ankara’ya ‘istikrar’ uyarısı yapıyordu.  
İlçe Başkanları Akay’a saygılarının yanı sıra sevgilerinin de oluştuğunu, kendilerini bir ‘ağabey’ gibi kucakladığını belirterek arkasında sağlam duruyorlardı.
Hatta kongreye günler kala ‘istifa dilekçesi yazan’ Güzelbahçe İlçe Başkanı Kerim Çetin, Akay’ı ‘Aydın Şengül’den sonraki en samimi il başkanı’ diyerek göklere çıkarıyordu.
Sonuçta seçilmiş ilçe başkanları, kongre sürecinde arkalarında duran Akay’ı yalnız bırakmıyor, ‘gitmeli ya da değerlendirilmeli’ diyen vekillerin aksine genel merkezce açıkça ‘devam’ notası veriyorlardı.
İl Gençlik ve Kadın Kolları başkanlarının da açıkça ‘gitmeli’ dediği Akay için en ağır sözler Mehmet Erdem’in İzmir’in fotoğrafını çekmek için soru yönelttiği diğer isimlerden geliyordu.
Buradan isimlerini saymak istemiyorum ama partideki dedikodu gerçeğini de ortaya çıkaran bu fotoğrafta, ‘ahlaki ve parasal sorunlar’ başlığında Koordinatör Vekil Erdem’e aktarılanlar akıl karı değildi. 
Çoğunun dedikodu ürünü olduğu ilk bakışta anlaşılan akla gelebilecek her türlü saldırı vardı raporda.
Pek çoğu Akay’ın kongre salonundaki rakibi Abdullah Tekbaş’ın listesinde toplanan bu isimler, deşifre edilen raporun ardından açığa çıktı. Hayatta hiçbir şey gizli kalmaz diyenler de böylelikle bir kez daha haklı çıktı tabi ki.
Öte yandan 'herkes alınmasın ama' aralarında öyleleri vardı ki, Akay’ı suçladıkları konularda kişisel sabıkaları son derece kabarıktı. Hani, Hz. İsa’nın bir kadını recm etmek için toplananlara söylediği ‘İlk taşı en günahsız olanınız atsın’ sözü var ya…
Raporu okuyunca ilk olarak o sözü anımsadım. Sonra da ‘kişi kendinden bilir işi’ diyen atasözünü… İktidarın nimetleriyle tanışmadan önce önce neredeyse yalınayak gezen, iflasın eşiğinde olan, ahlaki sorunları herkesçe bilinen bazıları Akay’a vermiş veriştirmişti.
Onların Akay’la sorunları olabilirdi. Ama beni asıl şaşırtan AK Parti Genel Merkezi’nin İzmir’in fotoğrafını çekmek için bu isimleri tercih etmesiydi.
Görüldüğü üzere belki AK Parti’deki rekabet CHP’deki gibi salonda/sandıkta yaşanmadı ama kongreye bir hafta kala ayağı kaydırılmaya çalışılan Akay, ağır ateş altındaydı.
Şimdilerde listesi tartışılıyor AK Parti İl Başkanı Akay’ın… 
Patronlarla dolu listesi…
Tüm bu ağır saldırıların gölgesinde İzmir’in en büyük salonu Halkapınar’ı tıka basa dolduran Akay’a yeni dönemde şans dilemek gerekiyor.
Görünen o ki, saldırılar önümüzdeki süreçte de devam edecek. ANAP’ın DYP’nin iktidar yıllarını anımsatan bu kavga atmosferinin temelinde hiç kuşku yok ki, yaklaşan yerel seçimlerde elde edilmeyi bekleyen koltuklar/makamlar var. Ya da 35 çılgın projeyle birlikte önümüzdeki süreçte rantı en yüksek kent olmaya namzet İzmir’in siyasi/ticari patronluğu…