GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
9 Eylül 2022 Cuma

Ne münasebet mi?

Güzel memleketim İzmirimin, düşman işgalinden kurtuluşunun 100. Yılında…

Duygu ve düşüncelerimi aktaracak en kıymetli sözleri M. Kemal Paşa ve şanlı Türk  ordusuna ithaf etmek… 

Ve sonsuz minnet duygularımı anlatabilecek sözlerle… Bir yazı başlığı bulmak isterdim.

Ne varki… 

Geçtiğimiz hafta… Karadeniz’den uçup gelen talihsiz bir söz öbeği…

İzmirlilerin ve de tüm vatandaşların yüreğine taş gibi oturuverirken…

Cumhuriyet’in fazilet olduğunu ve tarihimizi doğru okumamız gerektiğini…

Bir kez daha önemle hatırlatıyordu.

İtilaf devletlerinin işgaline direniş göstermek için Türk milletinin iradesi ile kurulan yüce mecliste…

Gazi Paşa’nın ilk başkanlığını yaptığı o kutsal makamda… 

Cumhuriyet kazanımlarıyla oturma şansına erişmiş TBMM eski başkanı İsmail Kahraman

Memleketi Rize’nin fetih yıldönümünde yaptığı konuşmasında… 

“Şehirlerin kurtuluş yıldönümleri kutlanıyor. Kesinlikle karşıyım…İzmir'in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarını birkaç misli aldı öyle gittiler, kurşun sıkmadık ki” 

Şeklindeki sözlerinin ruhumda yarattığı infial…

Yazı başlığı yaptığım “Ne münasebet mi?” cümlesinin içinde gizliydi…

***

15 Mayıs 1919 yılında İzmir’in Yunan işgali ile başlayan…

Üç buçuk yıla yakın bir süre devam eden… O mezalim yıllarının bitişi ile özdeşleşmiş…

Dokuz Eylül kurtuluş günü hakkında böylesi bir fikir beyan eden…

Yüz yıldan bu yana, tüm dünyanın tanıdığı bu muhteşem zafer hikayesini…

Tarihin kayıt altına aldığı; yaşanmış bu trajediyi, bugünlerimizi var eden binlerce şehidi…

Kurtuluş’a ithafen yazılmış; marşları, şiirleri, destanları, kitapları, akademik tezleri vb…

Yok hükmünde sayan böyle bir zihniyeti…

Kabul edebilmek ve de sineye çekebilmek elbette mümkün değil… 

Ancak… Ecdadı yüzlerce yıldır İzmir’de mukim bir ailenin evladı olmam münasebeti ile… 

İzahı olmayan bu sözlere… Lisan-ı münasiple mukabele etmek isterken….

Münasebetsiz! Bir bir ifade kullanmaktan imtina ederek…

İzmir’in tam kalbinde, düşman işgalinin her türlü acısına şahitlik etmiş ailemden dinlediklerimi…

Milli mücadele yıllarının o ibretlik hikayelerini… Torunlarıma dosdoğru aktarmak üzere…

Söz uçar yazı kalır öğretisi ile, harfiyen kaleme almaya çalışıyor…

Gün olur… Mutlaka okunur diyerek kayda geçiriyorum. 

*** 

Yüz yıl öncesi… 1922 yılının… 9 Eylül Cumartesi günü … 

M.Kemal Paşa komutasındaki Türk ordusunun Belkahve’ye vasıl olduğuna dair…

İzmirin yakın köylerinden muştular gelmeye başlamış ve ferahlatıcı bir rüzgar gibi  tüm şehre dalga dalga yayılmıştı.. 

M. Kemâl Paşa ve silah arkadaşlarının komutasındaki Türk ordusu İzmir’e girmişlerdi…

Kordonboyu Türk süvari birliğinin nal sesleri ile çınlıyordu...

İngiliz savaş müfrezesinin saygı duruşunda bulunduğu Türk ordusu…

Konak meydanındaki hükümet binasına vardığında… Ortalık mahşer yerine dönmüştü…

Yaşa Mustafa Kemâl Paşa yaşa nidaları ile halk caddelere, sokaklara dökülmüş…

Hükümet Konağı ve Kadifekale burçlarında göndere çekilen ay yıldızlı Türk bayrağı…

Şehrin semalarında büyük bir gururla dalgalanıyordu…

Bütün binalar, İzmirli kadınların zafer umudu içinde diktiği al bayraklarla donatılmıştı...

Kaçmaya çalışan Yunanlılar, yerli  Rumlar Yunanistan’a  gitmek için salkım saçak gemilere doluşmuş…

Her şeyi geride bırakıp, palas pandıras kaçarak canlarını kurtarmaya çalışırken…

İç bölgelerdeki işgal kuvvetleri ise… Geçtikleri köyleri ateşe vere vere geri çekiliyorlardı.

Karşıyaka istasyonunda, hareket etmeden olduğu yerde çakılıp kalmış trenler…


Ve… Ordan oraya koşuşturan insanların çaresizliği ile…

İzmir’de hayat durmakla durmamak arasında ince bir çizgide idi..  

***

Fahriye hanım (Büyük anneannem)…

Karşıyaka çarşı çıkışındaki evinin perdesini aralamaktan dahi korkarak…

Pencere önündeki divanda adeta büzüşmüş bir vaziyette …

Menemen tarafından gece boyunca ilerlemekte olan Türk askerinin muzaffer olması için

Bildiği bütün duaları okumaya çalışırken, vakit ikindi olmuştu…

Dışarda kopan gürültünün arasında… Kapı önünde bir ağlama ,acı içinde bir inilti duydu.

Yavaşça yerinden kalktı, usulca kapıya  doğru yöneldi…

Kapıya yaklaştıkça küçük bir çocuğun ağlama sesini daha bir yakından işitiyordu. 

“Mama, mama … Mama mou…”  “Anne, anne… Anneciğim…”

Karşıyaka çarşısı mahşer yeri gibiydi… Fahriye hanım yavaşça demir kapıyı açtı…

Havada uçuşan mermilerden korunmak için, evin kapı girişini siper alan bu küçük kızı…

Kolundan tutarak hızlıca içeri çekti… Ve aynı hızla kapıyı kapatıp , bir çabuk sürgüledi...

Savaş mahallinin mahşeri kalabalığında yolunu şaşıran…

Annesini, babasını, kardeşlerini kaybeden on yaşlarındaki bu küçük kız çocuğu…

Az bildiği Türkçe ile Fahriye hanıma bir şeyler anlatmaya çalışıyordu… Gözyaşları içinde.. 

“Sen bilirsin ya Rabbi  ...Vardır bunda da bir hikmet” dedi Fahriye hanım.. 

Ortalık duruluncaya kadar misafir etmeyi düşündüğü bu küçük kıza Hikmet adını koyuvermişti bile…

Savaşın bitip de ortalığın sakinleştiği zamanlara erişildiğinde…

Fahriye hanım ve oğlu avukat Cemil Bey’in Yunan Konsolosluğuna defalarca yaptıkları müracaatları sonuçsuz kalacak…

Ailesini  bulamayan bu küçük Rum kızı … Büyük hanımın yanından hiç ayrılmayacaktı…

Hiç unutmadığı Rumca şarkıları mırıldanarak , nemli gözlerle uzaklara dalıp giderken…

Evin çok sevilen bu manevi kızı, doğan çocukların sevgili Hikmet ablası olarak büyüyecek…

Ve… Ağlayarak girdiği o kapıdan… Gelinlikler içinde, mesut bir yuvaya uğurlanacaktı.

***

Üç yıl, üç ay, üç hafta süren İstiklâl savaşı nihayete ermiş….

M. Kemâl paşanın; “geldikleri gibi giderler” sözleri yerini bulmuş…

Yunan işgâl kuvvetleri geldikleri gibi gitmişti… Ve Türk’ün ateşle imtihanı son bulmuştu…

Ne var ki …

Kurtuluş sevincinden üç gün sonra, 12 Eylül gecesi İzmir’de üç ayrı yerde çıkan…

Ve geceli gündüzlü  dört gün devam eden tarihinin en büyük yangını ile…

Yüzlerce yıllık tarihi kül olan bu güzel şehir kızıl bir alev topu görüntüsünde idi.. 

Rüzgârın yön değiştirmesi ile yangın Frenk mahallesi ve Ermeni mahallesinden 

 

Müslüman mahalleleri tarafına doğru (Basmane) ilerlememiş olduğu halde…

Şehrin üçte ikisini kül ederken,  yaklaşık on bin kişinin de ölümüne sebep olmuştu… 

Kordon, Frenk mahallesi , Cefe do Paris, Kramer Oteli, sinemalar, tiyatrolar, bankalar…

Bir çok ev, han ve işyeri alevler arasında yok olup giderken.. 

Rum ve Türk bir çok yerli ailenin sahip oldukları mülkleri kül eden bu yangının yol açtığı

Maddi / manevi büyük kayıplarla… Sosyal ve iktisadi hayatta büyük değişiklikler olmuştu.

Zafer kazanmanın sevinci ile yangının küle çeviren  hüznü birbirine karışmış…

Ege’nin o zarif  incisinden geriye … Yanmış yıkılmış bir İzmir kalmıştı…

***
Bugün İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunu. 100. Yıldönümü…

Bir şehrin işgalden kurtuluşu ile vatanın bağımsızlığının dünyaya ilan edildiği o şanlı gün 

Cumhuriyet’in tapusu dediğimiz 1923 Lozan antlaşmasına giden o kutlu yolun ilk adımı…

Bağımsızlığın, istiklalin ve emperyalizm karşısındaki o dimdik duruşun simgesi… 

Hafızalarda gururla hatırlanan… 9 Eylül 1922 tarihi… 

Ve… Küllerinden yeniden  doğan , kurtuluşun ve kuruluşun şehri İzmir’im…

Gururla ,şanla ,şerefle nice yüzyıllara erişmen dileği ile…Kurtuluş Bayramın kutlu olsun…

Ulu Önder M. Kemâl Atatürk ,silah arkadaşları ve tüm şehitlerimize sonsuz saygı ile.