GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
25 Mayıs 2011 Çarşamba

“Değişim”in tehlike çanları kimin için çalıyor?

Türkiye’de yaşanmakta olan “değişim” bir bumerang gibi, onu savunanları vurmaya başladı. Sosyal değişimin küresel boyutları, yani dış dinamikler artık farklı işliyor. Toplumsal evrimin yasaları, toplum mühendislerini de şaşırtıyor.
 
Bilindiği üzere, evrimin çarkları çok ağır döner. Evrim çarklarının bir dişli atması bazen bir asırdır. Ve o dişlinin atarken kimleri öğüteceği, tarihin nasıl yazılacağı önceden kestirilebilir bir durum olmayabilir. Bildiklerimiz, o dönüşüm anını açıklamaya yetmeyebilir.
 
Yeni yeni anlıyoruz ki, 9 yıldır başımıza vura vura anlatılan değişim hikayesi, ‘gelmekte olan’ değil, ‘bitmekte olan’ bir dönemin hikayesiymiş. Çok hazin!..
Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının asabiyeti böyle bir düş kırıklığından kaynaklanıyor olabilir. Kolay değil, güvendikleri dağlara kar yağıyor.
Sayın Erdoğan’ın “Kardeşim” dediği, “her şeyine kefilim” dediği, “dostum” dediği ne kadar lider varsa, hepsi de halk ayaklanmalarıyla devriliyor.
ABD yönetimi, başkaldıran halkları desteklediğini açıklarken, dramatik bir şekilde, Ankara’nın Ortadoğu dış politikası boşlukta kalıyor.
 
Bir dönem kapanıyor. AKP’nin temsil ettiği zihniyet ve sürdürdüğü politikalar bu kapanmakta olan dönemin ürünü… AKP’nin değişim politikalarının maddi temeli sorunlu hale geldi.
 
Her değişim kendi statükosunu yaratır. AKP iktidarı, yönettiği değişimin, toplumu kuşatan bir statükoya dönüştüğünü anlamakta ve bu gerçeği kabullenmekte zorlanıyor.
Değişim politikası toplumsal konsensüse dayanmadığı için, gurup tahakkümüne dönüşme tehlikesi baş gösterdi.
Asker vesayetine son verme iddiasının yerini İslamcı vesayet oluşturma girişimlerinin alması üzerine toplumda başlayan ayrışma artık kimsenin meçhulü değil.
“İnançlara saygılı olmak”, amacını çok aşarak, bir tür baskı aracına dönüştürüldü. Mahalle baskısı, bu tehlikeli dönüşümün simgesi oldu.
 
AKP, dünyada esen değişim rüzgarları ile yelkenlerini doldurmayı başarmıştı. O rüzgar ile epey yol aldığı da bir gerçek. Dış dinamikler AKP’ye çalışıyordu. Uluslararası sistem AKP’nin önünü açmıştı. Liberaller, solun bir kesimi, Kürtler, cemaatler ve merkez sağ AKP’yi destekliyordu. Her şey güzel olacaktı, “küresel rüzgar” ters yönden esmeye başlamasaydı!..
Peki, şimdi ne olacak?
 
AKP yitirmekten korktuğu iktidara daha sıkı sarılarak, düne kadar savunduğu “Batı patentli değişim programı”na sırt çevirmek pahasına, dünyada yeni dengelerin içinde kendine bir yer bulmaya çalışıyor.
AKP’nin söyleyeceği ‘yeni’ hiçbir şey kalmadı. Bu yüzden, eski defterleri karıştırmakta ve eskiden yaptıklarını hatırlatmaya dayalı  bir seçim kampanyası sürdürmekte..
 
Değişim rüzgarıyla pupa yelken giden AKP; şimdi, kopan kasırgadan korunmak için kendine güvenli bir liman arıyor. O güvenli limana (!) ulaşmak için yapmayacağı şey yok. İktidarda kalmak, “olmak ya da olmamak” meselesine dönüştürülmüş durumda.
Bu kontrolsüz iktidar hırsının ülkeye zarar vermemesini diliyorum.