GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
25 Eylül 2017 Pazartesi

Faşizm yeniden yükselirken…

Almanya Parlamentosu (Reichstag) 27 Şubat 1933 gecesi yakıldı. Hitler, azınlık hükümetindeydi. 5 Mart 1933 tarihinde genel seçim vardı ve Hitler tek başına iktidar olmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Yangın, Hitler’e sadece tek başına iktidar değil sonsuz da bir güç verdi. Berlin’de olay yerinde Hollandalı 24 yaşındaki inşaat işçisi Marinus van der Lubbe yakalandı. Komünist olduğunu söyleyen Marinus, polisin söylediğine göre, kundaklama eylemini tek başına gerçekleştirdiğini anlattı.

Reichstag yangını binanın çeşitli bölgelerinde ve aynı anda çıkmıştı. Oysa Marinus van der Lubbe, ne binayı tanıyordu ne de aynı anda birkaç yerde olabilecek yeteneğe sahip biri gibi görünmüyordu. Kaldı ki, Almanya’da veya Berlin’de yaşamıyor, Almanya’da kimseyle bir ilişkisi de yoktu.

Ancak, Marinus, görüştüğü insanların Komünistler olduğuna inanıyor ve komünist mücadele uğruna Reichstag’ı yakmaya karar veriyor. Ya da Alman polisine bunları anlattığı söyleniyor. Ancak, kendisi bir köşede yangın çıkarırken, başka kişilerin de oralarda olduğundan ve bu kişilerin işlerini garantiye almak için binanın diğer bölgelerini ateşe verdiğinden haberi yok.

Eylemci sanık olarak aynı gece gözaltına alınan Alman Komünist Partisi (KPD) Berlin Meclis Grup Başkanı Ernst Torgler ve yine gözaltına alınan Bulgar Komünistler Georgi Dimitrow, Blagoi Popow ve Wassil Tanew’i tanımıyor bile.

Olay gecesine bakıldığında büyük faşistlerin hazırlıklı olduğu görülüyor. Adolf Hitler, Joseph Goebbels, Hermann Göring ve Wilhelm Frick gibi faşist büyükler yangın yerine gelmekte ve orayı miting alanına çevirmede gecikmedi. Hitler o akşam suçluyu tespit etti: Uluslararası komünizm, Alman birliğine ve dirliğine karşı kokteyl bir örgütle saldırmıştı!

Hitler şöyle devam etti: “Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz. Alman halkı artık merhamet göstermeye tahammül göstermez. Her komünist eylemci nerde görülürse vurulacak. Komünist milletvekilleri daha bu gece asılmalı. Bu ülkede komünizmle ilgili ne varsa, dümdüz edilecektir. Reichstag yangını içinde olan sosyal demokratlara da artık acıma yok.“

Faşist Göring de bir çift laf etti: “Bu komünist isyanının başlamasıdır, devam edecekler. Bir dakika bile gecikemeyiz…”

Göring doğru söylüyordu. Bir gün bile beklemediler ve sabah Cumhurbaşkanı adına Alman Halkının ve Devletinin Korunmasına Yönelik Reichstag Yangını Kararnamesi çıkarıldı. (Die Verordnung des Reichspräsidenten zum Schutz von Volk und Staat –Reichstagsbrandverordnung.) Bu kararnameyle birlikte, yürürlükteki Weimer Anayasası kaldırıldı, Almanya pratikte demokrasinin ve insan haklarının bütün kurallarını askıya almış oldu.

Polise sebep göstermeksizin gözaltına alma ve yargıya da sanığı hukuki yardımdan muaf tutma hakkı verildi. Reichstag yangını faşizme geçisin en önemli adımı oldu. Toplama kamplarının ilk nüveleri burada atıldı çünkü kısa sürede 100 bin Alman Komünist Partisi üyesi ve sosyal demokrat tutuklandı.

Hitler’in partisi NSDAP, komünistlerin ve sosyal demokratların isyan başlattığını iddia ederek bu iki partiye karşı cadı avına girişti. Berlin’deki bütün komünistler evlerinden alındı, bütün KDP milletvekilleri tutuklandı. Parti seçim çalışması yapamaz hale geldi. Marinus van der Lubbe’den sosyal demokratlarla da ilişkisi olduğuna dair ifade aldılar. Bunun üzerine seçimden önce partiye yakın medya tümden kapatıldı, partinin 14 gün afiş asması yasaklandı. Beklenildiği gibi NSDAP tek başına iktidar oldu.

Daha 28 Şubat günü Almanya’nın dünya çapındaki entelektüelleri, gazeteci ve yazarları da tutuklandı. Tutuklanan bazı isimler şunlardı:

Alfred Apfel, Fritz Ausländer, Rudolf Bernstein, Felix Halle, Max Hodann, Wilhelm Kasper, Egon Erwin Kisch, Hans Litten, Erich Mühsam, Carl von Ossietzky, Wilhelm Pieck, Ludwig Renn, Ernst Schneller,Werner Scholem ve Walter Stoecker.

Marinus van der Lubbe’nin yargılanmasına 21 Eylül 1933’te başlandı. Daha önce enerjik ve kabına sığmayan bir genç olan Marinus’un adeta yerlerde süründüğü görüldü. Marinus’un bromla zehirlendiği, hipnotize edildiği veya uyuşturucu verildiği gibi tartışmalar yapıldı. Yargılama boyunca Marinus sorulara evet ya da hayır dışında bir cevap veremedi, cümle kuracak gücü olmadı. Dava bitti, Marinus 10 Ocak 1934 tarihinde idam edildi. Tüm yargılama süreci boyunca Dimitrow’un yaptığı savunma ise, bütün bu sürecin faşistlerce planlandığını kanıtlar nitelikte. Bundan sonra da zaten faşist baskı Dimitrow’un söylediklerine uygun sürdü. Yeryüzü kana boyandı.

Marinus van der Lubbe, Reichstag’ı yaktığını kabul etse de, kundaklamayı kimin yaptırdığı aydınlığa kavuşmadı. Çünkü, Alman sol çevrelerde ve uluslararası kamuoyunda Marinus’a kundaklamayı yaptıranların aynı zamanda Marinus’u yargılayanlar olduğu imajı hiç silinmedi.

Yıllar sonra Marinus’un kardeşi Jan van der Lubbe, kardeşinin yeniden yargılanması için mahkemeye başvurdu. 1980 yılında Berlin Mahkemesi faşist dönemdeki yargılamaların tümünün zaten hukuk dışılığına hükmedildiğini hatırlattı ve ayrıca Marinus’un beraatine karar verdi. Alman Komünist Partisi olayı araştıran komite kurdu ve partiden kimsenin Marinus ile bir ilişkisinin olmadığını saptadı. Ayrıca, Marinus’un akli dengesinin bu suçu işlemeye uygun olup olmadığına dair o zaman hazırlanan doktor raporu hala kayıp. Yangını başlattığına dair ilk ifadesi dışında kanıtlar da yok.

Hollanda‘da bir çok meydana Marinus van der Lubbe adı verildi. 27 Şubat 2008’de olaydan 75 yıl sonra Hollanda’da yaşadığı şehir Leiden’e heykeli dikildi ve adı verilen bir sitenin duvarına fotoğrafı afiş olarak asıldı.

Adolf Hitler, Joseph Goebbels, Hermann Göring ve Wilhelm Frick’in sonları çok kötü oldu. Ama dünya da unutulmayacak acılar çekti. Kazanan sadece silah tüccarlarıydı…

***

Haftaya beklediğimiz ama hayli kötü bir haberle başladık.

Almanya, belki de tüm Avrupa tarihini etkileyecek bir seçimi geride bıraktı. Bu sabah saatlerinde açıklanan geçici resmi sonuçlara göre Neo-Nazi parti Almanya için Alternatif (AfD) parlamentoya girmeyi başardı. Yüzde 12,6 oya ulaşan ve üçüncü sırayı alan AfD, ülkede II. Dünya Savaşı'ndan bu yana parlamentoya giren ilk Nazi partisi oldu.

Bu durum aklı başında Avrupalıları ürkütüyor ama İslamofobi ile birlikte faşizm yükseliyor. Yazının girişine koyduğum bilgiler de bu kaygının sonucu zaten…

Almanca yayın yapan TV’leri izliyorum sabahtan beri… Seçimi yüzde 33'le kazanan Başbakan Merkel'in partisi Hıristiyan Demokratik Birlik'in sonuçlarını kimse konuşmuyor. Herkes faşistleri konuşuyor. Merkel seçimi kazansa da yüzde 9'a yakın oy kaybetti ve 1949'dan bu yana sağ muhafazakar blok en kötü sonuca imza attı.

Koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) de sandıkta beklenenden daha ağır darbe yedi. Oyları yüzde 20'ye kadar düşen sosyal demokratlar, artık hükümette yer almayacaklarını ve muhalefete geçeceklerini ilan etti. SPD'nin bir önceki seçime göre oyları yüzde 5 düştü.

Dünyanın gidişatı hiç de iyi değil…