GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
12 Ekim 2017 Perşembe

Tek yolumuz var…

Tayfun Maro’nun “Dökülüyoruz” yazısındaki tespitlerin bazılarına katıldığımı yazının altındaki yorum bölümüne de iliştirdim. Orada dediğim gibi İkinci Dünya Savaşı yıllarında İsmet İnönü’nün izlediği ekonomi politikalar benzeri yöntemler bulmak gerek… Tayfun Maro’nun yazısında aynen katıldığım bölüm Türkiye’de muhalefetin de eksikliğidir.

Onun dışında çok da kötümser olmayalım derim.

Bakın neden o kadar kötümser değilim yazayım: Yokluklar ve imkansızlıklar içinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, lâik, demokratik yapısı ve “Bir Millet Uyanıyor” filmindeki gibi tek yürek olarak ülke kalkınması için çalışması sonucu bugünlere gelmiştir.  Bugün ekonomimizin güçlü bir yapıya kavuşması her şeyden önce huzur ve güven ortamına ve milli birliğimizin korunmasına bağlıdır.

Hitler, Mussolini, Franco gibi örneklerden dünyanın ders almadığı kesindir. “Günümüzde, otoriter bir liderin başında olduğu ve tek başına karar aldığı yönetim modelinin geçerliliği kalmamıştır” diye düşünüyorduk. Ama iki süper gücün başındaki adamlara bakınca işlerin pek de öyle olmadığı kesin…

Dünyanın önemli bir bölgesinde yer almakta olan Türkiye, Atatürk döneminden beri komşularıyla ve yakın çevresinde bir barış ve işbirliği kuşağı yaratılmasını istemekteydi. Bu kapsamda ülkemiz, bölgesinde istikrara katkıda bulunacak her öneriye ilgi duymakta, ortak bölgesel yararı gözeten, şeffaf bir işbirliği politikası güdüyordu.  Bizim için Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya'da süren anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümüne olumlu katkılarda bulunmak en önemlisiydi. Ama o günler geride kaldı.

Çağdaş her ülkenin olduğu gibi, ülkemizin de tek bir ana hedefi vardır: Daha iyi yaşam koşullarına sahip olarak barış ve esenlik içinde varlığını üçüncü binyıla taşımak. Bu konuda tek ölçü Büyük Atatürk'ün dile getirdiği, "çağdaş uygarlık düzeyi"dir. Bu düzeye erişebilmek amacıyla uygulanabilecek yöntemler, ülkelerin kendi iç deneyimlerinden ve bu düzeyi yakalamış ülkelerin gelişim süreçlerinden belirlenebilir.

Bizlerin demokrasi, özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler yönündeki talebi siyasal-toplumsal yaşamımıza yansımıştır.

Ama… Sanayileşmiş ve gelişmiş bir ülke olarak küreselleşen dünyada hak ettiğimiz yeri alabilmemiz için ekonomik yönden güçlü olmak zorundayız.

Ama… Toplum olarak geçmişten ders çıkarmalı, anlayış birliği içinde, iç politika kaygılarından uzak, siyaset-üstü yaklaşımlarla geleceğe yönelmeliyiz. 

Bütün iyimserliğimle yazayım:  Tarihsel birikimi ve nitelikleriyle güzel ülkemiz, 1923’teki kuruluşunda olduğu gibi, bugünlerde de çağdaşlık doğrultusunda yürüyen bir ülke olacaktır.