GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
16 Kasım 2015 Pazartesi

Bunları yaşamasaydık iyi olurdu

İkibinli yıllar boyunca yaşadıklarımızı ben böyle ifade ediyorum; bunları yaşamasaydık iyi olurdu. Erdoğan ve arkadaşlarının yaptıklarının ettiklerinin ülkeyi getirdiği yer kendilerine de yaramayacak. Kanımca, on üç yıllık emekleri boşa gidecek. %49.50 oya rağmen, uluslararası sistemde hiç itibarları kalmadı. Elan abesle iştigal etmekteler. Daha beteri, olmayacak işlerin peşine düştükleri bu yitik yıllarda, hayatımızdan çok şey eksildi.
Geçenlere Ekin (oğlum) sosyal medyada şu mesajla isyanını dile getiriyordu; “Ülkece kara deliğe düşmüş gibiyiz. Ülkenin oynanmadık bir tane ayarı kalmadı.”
Evet, ülkenin bütün ayarlarıyla oynadılar ve gündelik hayatı altüst eden bu “yaptım oldu” kafası artık tahammülleri fazlasıyla zorluyor.
 
Ne oldu da bu hale geldik?
İkibinli yıllarda “Yeni Türkiye”yi yaratmak için bulunan yol, kimlik siyaseti oldu. Bu amaçla farklılıklar öne çıkarıldı, üstüne basa basa; “Sen Kürtsün! Sen Alevisin!, Sen Sünnisin!, Sen Romansın!” dendi ve sonrasında çıkış olarak “tek yol islamiyet” görüşü dayatıldı. Bütün çıkışları kapatıp İslamiyeti zorunlu istikamete dönüştüren iktidar, sırf bu nedenle, ülkenin bütün ayarlarıyla oynadı.
Bu yıllarda izlenen islamcı siyaset sonucu, dindarların önemli bir kesiminin aklında biricik yaşam tarzı olarak islamiyet var. Yani bir kere daha “tek” olanda birleşmek fikri benimsenirken, toplumun yaklaşık %50’si bunun islam olduğuna kanaat getirmiş durumda.
 
“Atatürk aslında islamcı idi… Cumhuriyet de aslında İslamcı…” diyecek kadar cıvıtan Selefiliğe tutunmuş islamcılar, nasıl bir kavganın fitilini ateşlediklerinin farkında değiller. Dayattıkları islamcı dünya görüşünü, laisiteyi savunanların kabul etmesi mümkün değil. İslamcıların bu tavrı, nerede duracağı belirsiz bir kavgaya davetiye çıkarıyor.
 
“Müslüman ve Türk” kimliği üstüne fakat islam normlarına dayalı olarak inşa edilmekte olan Cumhuriyet’in yeni yapısı, önümüzdeki zamanların başat problemi olmaya adaydır.
“Ne zamandan beri müslüman ve Türk olmak sorun yaratıyor?” diye sorarak verilecek tepkilerin bütün ölçüleri aşabileceğini biliyorum. Fakat kim ne tepki verirse versin, bu mesele artık konuşulacak.
 
İslam Cumhuriyeti beklentilerinin son seçimlerin ardından yeni bir aşamaya geçtiği aşikâr. AKP saflarında konsolide olan %50’lik kitle, “müslüman ve Türk” kimliğinde buluştu.
“MüslümanTürk” kimliğinde gerçekleşen buluşmayla birlikte ortaya çıkan “Yeni Türkiye” fotoğrafı, 92 yıllık Cumhuriyet’in fotoğrafına hiç benzemiyor.
“MüslümanTürk” kimliği, o bildiğimiz Türk-İslam sentezinden daha farklı bir kimlik olarak dikkat çekiyor. Ve “Yeni Cumhuriyet”i bu kimlik oluşturacak. Kuruluş felsefesi, yeni “MüslümanTürk” kimliğine dayalı iradeyle yeniden tanımlanacak. Şimdiden “Osmanlı Cumhuriyeti” ve “Hilafet” heyecanı bu çevreleri sarmış durumda.
Nihayetinde, islamcı bağnazlık ile milliyetçi bağnazlığın buluşturulduğu bu yeni kimlikten beklenenin, İslama dayalı diktatörlük heveslerini besleyecek bereketli bir hâkimiyet alanı yaratmak olduğu, kimsenin meçhulü değil.
 
Türkiye tam da bu gelişmeleri yaşarken, Avrupa, müslümanlarla köprüleri atmaya hazırlanıyor. Dinler arası diyalog çökerken, husumet ilişkileri yükseliyor.
Laisiteye fazlasıyla ihtiyacımız olduğu zamanlarda, laikliği dinsizlik ilan ederek İslami bir toplum yaratma girişiminin Türkiye’nin önüne koyacağı fatura çok ağır olacak gibi.

Hâlbuki Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu model, günümüz dünyasının çok ihtiyaç duyduğu bir modeldi. Atatürk’e küfür edenlerin O’nu çok arayacakları günler yaklaşıyor.