GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
25 Nisan 2011 Pazartesi

Uzlaşmak için çok geç olmadan…

12 Haziran’da yapılacak genel seçimler, sonuçları itibarı ile, “ülkeyi nasıl bir gelecek bekliyor” sorusunun muhtemel yanıtlarını gün ışığına çıkaracak.
Ancak, söz konusu yanıtlar gün ışığına çıktığında; “geri dönülmez bir yola girildiği ve artık her şey için çok geç olduğu” gerçeğiyle karşı karşıya kalmak da olası.
 
Uzlaşmak ya da kavga etmek!.. Genel seçimlerde bir tercih yapacağız. Yapacağımız tercih bizi toplumsal uzlaşmaya götürüyorsa mesele yok. Uzlaşma yok ise, hepimiz için çok zor günler başlayacak.
 
Dış politikada eksen kaymasını tartışan toplum, içeride yapılan kötü siyasetin yerle bir ettiği toplumsal mutabakatı nedense pek önemsemiyor. Eksen kayması içeride olunca, konu komşu görmediğinden sorun yapılmıyor olsa gerek…
Gerçek şu ki, siyasetin ekseni top yekun kaydı. İçi de dışı da bir. Bileşik kaplar kuralı…
 
Uluslararası sistem yeni dünya düzenini kuruyor. Metropol ülkeler, küresel sistemin merkezidir; büyük efendiler ve dünyanın elit kesimi oralarda yaşar. Gerisi paryadır.
Sistemden beslenen mutlu azınlığın esenliği için, Batı tarafından çıkarılan savaşlarda milyonlarca insan öldürüldü, öldürülüyor. Bu vahşet, dünya kamuoyuna, demokrasi ve insan hakları adına yapılan işler olarak gösteriliyor.
Yaşama hakkı yok sayılan insanlara, insan hakları dersi veriliyor. İnsanlar birbirini öldüre öldüre demokrat olacak…
Kapitalist sistem, mülkiyet-para ekseninde bütün insanlığı teslim almış. Yeryüzü, çarşı pazar.. insan, müşteri… Hepimiz tükenene kadar tüketmeye hükümlüyüz.
 
Bildiğim kadarıyla “çıkış yok!” İnsan, insanlık değerine karşılık gelen bir yaşam için mücadele etmekten uzak duruyor.
Kurduğu uygarlığa ve uygarlığın lineer mantığa dayalı ilerlemeci anlayışına körü körüne bağlanan insanın bu dolaşımın dışına çıkmaya hiç niyeti yok.
Efendilerimizin önümüze sürdüğü hayatlarımıza kafamızı banıp “şükürler olsun!” diyen insanlarız biz.
 
Hal böyle iken, toplum yoksulluk ve sadaka ile terbiye edilirken, bir de aramızda kavga çıkartarak efendilerimizin mutluluğuna mutluluk katmanın alemi yok. Yeterince acı var; olanla yetinelim…
 
Kenara çekilip ellerini keyifle ovuştururken timsah göz yaşları döken ‘büyük efendi’lerine daha özel zevkler tattırmak için birbirini boğazlayan Ortadoğu halklarına hiç değilse bu konuda örnek olalım. Bölge halklarına, uzlaşma kültürünün acıları azaltacağını gösterelim.
Birbirimizin yaşama hakkına saygı göstermeyi öğrenirsek, insan haklarını da öğrenebiliriz. Bunu başarabiliriz. Yeter ki, uzlaşmayı arzu edelim.
 
Bu bereketli topraklar üzerinde barış içinde birlikte yaşamak mümkün. Seçimlerde “barışa bir şans vermek için” sandıklara gitmek, kendimize yapacağımız en büyük iyilik olacak. Bizi birbirimize kırdırmak isteyen muktedirlere; “o kadar da değil!’” demenin tam zamanıdır.
 
Ben oyumu, “barış ve uzlaşma”dan yana siyaset yapanlara vereceğim.