GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
15 Ekim 2017 Pazar

“Menu For Change” ile başka bir dünya...

Sorun hepimizi ilgilendiriyor. İklim değişikliği tüm insanlığın birlikte mücadelesini gerektiren güncel bir kriz... Ve her bir seçimimiz bir fark yaratabilir, çünkü değişim tüm bireysel eylemlerin bir araya gelmesi ile geçekleşir. Slow Food Uluslararası Başkanı Carlo Petrini iklim değişikliği konusunda bizi uyaran ilk ya da tek kişi de değil.

Çünkü iklim değişikliği de ileride bir gün başımıza gelecek bir şey değil; şimdi, burada ve gerçek. İklim değişikliği ile mücadele Slow Food’un görevi; çünkü çevreye, kaynaklara ve emeğe saygı yoksa kaliteli ve iyi gıda da var olamaz.

Slow Food hareketi tüm dünyada Değişim Menüsü (Menu for Change) girişimini resmi olarak başlattı. Biz de Slow Food İzmir Bardacık Birliği üyeleri olarak “Menu For Change” kampanyasını ülkemizin ilk Citta Slow’u Seferihisar’ın Ulamış Köyünde başlattık. Bu Slow Food’un gıda ile iklim değişikliğini bir araya getiren ilk uluslararası iletişim ve kaynak geliştirme kampanyası.

Dünyanın ısınmasının baş aktörlerinden biri tarım endüstrisi, çünkü karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve nitrat oksit (N2O) gibi tarım kaynaklı sera gazlarının en önemli nedeni bitkisel ve hayvansal gıda üretimi. Bununla beraber sıcaklıktaki bu değişikliğin ilk kurbanları da kırsal tarım ve kırsal üretim.

Alternatif çözümler bulmak ve yeni çözümler oluşturmak için yaratıcılık gerektiriyor. Slow Food Değişim Menüsü (Menu for Change) ile her birimizin fark yaratabileceğini ve bu gidişatı durdurmak için geç kalmadan harekete geçmemiz gerektiğini söylüyor. Harekete geçmenin zamanı ise şimdi. Slow Food bu kampanyada bizimle beraber; uluslararası ağındaki çözümlerin iletişimini yapacak, çevreye saygılı, küçük ve kaliteli üretime destek sistemlerini ve bu üreticiler için yarattığı artı değeri anlatacak. Biyo-çeşitliliği korumak için sahada projeler yürütecek. Çevre ve gıda üzerine eğitimler verecek. Şeflerle işbirliği yapacak ve bu şenliği farkındalık yaratmak ve uluslararası politikayı etkilemek için bir araç olarak kullanacak.

Artık zaman kalmadı. Harvey, Irma gibi bizi uykumuzdan uyandıran yıkıcı yağışlar, zamansız hasatlar, azalan rekolteler, yok olan otlaklar, dağlarda erken sonlanan yaz besiciliği, yükselen deniz seviyesi ve okyanuslardaki asitleşme, değişen ısıya uyum sağlamaya çalışırken yer değiştiren hayvan ve bitki türleri gibi başlıklar iklim değişikliği ile bir bir karşımıza çıkıyor. Hava durumundaki aşırılıklar yeni normalimiz ve artık haber bile olmuyor. Ve tüm bunların nedeni insan uygulamaları ve fosil yakıtların neden olduğu sera gazları.

FAO 2015 verilerine göre dünyadaki toplam sera gazı salınımının yüzde 21’ini tarım oluştururken yüzde 37’si enerji, yüzde 14’ü ulaşım ve yüzde 11 endüstri kaynaklı. Tarımsal gıda üretiminde oluşan sera gazlarının ana nedeni ise “enterik fermentasyon”, diğer bir deyişle hayvanların sindirim sırasında ürettikleri metan gazı. Bu gaz, tarım sektörünün toplam sera gazı çıktısının yüzde 40’ını oluşturuyor. Bunu tarım kaynaklı salınımın yüzde 13’üne neden olan sentetik gübre kullanımı takip ediyor.

Slow Food Biyoçeşitlilik Vakfı Başkan Yardımcısı John Karuki’ye göre “Afrika ülkeleri ve diğer güçsüz ülkeler sera gazını en az üreten ülkeler olmalarına rağmen iklim değişikliğinden en çok zarar görecek ülkelerin başında geliyor.”

Karuki sözlerine “Hava durumundaki aşırı değişiklikler ilk önce çiftçileri, hayvancılıkla uğraşanları ve yerli halkları etkileyecek; fakirlik artacak, gıda azalacak. Ülkem Kenya’da da kırsalda yaşayan topluluklar bu durumdan en kötü etkilenenler ve pek çoğu göç etmek zorunda kaldı. Eğer duruma müdahale edilmezse ve önlem alınmazsa durum daha da kötüye gidecek. Slow Food tüm dünyada olduğu gibi Afrika’da da bu gidişi durdurmak için ekolojiyi ve biyoçeşitliliği koruyan tarım üreticilerini destekliyor. Ancak yapılması gereken çok fazla şey var ve Slow Food tek başına bunları başaramaz.” diye devam ediyor.

Carlo Petrini “Salınımların azatılması konusunu artık ertelenme imkanı yok. Bu bir zorunluluk. Bu konuda hepimize görev düşüyor; örneğin atıklarımızı, özellikle gıda atıklarımızı, azaltmalıyız. Yerel gıdaya öncelik vermeliyiz, daha az et tüketmeliyiz ve büyük sanayileşmiş üreticilerden et almamalıyız. Ve kendimize bazı temel soruları sormalıyız; Ailemle paylaştığım bu gıda nasıl üretildi? Nereden geliyor? Üretilirken ne kadar su ve enerji harcandı? Slow Food bu konuda farkındalığın artması, gıda üretiminde iklim değişikliğine uyumlu, bu kötü gidişatı yavaşlatacak dayanıklı ve ekolojik tarım yöntemlerin desteklenmesi için var gücüyle çalışıyor. Projelerimize sürdürmemize destek olun, ufak bir bağışla fark yaratın” diyor.

Karakılçık!

Bizde Türkiyeli İzmirli Slow Food gönüllüleri olarak önce Ulaşmış’ta biyolojik çeşitliliğin korunması ve karbon ayak izinin azaltılması yolunda önemli bir sembol olan “Karakılçık” buğdayına destek olduk. Arkadaşlarımız Ulamışlı kadınlarla beraber hamur yoğurdular, ekmek pişirdiler.

Seferihisar Belediyesi “Başka Bir Tarım Mümkün” projesi kapsamında hayata geçirdiği Can Yücel Tohum Merkeziyle günümüzde altın değerindeki yerli tohumları keşfetmeye devam ediyor. Belediye yetkilileri 2011 yılında yaptığı Tohum Takas Şenliği’nde günümüzde eşine çok az rastlanan Topan Karakılçık Buğdayı’ndan buldu ve çoğalttı. İlk hasadı 2016 Temmuz sonunda yapılan buğdaydan ekmek üretildi ve unutulmaya yüz tutmuş bir lezzet yeniden sofralara taşındı.

“Başka Bir Tarım Mümkün” sloganıyla ortaya çıkan tarım politikasının 4 basamağı bulunuyor. Ekolojik tarımı gerçekleştirmek ve geliştirmek adına üretici pazarları açılıyor, üretici birlikleri, kooperatifler, birlikler kuruluyor, tarım ürünü bir sanayi ürünü haline getiriliyor ve yerli tohuma sahip çıkılıyor. Bu noktada Can Yücel Tohum Merkezinin yaptığı çalışmalarla köylerde, sandıklarda kalmış yerli tohumlar sofralarımıza tekrar kazandırılıyor.

Bu tohumlardan biri de 2011 yılında Seferihisar’ın Gödence Köyünde keşfedilen Topan Karakılçık Buğdayı. Uzun uğraşlar sonucu çoğaltılması sağlanan buğday, köy değirmeninde aynı atalarımızın yaptığı şekilde öğütülerek un haline getirildi. Yüzde yüz doğal olarak elde edilen unla Turgut ve Ulamış köyündeki kadınlar ekmek yapmaya başladı. Ekmekler Beyler köyündeki taş fırında pişirildi ve Seferihisar merkez ve Sığacık’ta bulunan belediyeye ait Seferihisar Bakkalı’nda satılmaya başlandı.

Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, doğayla uyumlu, küçük üreticiyi ve tüketiciyi hedefleyen bir anlayışla yola çıkarak başka bir tarım mümkün projesini uygulamaya başladıklarını söyledi bize…

Ulamış’tan sonra hedefimiz Teos antik kenti yakınlarındaki Yaratıcı Yazarlık Merkezi idi. Orada Prof. Ahmet Arslan, Prof. Ersin Doğer ve Doç. Ahmet Uhri’den dinlediklerimi ayrı bir yazı konusu yapacağım.

Ama sefertasında yediğimiz ve sefertası üzerinden dikkat çekmeye çalıştığımız yemekler de Slow Food Hareketi’nin Menu For Change kampanyasına son derece uygundu. Hıdırlık Kooperatifindeki üretici kadınlara ve onların lideri Neptün Soyer’e çok teşekkürler…

Bu kampanya ile ilgili gelişmeleri yazmaya devam edeceğim.