GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
24 Temmuz 2013 Çarşamba

Kuzu için ‘Kurban Bayramı’ neyse, bizim için de bugün odur…

“Gazeteciliğin en çok tartışıldığı, üstelik rekor sayıdaki ceza davaları ve tutuklamalar nedeniyle, bu tartışmanın çoğu zaman ‘yargı üzerinden’ yapıldığı bir dönemden geçiyoruz uzun süredir.
24 Temmuz sansürün kaldırılışının 103. yıldönümü kutlamalarında, söylenecekler şimdiden belli mesela.
Türkiye'nin basın özgürlüğü sıralamasında, 196 ülke arasında 112. sıraya gerilediği ve "yarı özgür" ülkeler kategorisinde yer aldığı açıklanacak.
Bir kez daha tutuklu gazetecilerin sayısı güncellenecek, listeler yayımlanacak.
Yargılanan gazeteci sayısının iki bini aştığını; 10 bin gazeteci hakkında da soruşturma açıldığı bilgisi verilecek.
Sansür nedeniyle toplatılan, kapatma cezası verilen gazetelerin adları ve aldıkları cezalar sıralanacak.
Kaç kitabın toplatıldığı, kaç yazarın yargılandığı, kaç yayınevinin toplatılan ve hakkında dava açılan kitaplar nedeniyle, para ve hapis cezası kıskacında susturulmaya çalışıldığının bilançosu paylaşılacak...
Henüz basılmamış kitapların toplatıldığı, bu nedenle gazetecilerin tutuklandığı... Sırf kitap çevirdiği için çevirmenlerin bile yargılandığı bir ülkede yaşadığımızın altı çizilecek.
Uzun ve hazin bir liste, uzayıp gidecek…”
 
Ekşi Sözlük’ün ‘demir leblebi’si, Anadolu’nun çileli bölgelerinde mesleklerini yapmaya çalışan gazetecilerin deyimiyle ‘Anadolu basınının kaplanı’, Egedesonsöz okurlarının iyi tanıdığı avukat/yazar Fikret İlkiz’le iki yıl önce yaptığım, 12 Temmuz 2011’de yayınlanan röportaja yukarıdaki satırlarla girmiştim.
Sevgili İlkiz’in alt alta yazınca kocaman iki paragraf tutan sıfatları bir yana, o gün o röportajda da altını çizdiğim gibi, ‘basın özgürlüğü için basından daha fazla canını dişine taktığına’ yakından tanıklık etmiş (şanslı) gazetecilerden biri olarak, ondan daha iyi röportaj konuğu bulamayacağıma kanaat getirmiştim. Hem hukukçu hem gazeteci gözlüğüyle, yargıyı da ‘biz gazetecilerin’ nasıl göründüğünü de en iyi tahlil edecek isimlerin başında geldiğine hükmetmiştim.
Hala aynı kanaatte olduğumu ve hala aynı hükmün yürürlükte olduğunu belirttikten sonra bugüne, biz gazetecilerin 24 Temmuz’una "Sansürün kaldırılması ve basın bayramı"na dönersek eğer… İki yıl öncesinden, yazdığımdan bu yana değişen…
Ne yazık ki ‘uzun ve hazin’ listedeki rakamlar, isimler, istatistikler…
 
İki yıllık rakamlara bile uzanmaya gerek yok, bu hazinliği/hainliği anlatmak için. Pek çok çıkarımları yanında Türk medyası için de müthiş bir turnusol işlevi gören Gezi Parkı olaylarının bilançosuna bakmak bile kafi aslında…
31 Mayıs'ta Gezi Parkı eylemleriyle başlayan ve ülke geneline yayılan özgürlük ayaklanmasından itibaren AKP Hükümetinin baskısı, ‘tak diye emreder, şak diye yaparım’ anlayışlı medya patronları sayesinde 37 basın mensubunun istifa ettiğini, TGS verilerine göre, işten atılan gazetecilerin sayısının ise en az 22 olduğunu, 14 basın mensubunun da zorunlu izne çıkarıldığını böyle yan yana yazınca bile, durumun vahameti yeterince açık görünmüyor mü sizce de?
Gezi direnişi eylemlerine yönelik yoğun polis saldırılarından görevlerini yapmaya çalışan gazetecilerin de nasiplendiğini, 13 gazetecinin gözaltına alındığını, 27 gazetecinin gaz bombası ve plastik mermilerden yaralandığını, gözaltındaki gazetecilerin polisin işkencesine maruz kaldığını, makinelerinin kırıldığını, haber yapmalarının engellenmeye çalışıldığını ve basına yapılan saldırıların ‘Başbakan'ın gazetecileri hedef göstermesinden’ sonra arttığını da… (Gezi olayları hala belleklerde ama) tekrarlamakta fayda var, çünkü bugün bizim bayramımız!
 
AKP iktidarında bir dönem 128’e kadar yükselen tutuklu gazeteci sayısının şu anda 66 olduğunu… Bu meslektaşlarımızın hali hazırda hükümetin iddia ettiği gibi ‘terörist faaliyetlerden’ dolayı değil de ‘gazetecilik yaptıkları için’ tutuklandıklarını ispat etmeye çalıştıklarını bu vesileyle hatırlattıktan sonra, izninizle avukat/yazar Fikret İlkiz röportajına dönüyorum.
Ve ‘bayram şekeri’ niyetine, tadımlık iki soru/iki yanıtı; “Basın özgürlüğü konusunda üç taraf vardır. (Her türlü gücü/polisi/yargısıyla)İktidar, toplum ve gazeteciler. Toplumu bugün tartışma dışı bırakalım, ‘İktidar iktidarlığını yapar, ya gazeteciler?’ sorusuna denk geldiği düşüncesiyle, tekrar sunuyorum… 
 
İşte o iki soru, iki yanıttan:
 
“-Egedesonsöz’de yayınlanan yazılarının pek çoğu ‘Ey gazeteciler haliniz perişan’ diyen yazılar. Bunlara duyarsız kalınmasının sebepleri elbette çok uzun ama yine de değinmeni isteyeceğim burada da.”
 
İLKİZ: Gazeteciler, elde ettikleri haberleri kamuoyuna değiştirmeden anlatmalı, olduğu gibi vermeli, eğip bükmemeli. O zaman demokratik toplum düzeni gereklerine uygun olarak daha yaşanır bir ülke haline gelmek, daha zengin bir ülke olmak mümkündür. Zenginlikten kastım, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü konusunda fakir olmamak. ‘Neden olmuyor?’ diye sorduğunuz zaman, iki tarafı var bunun. Önce toplum, sonra da gazeteciler nedeniyle olmuyor. Öncelikle ‘toplum nedeniyle olmuyor’un pek çok anlatımı var. Yani gazetelerin daha ucuz olması, radyo televizyon programlarının herkese ulaşabilir olması gibi. Yönetenlerle haberleri yapanlar arasındaki, yani gazeteyi yönetenlerle bir zamanlar muhabir olanlarla, yönetici konumuna geldikten sonra muhabirin kıymeti konusunda tereddütler yaratan gazetecilerden de kaynaklanıyor. Ve siz eskiden köşe yazarları ya da en azından yöneticiler olarak baktığınızda, bir zamanlar yaptığınız gazeteciliği unuttunuz. Bir zamanlar yapmış olduğunuz gazetecilik konusunda ‘artık toplum bunu istemiyor’ gibi, sanki toplum sizi şekillendiriyormuş havasında, suya sabuna dokunmayan bazı popüler/sansasyonel haberlerin çok daha iyi olacağına karar verdiniz ve isteseniz de istemeseniz de uyguladınız. Sonucunda da ortaya, sizin kesip biçtiğiniz sizin ölçüp biçip kamuoyuna verdiğiniz, böyle bir gazetecilik işlevi çıktı. Şimdi bu gazetecilik dünyasının içinde tabii ki gazeteciler mesleklerinde yükseleceklerdir, mesleklerinde daha iyi olacaklardır… Ama burada önemli olan şu; mesleğinizin ilke ve etik kurallarından vazgeçtiniz… İşte bu noktada, artık gazetecilik böyle yapılmaya başlandığı andan itibaren, bana göre ortada etik olarak bir problem var demektir. Bunu çözmek zorundasınız.
Bu sorunun çözümünde ise öncelikle iş ve çalışma koşullarınızda gerçekten kendinizi, emin ve güvence içinde hissetmeniz lazım. Yani, iş koşullarınızın kitle iletişim araçlarının sahiplerinin iki dudağının arasında olmayan bir çalışma düzenine ihtiyacınız var. İki yönü var, bir siyasetçiler bunu istemelidir, meclis bu konuda güvenceleri sağlayan kanun çıkarmalıdır. Yasal anlamda bu koruma olursa, hiç olmazsa gazeteciliğin biraz daha iyi yapılmasına olanak sağlar. İkincisi ise daha da önemlidir; gazetecilerin bunu istemesi gerekiyor. O halde soru şu: Siz bunu istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
 
 
“- Sence?”
 
İLKİZ: Bence siz bunu istemiyorsunuz. Sizin bunu istememenizin nedenleri üzerinde çok konuşulabilir, çok tartışılabilir. Ama gazeteciler bunu istemelisiniz ve siz var olmalısınız. Siz var olduğunuz takdirde Türkiye’de bazı sorunların çözümlenmesi ve daha doğrusu öncelikle tartışmaya açılması mümkün olabilir. Oysa mevcut hükümet kim olursa olsun, mevcut hükümetleri yaratan siyasal iktidarlar kim olursa olsun, gazetecilerin dünya üzerinde taraflı olduğu konuların başında, temel hak ve özgürlüklerin korunması meselesi gelir. İnsanların daha yaşanılır, daha demokratik bir dünyada mutlu olması, huzurlu olmasını sağlamak gerekir. Şimdi böyle baktığınız andan itibaren benim kişisel fikrim; gazeteciler, bu konularda haber yapmak, yorum yapmak ve eleştiri yazıları yazmaktan caydılar. Gazeteciler bunun yerine gazetemizi yapalım, hükümetin sözleri konusunda aman fazla bir şey yazmayalım, şimdi o onu etkiler, bu bunu etkiler gibi bir ortamın içerisinde kalmayı tercih ettiniz ve belki de bu ortamı yarattınız kendiliğinizden… Önceki gazeteciliğinizi unutarak, şimdi gazetecilik anlamında haberlerinizi ve yorumlarınızı geçiştirmekle meşgulsünüz. Belki çok ağır bir söz, belki çok ağır ve hakkım olmadığı halde gazetecilik hakkında haksız bir söz ve değerlendirme benimki… Ama böyle değerlendirme yapmama neden olan veriler var.”
 
(Okumamış ya da zihin tazelemek isteyenler için Fikret İlkiz röportajının tamamı…)