GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
10 Kasım 2022 Perşembe

Ata’ya Saygı Nöbeti… İzmir Uyumayacak…

“Zaman hızla akıp geçiyor, devran dönüyor” sözleri… Bir önceki yazımın giriş cümlesiydi…

Aynı duygu ve düşüncelerle kaleme aldığım aynı minvaldeki bu haftaki yazımın ana fikri de… Yine M. Kemâl Atatürk oluyordu.

Tıpkı… Son dönemde yaşadığımız acı tecrübelerden çıkarılacak derslerin ana fikrinin Atatürk olması gibi…   

Tıpkı… Her tökezlediğimizde, kaybettiğimiz aile büyüklerimizin sözlerine bir bir gelişimiz gibi.

***

Zaman denilen çark durmadan dönüp de… Takvimler yine bir 10 Kasım tarihini işaret ederken…

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, Gazi M. Kemâl Atatürk… 84. ölüm yıldönümünde… 

Yine… Tüm yurtta ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde saygı ve minnetle yad ediliyor…

Yine… Yarıya inen bayraklarla, saat dokuzu beş geçe tek yürek olmuş Türk milletinin sesi… Bir siren çığlığında göklere yükselirken…

Yine… Anıtkabir, Atasını büyük bir saygıyla yad etmeye gelen binlerce ziyaretçi ile dolup taşıyordu.

***

Her 10 Kasım sabahı; içine gark olduğum yoğun duygularla türlü çeşit sorular üşüşür aklıma…

Böylesi global bir dünya düzeninde… İç ve dış göçlerle; ailelerin doğduğu topraklardan uzaklaşıp başka şehirlere ya da başka ülkelerde hayatlarını yeniden şekillendirmeye çalıştığı, yaşadığımız şu hız çağında…

Bir sokak röportajı ile; günlük hayatın içindeki insanlara şu sorular yöneltilse…

Seksen dört sene önce rahmete kavuşmuş büyük büyük dedesinin adını kaç kişi bilebilir?

Ya da… Büyük büyük dedesinin; anne / baba adını…

Mesela… Dedesinin kaç yaşında bu dünyadan göç eylediğini, ölüm tarihini, saatini ve ölümüne sebebiyet veren hastalığını… Ya da… Kabrinin nerede olduğunu?

İddia edilebilir ki… Çok nadir sayıda kişinin dudaklarından bu soruya doğru cevaplar dökülür…

Yine iddia edilebilir ki…

Çok az sayıda kişi; hiç tanımadığı büyük büyük dedesinden bahsedilirken… Yüreğinin titrediğini ve gözlerinin dolduğunu hisseder.

***

Hani… Dilimize yerleşmiş “Her kula müyesser olmaz” diye bir tabir vardır…

İşte o tabire en güzel örnektir; 10 Kasım sabahlarının saat dokuzu beş geçeyi gösterdiği anda…

Bir büyüğün ardından; nesiller boyu torunlarının yüreklerinde hissettiği o hüzün…

Hiç bir faniye nasip olmayacak, hiç bir güçle satın alınmayacak ne büyük bir zenginliktir.

***

Büyük devlet adamı, politik ve askeri deha Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’e nasip olan…

Hiç bir maddi kazanımla izah edilemeyecek olan bu büyük zenginliği meydana getiren tek unsur “SAYGI” idi…

O; kulaklarımızdan hiç silinmeyecek olan… Ulu önderin her konuşmasında yer alan…

“Necip Türk milleti” cümlesinin içine özenle yerleştirilmiş olan SAYGI kavramı…

Nesiller boyunca… Her 10 Kasım sabahında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ile Türk milletini büyük bir özlemle buluşturuyordu.

***

Türk’ün ata’sını anma gününde…

İzmir Büyükşehir Belediyesi, düzenlediği anlamı çok büyük bir organizasyonla işte bu SAYGI kelimesine  işaret ederek…

Ata’ya Saygı Nöbeti / İzmir Uyumayacak mottosu ile…

Ata’sını saygıyla yad etmek için tüm İzmir halkını Cumhuriyet Meydanı’na davet ediyordu…

9 Kasım akşamı… Saatler 21.05’i gösterdiği andan itibaren 10 Kasım sabahı saat dokuzu beş geçeye dek…

Cumhuriyet Meydanı’nda özel ışıklandırma ile çizilen “1938 sonsuzluk sembolünün” bir çok yerinde tutulan yarım saatlik ve bir saatlik nöbetlerle…

Kurtuluş savaşından bu yana, Ata’sının huzurunda uyanık olmayı seçen İzmir halkı…

Sabaha kadar süren bir saygı nöbeti ile… Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Ulu Önder M. Kemal Atatürk’ü sonsuz saygı ve özlemle anıyordu…

İşte; her kula müyesser olmayacak ve nesiller boyu anılmaya örnek gösterilecek emsalsiz bir fotoğraf daha…

Tarih albümündeki sayfaların arasına özenle yerleşiyordu.

***

Cumhuriyet Meydanı’nı doldurmuş binlerce İzmirli’nin, bugün hissettiği duygularla…

84 yıl öncesinin İzmir’inde… Aynı yerden Ata’sını sonsuz yolculuğa uğurlayan neslin duyguları aynıydı.

1938 senesinin 10 Kasım günü, yurda yayılan o acı haberi duyduğu anı hiç ama hiç unutmayan 1921 doğumlu annem…

Her 10 Kasım sabahında gözleri yaşlı, hep aynı hikayeyi anlatırdı…

“17 yaşındaydım… Karşıyaka Kız Muallim Mektebi talebesiydim… Resmiye Hocanım girdi sınıftan içeri… Üzgündü… Çocuklar, biz Ata’mızı kaybettik dedi yavaşça… Şimdi onun ülküsünü gerçekleştirmek önce bizim, sonra da sizin vazifeniz olacak…

Atatürk’ün ölümüyle ilk defa görmüştüm bayrakların yarıya indirildiğini… Bütün memleket sessizce ağlıyordu… İhtiyarı genci, zengini fakiri, müslümanı gayri müslimi, köylüsü kentlisi… Babasını kaybetmiş bir çocuk gibi ağlıyordu…

Bir zaman sonra düzenlenen törende Atamızın naaşı Ankara Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrine koyulduğu saatlerde…

Biz de İzmir Cumhuriyet Meydanı’nda yeni dikilmiş Atatürk anıtının karşısındaydık…

Kordon boyu; vapurlarla, kayıklarla, balıkçı tekneleri ile doluydu… Karşıyakalılar ve bütün talebeler, körfez vapurlarını doldurmuştuk salkım saçak…

Başımızda okul müdürümüz Rahmi Balaban ve öğretmenlerimiz… Okul yakalarımızın iliğini açıp, salıvermiştik beyaz yakalarımızı siyah podyelerimizin üstüne…

Büyük bir teessür içinde Atatürk'ümüze düzenlenen gıyabi cenaze törenini denizden izliyorduk.

Zamanın valisi ve belediye Başkanı Behçet Uz konuşmalar yapıyorlardı, Atatürk’ü anlatıyorlardı saygı dolu cümlelerle, uzun uzun…

Cumhuriyet Meydanı’nda mahşeri bir kalabalık vardı… Atasına son görevini yerine getirmek için, ahali yollara dökülmüştü…

Gerçekleştirdiği devrimlerle, kurduğu fabrikalarla bu milletin mevcudiyetini tüm dünyaya kabul ettiren, o büyük kurtarıcının ardından… Hep birlikte ağlıyorduk…”

***

Annem güçlü hafızasına kaydettiği, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına şahitlik eden anılarını ezber ettirinceye kadar tekrar tekrar anlatma ritüeli… Evimizin yanındaki okuldan yükselen “hazır ol” komutu ile sona ererdi birdenbire…

Tüm şehri kaplayan o acıklı siren sesi ile fırlayıverirdi ayağa… SAYGI duruşuna geçerdi…

Ve İstiklâl marşının her bir mısrasını yüreğinin ta içinde hissederek okurdu…

Titreyen ellerini bacaklarına dayayıp da, bükülmüş belini bütün gücü ile doğrultmaya çalışarak.

*** 

Yaşadığımız zor zamanları aşmak için kuracağımız temenni cümlelerinin içinde…

“Bükülmüş bel” ve “Saygı” kavramlarını bir betimleme olarak tasavvur edecek olsak.

Bugünlerimizi var eden Atatürk ilke ve inkılaplarının ve de Cumhuriyet kurumlarının önünde gerçek anlamda bir saygı duruşuna geçtiğimizde… Belimizi büken cümle zorluklar karşısında her zaman bütün gücümüzle dimdik ayakta olacağız…

Huzurunda daima saygıyla… Ruhun şad olsun aziz Atatürk.