GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
5 Ağustos 2013 Pazartesi

Gündoğdu’da ‘yeryüzü sofrası’ndaydım…

1 Mayıs 2012’nin en popüleriydiler. Adlarıyla da taşıdıkları pankartlar, attıkları sloganlarla da müthiş bir renk oldular.
Hayatlarını kaybeden işçiler için kadın-erkek yan yana gıyabi cenaze namazı kıldılar, ardından “Kölelere özgürlük” “Firavuna karşı omuz omuza” “Allah ekmek özgürlük”, “Kula kulluk edene yazıklar olsun” pankartlarıyla Taksim’e yürüdüler.
Hepsini beğenmiştim ama birinciliği “İnşallah sosyalizm gelecek” pankartına vermiştim…
 
1 Mayıs 2013’te gözler bir kez daha onların üzerindeydi. Yine yürüdüler, ‘işçiye emekçiye selam, yaşasın devrimci İslam’ diye bağırdılar. İlk biber gazlarını da bu yürüyüşte yediler.
Ama asıl yükselişi ‘Gezi’de yaptılar.
Liderleri İhsan Eliaçık’ın ifadesiyle, 19 gün fiilen protestoların/direnişin içinde yer aldılar. Solcusuyla, ulusalcısıyla, Kürdüyle, hippisiyle, eşcinseliyle, feministiyle Gezi Parkı’nda omuz omuza ‘muktedire’ karşı koydular. Gaz da yediler, tazyikli su da, sopa da; bir gram çekilmediler, bir kez bile ‘aman’ dilemediler.
 
Ramazan’la birlikte 9 Temmuz’da ilk iftarlarını yine Gezi Parkı’nın direnen her renkten genciyle birlikte binlerce insanın katılımıyla yaptılar. Adına ‘yeryüzü sofrası’ dediler. Galatasaray Lisesi önünden başlayıp ucu bucağı görünmeyen sofrada, evlerden getirilen, gönüllerden kopan mütevazı yiyeceklerle eşitliğin, adaletin, özgürlüğün ve kardeşliğin tadını, o sofrada olmayanlara dahi hissettirdiler.
‘Keşke orada bulunabilseydim’ demiştim televizyonda izlerken. ‘Belki burada da kurarlar’ diye düşünmüştüm.
Kurdular.
Antikapitalist Müslümanlar’ın yüzü İhsan Eliaçık, 27. iftarını Gündoğdu’da Pazar akşamı kurulan yeryüzü sofrasında açtı. Çimenlerin üzerine serilen kilimlerde, ‘Allah ne verdiyse’ evden getirilen dolmalarla, yaprak sarmalarla, tavuklu pilavlarla, söğüş domates ve salatalıklarla ‘Allah kabul etsin’ dualarıyla.
 
İftarın hemen ardından çevresini saran, ona sarılmak, fotoğraf çektirmek için sıraya giren insanlarla sohbet ettikten sonra, topluluğun isteği üzerine kısa bir konuşma yaptı. Gezi ruhunun yeryüzü sofralarına nasıl/neden taşındığından, 30 yılı aşkın süredir oruç tutan biri olarak hiç böyle bir Ramazan yaşamadığından, bayraksız, flamasız, sponsorsuz sofranın anlamından başlayıp yeryüzü sofralarının hangi mesajları verdiğiyle sürdürdü. Ekonomist’in yazdığı gibi, ‘"kirli sakalı, bol pantolonu, plastik terlikleri ve tesbihiyle tipik bir Müslüman” görüntüsü çiziyordu ama ‘kesinlikle tersi söz konusu’ydu
İhsan Eliaçık için bayrak ve flama ‘duvar/sınır’ demekti; o yüzden yeryüzü sofralarında bayrak da yoktu, flama da, dolayısıyla duvarsız/sınırsız bir paylaşım vardı. Herkes kendi kesesinin elverdiğince sofraya katkıda bulunduğu için, düdüğü çalan da yoktu. Sofralar meydanlarda kuruluyordu, bu açıklık/şeffaflık demekti, bir fırıldak çevrilmediğinin görülmesiydi.
“Mazluma kimlik sorulmaz” dedi, nerede dayak diyen, horlanan, gadre uğrayan varsa, dinine/diline/kimliğine bakmadan koştuğunu, ‘mahalle refleksi’yle düşünmeyi uzun süre önce bıraktığını söyledi. ‘Çünkü’ dedi, ‘Ne zaman kimliğine/diline/dinine takıldıysam, orada o kimsenin kalbini göremedim. Siz de bakmayın, bakarsanız kalbini göremezsiniz.”
İsim kullanmadan sık sık ‘muktedir’e seslendi.
“1994 yılından beri içinde ceketiyle gelip ceketiyle gidecek belediye başkanı var mı” diye sordu. Bu soruyu sık sık sorduğunu ama cevap alamadığını söyledi. ‘Susuyorlar, çünkü yok’ dedi. ‘Rant kokusu almasalar 3 kilometre yol yapmayacaklar’ dedi. ‘Kamu adamı demek, kendini halka ve devlete adayan demektir. Ceketle gelir, ceketle gider. Hırsızdan kamu adamı olmaz’ dedi. Kimseyi kişisel eleştirmediğini, sözünün yapılanlara olduğunu, buna cevap olarak kendisine iftiralar atıldığını söyledi. İstanbul’daki yeryüzü sofrasına yoldan elinde bira kutusuyla geçen birisinin oturmasına bazı gazetelerde ‘sarhoşlarla iftar açtı’ diye yer verilmesine verdiği cevabı tekrarladı: “Sarhoşla yola çıkılır, kalleşle yola çıkılmaz. Sarhoş yalındır, ikiyüzlü değildir, riyasızdır. İçtiği içki, içindeki gerçek benliği ortaya çıkardığı için olduğu gibidir. Ama kalleş, iki yüzlüdür, riyakardır, gerçek yüzünü saklar.”
İhsan Eliaçık ile iftardan sonra, sahura doğru Pasaport’ta oturduk konuştuk. Sırf onu tanımak için izinli gününde çıkıp gelen genç meslektaşım Fırat (Başaran) ile birlikte kuraldan/protokolden uzak söyleştik. Batman’dan oruç ağzıyla gelmiş, yeryüzü sofrasında mütevazı yemeklerle iftar açmış, herkesle kucaklaşmış, her soruya cevap vermiş, onca sıcağa, onca yorgunluğa rağmen ‘of’ dememişti. Bize de demedi. Bir saate yakın kayıtsız, bir saate yakın da kayıtlı konuştu.
Antikapitalist Müslümanlar’ın öne çıkan ismi İhsan Eliaçık’ı gıyabında zaten sevmiştim. Tanıma fırsatı bulunca daha da sevdim. Bayramdan sonra yayınlanacak; güzel bir insanın tasviriyle “Hayattaki söz hakkını vicdandan, eşitlikten yana kullanan” İhsan Eliaçık röportajı, Ekşi Sözlük’ün ‘Allahlı Gomunist’i bakalım sizi nasıl etkileyecek?