GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
29 Ocak 2021 Cuma

Küçük Kara Balık

Bugünlerde herhangi bir tartışmayı sözü pandemi dönemi ve etkilerine getirmeden tamamlayamıyoruz. Küresel çapta yaşanan bu krizle birlikte insanlık tarihinin önemli bir eşiğinden geçiyoruz adeta. Minerva’ nın Baykuşu’ nun karanlık çöktükten sonra uçması misali, biz de bu dönemin bırakacağı izleri nedenleri ve sonuçlarıyla, her şey olup bittikten sonra görebileceğiz. Elbette bütün krizlerde olduğu gibi bu dönemin de pek çok şeyin tetikleyicisi olabileceğini öngörmek yanlış olmayacaktır.  

Geçen hafta yayınlanan bir haberi gözden kaçıranlar için burada tekrar etmek isterim: Uluslararası yardım kuruluşu olan Oxfam’in yaptığı çalışmada, dünyanın en zengin 10 kişisinin sadece pandemi döneminde edindiği kazançla tüm dünya nüfusunun aşılanabileceğini ortaya koymuş. Mevzunun üretim kapasitesi, dağıtım, vs. gibi teknik detaylarına takılmadan asıl odaklanmamız gereken noktasının altını çizelim: Zaten dünya genelinde devasa boyutlara ulaşmış ekonomik eşitsizlik pandemi döneminde daha da derinleşti. Dünya kaynaklarını hiçe sayan politikalar sonucu çevre sorunları geri dönülemez şekilde büyümeye devam ediyor. Her düzeyde kendini gösteren adaletsizlikler, sürekli önümüze düşen onlarca iç karartıcı haber ve mikro kozmosumuzdaki kişisel dertlerimizle ortaya çıkan bu karamsar tablonun içinde kabul edilemez pek çok şeyi içimize sindirmeye çalışarak yaşamaya devam ediyoruz ve hiçbir şey yapamıyor olmanın büyük huzursuzluğunu yaşıyoruz.

Umutsuzlukla bir köşede beklemektense “başka bir dünya mümkündür” düşüncesiyle konfor alanından çıkıp insanlık adına olumlu bir değişim için yola çıkanlara buradan selam etmiş olalım. Çünkü tıpkı içinde bulunduğu çaresiz durumda mücadeleden vazgeçmeden, birlikte yol aldığı balıkları da ikna ederek çıkmasını bilen Küçük Kara Balık gibi pelikanın gagasındayken bile mücadele etmek boynumuzun borcu olmalıdır.

Azeri kökenli İranlı yazar Samed Behrengi’nin çocuklar için yazdığı Küçük Kara Balık, üstü örtük olarak verdiği zamansız ve evrensel mesajlarla her yaştan insana hitap eden bir baş ucu eseri olmayı hak ediyor bana kalırsa. Küçük Prens’ in yarattığı geniş etkinin ve haklı ününün çok daha azına sahip olması bu coğrafyanın kaderinden midir acaba? 

Pek çoğumuzun bildiği gibi öykü, annesiyle bir derenin karanlık bir kuytusunda yaşayan Küçük Kara Balığın engin denizleri merak ederek evden ayrılışını ve bu yolda başına gelenleri konu eder.  Deniz özgürlüktür ve küçük kahramanımızın ulaşmak (ve diğer balıkları da haberdar etmek) istediği idealleri temsil eder. Merak duygusunun yanında hayatı anlamlı kılmak gibi bir derdi de vardır. Çünkü daha önce yaşlı balıkların “ömrümüz boşa geçti’ şeklindeki hayıflanmalarını dinlemiştir defalarca. Gerçekten de ölüm korkusunun altında aslında hiç yaşamamış olma endişesi yok mudur? Kahramanımız diğer balıkların engellemelerine ve hatta düşmanca tavırlarına rağmen kafasına koyduğunu yapar ve yola çıkar.

Yol elbette engellerle doludur. Karşılaşılan her karakter bir kişiyi veya durumu temsil eder. Masal gibi anlatılan bu hikaye Şahlık dönemine ilişkin politik eleştirilerdir aslında. Tam bu noktada yazarın kendisinden ve yaşadığı dönemden de bahsetmek gerekir kısaca.

Samed Behrengi, 1939 yılında İran’ın Tebriz kentinde doğar. Köy okullarında öğretmenlik yaparken bir yandan İngiliz Dili ve Edebiyatı okur. Azeri halk öyküleri ve masallarını derler. Baskıcı her düzene itiraz etmektedir. Verdiği bu mesajlarla dönemin siyasi otoritelerinin tepkisini çekmektedir. 28 yaşında Aras nehrinde şüpheli bir şekilde ölür. Küçük Kara Balık ise halen daha yasaklıdır ülkesinde.

Her yeni durumda karşılaştığı karakterler ile barışçıl bir iletişim kurmaktadır Küçük Kara Balık. Kendini ifade eder ve gerektiğinde itiraz edebilme cesaretini gösterir. Bu cesaret, hayatı sorgulayan bu tavır Batılı kahraman Küçük Prens’te de görülür. Bilinmeyen bir gezegende özgürce yaşayan Küçük Prens, gezdiği diğer gezegenlerdeki karşılaştığı kişilere özgürlüğü anlatmaya çalışır. Dönemin farklı yaşam tarzlarına veya düşünce kalıplarına itirazlar içeren bu gezegenlerdeki esaret aslında bağımlıklardan ibarettir. Hikayenin sonunda da Prensimiz evine dönmeyi başarır. Oysa Küçük Kara Balık’ın esareti gerçek bir esarettir, ayın ışığından uzakta, dereden öteye ve gelenekselin dışına geçilmesine izin verilmez. Nihayetinde de engin denizlere ulaşmışken can verir ama bu sırada bile asla mücadeleden vazgeçmez. İki masaldaki iki farklı sonun da coğrafyayla bir ilgisi olduğunu düşünmekten alıkoyamayız kendimizi, coğrafyanın kader olmaktan çıkmasının zamanı gelmemiş midir? 

Kitabın sadece bu cesareti hatırlatıyor olması bile değerlidir. Çünkü hiçbir şeyin kendiliğinden değişivermeyeceğini unutmamak gerekir. Sorgulayan, yaratıcı ve özgür düşünebilen insanlar itiraz haklarına sahip çıkabilmelilerdir. Pek çok değişime gebe bu dönemde biz sıradan insanlar için sorumluluklarımızı hatırlamanın zamanı çoktan gelmiştir.