GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
18 Temmuz 2020 Cumartesi

Hak ve özgürlük taleplerinin arka sokakları

Laf ola beri gele demokrasi mücadelesinde, “serbesti” dediğimiz özgürlük gibi anlaşılırken “çıkarlar” da hak olarak algılanıyor.

Oysa hak ve özgürlük taleplerinin arka planına dikkatle bakıldığında, önemli ölçüde, grupların çıkar ilişkilerinin serpilip gelişeceği serbesti alanı oluşturma çabalarının varlığı görülür.

Kitlelerin hak ve özgürlük mücadelelerinde öncülüğe soyunan küçük burjuva devrimcileri, bu kaynaktan beslenir.

İşin aslına bakarsanız, elde edilmiş hak ve özgürlük yoktur ortada, sadece mücadelesi vardır. Çünkü “al gülüm ver gülüm” ilişkiler sonuç almaya değil, sürdürülebilir olmaya odaklıdır.

Zaten “sürdürülebilir olan” ile amaçlanan, mazlumların, yoksulların, mağdurların kazanması değil, koşullara boyun eğmesidir.

Kapitalistler artık halklara “yersen” demiyor; onun yerine, “sürdürülebilir” kavramıyla allayıp pullayıp “adam olana çok bile” demeyi tercih ediyor.

Dahası “süreç yönetimi”nin esas olduğu bu çağda, “sürdürülebilir işler” zamanın çok gerisinde kalıyor.

Hak ve özgürlük mücadelesine kendilerini adamış orta sınıf devrimcilerine gelince; onlar daha ziyade çevreci eylemlerle ünlüdür.

Burjuvazinin de benimsediği çevre eylemleri, kimselerin başına iş açmadığı gibi piknik kıvamında geçtiğinden, tercih ediliyor.

Ancak “tabiat” o meseleye bizzat el koyduğundan, insanlığa doğrudan kendisi ayar veriyor.

Acı bilgi; yoksulların yoksulluğu ve sayıları günbegün artıyor. Hak, adalet, özgürlük taleplerinin vekâleten dile geldiği eylemler, görüntü ve gürültüden ibaret...

Sol muhalefetin köşe tutucuları, örgütlenme adına ele geçirdikleri mevzilerde maddi imkânları geliştirmek için devrimci hayallere ve ideallere yaslanıyorlar. Bu hayaller davayı yüceltirken, kendilerine de ayrıcalıklı konum sağlıyor.

Bütün dert, sistemden beslenmek…

Hiyerarşik baskının, ideolojik tahakkümün, sahicilikten yoksunluğun, sığlığın ve karakterden yoksunluğun sağı solu olmuyor…

Uygarlık krizi insanlığın başına büyük işler açacak. Ancak toplum kurtarıcılarının ve siyasette ön safları tutan grupların bunu pek de dert etmediği görülüyor.

Ezilenleri savunarak elde edilen statü, yoksulluk arttıkça güçleniyor.

Ve mücadele yükseldikçe büyüyen, derinleşen yoksulluk durumu nedense sorgulanmıyor. Kimseler, “nerede yanlış yapıyoruz” diye sormaya yanaşmıyor.

Elbette bunca kötülük kendiliğinden zuhur etmedi. Sisteme “kötü” demek insanın kötülüğünün mazereti olamıyor.  

Unutmamak lazım; Kapitalist sistemi ayakta tutan, sosyal mücadelelerde eytişimsel çatışma, çelişki ile açıkladığımız süreçler ve olgulardır.

Altı üstü insan, işte… Kusurlu ve saçma…