GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
8 Mayıs 2022 Pazar

Aldatılan aslında senmişsin

Yazar Füsun Çağlar Yurtman kitabında aldatma konsepti üzerine bir öykü kurmuş. Kim aldatan, kim aldatılan? Gerçek yaşamdan esinlendiği, aldatılan üç kadını anlattığı kitapta bu üç kadını bir kadında toplamış. Neden bu kitabı yazdın sorusuna ilk yanıtı “Çok okuyorum”. Yurtman bu yazdığı ilk kitabı Ayşe Erbulak Özgürdal’ın üç yıllık kitap yazma atölyesi dersleri sonucunda kaleme almış ve onun kitap basımevinde basılmış.

Aldatma geniş bir konu. Füsun erkeklerin kadınları aldatma konusunu işlemiş, “Gördüklerim içimi çok acıttı. Çocuklar savruldu” diyor ki gerçek hayatta, her aldatmada aynı durumu görüyoruz. Aldatılan ve çocuklar savruluyor maalesef. Aldatma konsepti bebekliğimizde giriyor yaşamımıza. Anneler, büyükanneler bebek bir lokma daha yemek yesin diye “Aaa, bak kuş uçuyor” diyor. Bebek gözleriyle kuşu ararken ağzına lokma giriyor. Bebek orada kuş uçmadığını ve aldatıldığını anlıyor. Bebeğin bilinçdışına “Anneler, büyükanneler beni aldatabilir” yazılıyor.

Bebek biraz daha büyüyor. Yürümeye başlıyor ve ayağı takılıp düşüyor. Başını çarpıyor, acıyor, ağlamaya başlıyor. Yanındaki büyük, anne/baba, teyze/amca, büyükbaba, “Öptüm, geçti” diyor. Çocuk can acısının geçmesini bekliyor ama acı geçmiyor. Bilinçaltına ne yazıldı? “Büyükler beni aldatırmış…” Hayat akıp gidiyor. Büyüdükçe abla, ağabey, öğretmen, arkadaş, birçok kişinin aldatması ile karşılaşıyor çocuk…

Öğreniyor. Neyi mi? Aldatmayı… O da ilk yalanlarını anne ve babasına söylüyor. Öğretmenine söylüyor arkadan, sorumluluğunu yerine getirmeyince, “Yapmadım ödevi” demek yerin “Akşam misafir geldi, hastalandım, annem hastalandı” gibi küçük yalanlarla günü kurtarmaya başlıyor. Günler geçtikçe, büyüdükçe ve yetişkin oldukça bu yalanlar dünyasında yaşamaya o kadar alışıyor ki kendine de yalanlar söylüyor, kendini de aldatmaya başlıyor.

Yakın, samimi ilişkiler kuramaz hale geliyor ve aldatmanın bir beceri olduğunu sanmaya başlıyor. Arkadaşını kullanıyor, aldatıyor, çok iyi bir iş başardı sanıyor. Oysa yakın ilişki yaşamanın güzelliğinden mahrum kalıyor. Bu kültürde yetişen bir kişi rahatlıkla eşini de aldatıyor. Üzmüş, çocuklar savrulmuş, ikinci plana atılıyor. Evlilikte mutlaka boş alanlar var, o boş alanları eşiyle içten, dürüst, samimi iletişimle doldurmak, tamamlamak yerine, en kolay yol olan yola sapmakta zorlanmıyor.

Bir başka neden de gençlikte yaşanan doyumsuzlukların ertelemeli olarak ortaya çıkması oluyor. Batı kültüründe baskı görmeden büyüyen genç kız ve erkekler gençliklerinde, evlenmeden önce birçok ilişki yaşayıp, farklı kişileri tanıyıp, o kişiler arasından kendilerine en uygun kişiyi seçme olanağına sahip oluyorlar. Ayrıca farklı ilişki yaşama isteklerini de evliliğe kadar doyurmuş oluyorlar.

Bizdeki özellikle kız çocuklarına yapılan baskıdan dolayı gençler ilk tanıştıkları kişiyle evleniyorlar, hızla bir veya iki çocuk sahibi oluyorlar ve birden orta yaşa ulaşınca gençlikte bir şeyler kaçırdıklarını düşünüp yaşlanmaktan korkan kişiler olarak başka ilişkilere özenebiliyorlar. Ancak, ben aldatma konseptinin temelde kültürel bir olay olduğunu düşünüyorum. Yalnızca eş değil, insanlar her seviyede ve çok ilişkide (eş, arkadaş, çocuk, iş…) birbirini aldatıyor ülkemizde…

Füsun kitabında aldatan taraftan çok aldatılan tarafa odaklanmakta… Bir solukta bitirilebilen bu kitapla ilgili Füsun’la ayrıca uzun bir söyleşi yaptık. Bu söyleşiye https://www.youtube.com/watch?v=SK39f4KZ4iw&ab_channel=BernaBridge adresinden ulaşabilirsiniz. Aldatma her yönüyle uzun uzun işlenebilecek, üzerinde durulması gereken toplumsal, önemli bir konu. Bu güzel kitabı yazdığı için Füsun’a teşekkürlerimizle…