GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
4 Mayıs 2022 Çarşamba

Farklı bir bayram

Bu yıl Bayramı Oxford’da yaşadım. Yurt dışındayken Ramazan, Bayram pek hissedilmiyor. Günlük hayat akıp gidiyor. İnsanlar işe, çocuklar okula giderken ne reklamlarda, ne insanlarda, ne dükkanlarda pek bayram havası, anımsatması olmuyor. Hatta ben de Pazartesi gününün Bayramın birinci günü olduğunu önceki hafta unutmuş, Türkiye’deki zoom/iş toplantılarımı Pazartesi yapalım demiştim ve nedense kimseden bir muhalefetle karşılaşmamıştım ki, Pazar günü Arife mesajları ile Bayramın birinci gününün Pazartesi olduğunu fark edip ertesi günkü zoom/iş toplantılarını Arife günü Bayram sonrasına erteledim.

Rastlantıya bakın ki bu yıl bizim Bayram İngilizlerin Bahar Bayramı (May Day) ile aynı güne denk gelmiş. Pazartesi burada da okullar, iş yerleri tatildeydi, aynı ülkemiz gibi. Bir tarafta Şeker Bayramı, diğer tarafta Bahar Bayramı kutlandı. Peki, nasıl yaşandı bu iki bayram, iki ayrı ülkede, iki ayrı kültürde?

Pazartesi günü, bahar ve müthiş polen dolu olmasına karşın İngiltere her zamanki gibi bulutlu ve serindi. Pek güneş görmedik o gün ve 12 derece gibi bize göre bir kış günüydü. Oxford’umuzun tam ortasından geçen bir nehrimiz var. Bu nehir Thames ama bu kentte bu nehre Isis deniyor. Alice Harikalar Diyarı da bu nehrin üstünde yazılmış, yazarı Oxford Üniversitesi’nden bir matematik profesörü...

Hayat bu nehrin üstünde ve kenarında akıyor. Ben de bu bayram günü bu nehrin üzerindeydim. Burada insanlar tatil olunca kendilerini spor ve müziğe veriyorlar. Bizde Bayram demek ev ziyaretleri ve büyük sofralar, tatlılar, ağır yemekler, sosyal medyadaki mutlu fotoğraflara karşın birçok evde aile arası gergin ilişkiler ve iletişimler, birçok evde de aileyi bir araya getirememenin veya aile büyüklerini kaybetmenin hüznü hakim oluyor.

Burada ise herkes şortları ve tshirtleriyle dışarıdaydı. Burada insanlar giyinirken havaya değil takvime bakıyorlar. Takvim bahar veya yaz aylarını gösteriyorsa, kaç derece olduğuna bakmadan ince giyiniyorlar. Çocuklarını da ince giydiriyorlar. Yaz günü ama 13 derece iken bebek arabasındaki bebekleri çorapsız ve ayakkabısız, çıplak ayak gezdiriyorlar mesela. O bebeklerin burnu akıyor ama daha sonra dayanıklı çocuk oluyorlar.

Oxford, yalnızca Isis değil. Sayısız kanalları Venedik’i andırıyor, her yer park ve kütüphane, yemyeşil. Sanki kentin içine kütüphane ve park yapılmamış, park ve kütüphanelerin olduğu bir ortamın çevresine kent inşa edilmiş… Kent o kadar güzel ki, hiçbir savaş bu kente yansımamış, binalar hiç yakılıp yıkılmamış, devlet de yasalarla korumuş, 1000 yıl önce inşa edilmiş binalar hala ayakta ve günlük kullanımda, yaşamın tam içinde... Birisi pub, diğeri dükkan, diğer restoran olmuş…

Bu Bayram Pazartesi’si de bu tarihi ve yemyeşil, her yanı çiçek olan kentte işte böyle bir gündü. İnce giyinmiş İngilizler, bahar coşkusuyla nehir yanında koşuyor, yürüyüş yapıyor, bisiklete biniyor ve kanal botlarının üzerinde müzik yapıp şarkı söylüyorlardı. Genç, yaşlı, herkes. Nehrin üzerinde ise kürek çekenler ve diğer çeşitli su sporları ile günlerini dolduranlar bugünü yemekle değil sporla geçiriyorlardı. Havadaki, ortamdaki neşe, olumlu frekans, yumak yumak uçuşan kavak polenlerini bile gölgede bırakıyordu…