GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
12 Şubat 2021 Cuma

Dönüşüm

Bazı romanların ilk cümleleri, ait oldukları romanların kendisinden bile daha çok bilinir: Mesela “Bir kitap okudum, bütün hayatım değişti” (Orhan Pamuk, Yeni Hayat) bunların arasında ilk aklıma gelenlerden. Bugünlerde daha sık anımsadığım ve belki de en sevdiğim ilk cümle de Franz Kafka’nın Dönüşüm (metamorfoz önce değişim sonrasında ise dönüşüm olarak çevrilmiştir) isimli kitabından: “Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu”. 20.yy’ın ilk yıllarında yazılmış bu kitap, savaşlarla geçen bir dönemde insanın insan kimliğine yabancılaşmasını hatta artık insan bile olmak istemiyor oluşunu büyük bir ustalıkla anlatır.

İnsan onuruna yakıştıramadığınız olaylar silsilesinde ve gerçeğin ta kendisi bir rutiniçinde henüz bir böceğe dönüşmediyseniz yine Kafka’nın Dava’sındaki kahramanı Josef K. gibi “...kötü bir şey yapmadığı halde tutuklanmış” olabilirsiniz ve belirsiz bir otoriteye karşı kendinizi savunma çabası içinde, olmayan bir yasayı, olmayan bir suçu ararken bulabilir ve tüm gerçeklik duygunuzu yitirebilirsiniz. Elbette gerçek hayatta değil, hiç olabilir mi böyle bir şey, romanlarda diyorum. Bir gün herkesin 15 dakikalığına ünlü olacağı gibi, son derecesıradan ve basit hayatlarımızda bir roman kahramanına dönüşmemiz de an meselesi olabilir.

Biz tekrar Kafka’ ya dönelim. 1910-1912 yıllarında Prag kentinin ünlü sakinlerinden biri Albert Einstein idi ve aynı dönemde Kafka da bu şehirde yaşamaktaydı. Bilimsel ve kültürel hayatta büyük “dönüşümleri” başlatacak olan bu iki ünlü simanın tanıştıklarına dair herhangi bir kanıtımız olmasa da tanışmışlar gibi gösterilen –ancak sadece hayal gücüne dayanan- bazı filmler izlemiş olabilirsiniz. Fakat kesin olan bir anekdota değinmeden geçemem (ben Umberto Eco’nun yalancısıyım, ki o da AlfredKazin’denalıntılamış  *). Ünlü Alman yazar Thomas Mann bir zamanlar Kafka’nın bir romanını Einstein’ a ödünç verir, Einstein ise kitabı geri getirdiğinde, “Okuyamadım bu kitabı. İnsan beyni bu derece karmaşık değil” der.

Evrenin sırlarını çözmeye giden yolda çok önemli çalışmalar yapmış, hepimizin hayalindeki bilim insanı kavramının somut hali olmuş, dünyanın belki de en çok tanınan, adı en çok bilinen bilim insanının verdiği bu tepkiyi okuyunca önce çok şaşırdım. Fizik ve matematik alanlarında devrim niteliğinde çalışmalar yapmış bir deha acaba hangi kitaptan bahsediyordu ve hangi olay örüntülerini bunca karmaşık bulmuştu? İnsan zihninin ve psikolojisinin karmaşası evrenin sırlarından daha mı zorluydu?

Einstein’ın haklı olduğu bir yan var, Kafka bildiğimiz ve algıladığımız gerçekliğe uymayan bir anlatım benimsiyor. Bu öyle ona has ki bu durum için pek çok dile girmiş Kafkaesk sözcüğübile türetilmiştir. Demek ki insanın etrafını saran bu korkuyu ve bunalımı, kendisine ve çevresine yabancılaşma duygusunu, belirsiz bir bürokrasi içinde kayboluşunu anlayabilmek bazen en baba fizik problemlerinden bile zorlu olabiliyor. Bazı duyguları ifade edebilmek bir deha tarafından ortaya konan ve yeni bir çığır açan teoriyi e=mc2 şeklinde özetlemek kadar mümkün olmayabiliyor.

Ne Einstein ne Kafka olan biz faniler için hayat tüm karmaşıklığı ile devam ederken, bir böceğe dönüşmemek için elimize kalanlara sıkı sıkı sarılmaktan başka çare kalmıyor. Madem Einstein’ın bile anlamadığını sanat anlatabiliyor ve madem konumuz dönüşüm, bir başka metamorfoz hikayesine değinmezsek olmaz. Pek çoğumuzun bildiği ve Yunan mitolojisinın en güzel anlatılarından biridir bahsedeceğimiz. (TABLO- John William Waterhouse, Echo ve Narcissus, 1903)

Echo’nun aşkına cevap vermeyerek onun eriyip gitmesine ve sadece bir yankı olarak kalmasına neden olanNarcissos’uOlympos Dağındaki Tanrılar‘Başkasını sevemiyorsan kendini sev’ diyerek cezalandırırlar. Bir nehir kenarında su içmek için eğildiğinde kendi yansımasına aşık olan Narkissos imkansızlığın ne olduğunu öğrenecektir. Böylece nehir kenarında çaresizce günden güne eriyerek bir çiçeğe, Nergis’ e dönüşür. Şimdi de tam zamanıdır nergisin, bir demetinin kokusu bile evleri şenlendirir.

Bu hikaye aynı zamanda kendini beğenmiş anlamına gelen narsistsözcüğünün kökenini de verir bize. Yunan mitolojisi kendini beğenmişlikten uzak durmamızı salık verirken, Narcissos’açok da kıyamamış onu güzel bir çiçeğe dönüştürmüşse de içinde sevginin barınmadığı kalplerin taşa dönüşmesine ne kadar çok şahit olmuşuzdur. Bir nehir kenarında kendi gücüne taparak, kendi sesinin şehvetinde, kendisinden başka hiçbir şeyi -doğayı, emeği, gençleri- sevmeyenlerin bir Kafka romanındaki gibi gerçeklikten uzaklaşması da yazılmaktadır bir yerlerde. Gerçek hayatta demiyorum tabii, hep mitolojilerde.

*Umberto Eco, Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti