GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fatih YAPAR
YAZARLAR
22 Ekim 2019 Salı

Başkan’a kumpas mı kuruldu?

Meşhurdur!

Yakın geçmişin siyasetini ve dış politikasını takip edenler iyi bilir.

“Annan Planı”

Adını, planı ortaya atan BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan'dan alır.Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs Adası'nın bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren Birleşmiş Milletler planının ta kendisidir.

Bu planlamaya göre;  Kıbrıs Adası’nın İngiliz üsleri bölgesi haricinde kalan kısımlarının bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilmesini öngörülmüştü.Hayata geçseydi, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacak, devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları 10 ayda bir Türkler ve Rumlar arasında takas edilecekti. 2004 yılının Nisan Ayı’nda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türkler tarafından büyük oranda destek gördü. 

“Yes be annem” sloganıyla;

Yüzde 64 oranında “evet” alan plan Rumlardan yüzde 75 oranında “hayır” görünce hayata geçirilemedi!

Gelelim günümüze!

Bir yandan Suriye’de “Barış Pınarı Harekatı’yla” askeri ve diplomatik alanda satranç oynayan Türkiye diğer yandan Doğu Akdeniz'de ve özellikle Kıbrıs adası çevresinde yürütülen petrol ve doğal gaz aramalarıyla yükselen gerilimi kontrol altında tutmaya çalışıyor.  “Yavru Vatan Kıbrıs” olarak nitelendirdiğimiz adada yaşayan Türklerin haklarını 1974 yılındaki “Barış Harekatı” ile savunan Türkiye tüm Dünya’ya Kıbrıs’tan vazgeçmeyeceğinin mesajını vermeyi sürdürüyor.

Hal böyle iken; iki gündür yeni bir meseleyi tartışıyoruz!

O da İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yaptığı Kıbrıs’a yönelik açıklamalar. Yoğun atmosferde ve gerilimli bir havada söylenen sözler tepkilere neden olmadı değil…

Gündeme düşen açıklamalarında Soyer şöyle dedi:

“Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakırsak, en doğrusu bu olacak. Ancak hiç bırakmıyoruz. Herkes adanın bir tarafından çekiştiriyor. Ben bunu doğru bulmuyorum. Kıbrıs’ın jeopolitik önemini falan bir kenara koyup, adayı Kıbrıslılara bırakmak lazım. Kaderlerini kendileri belirlemeli. Ben iki halkın barış içinde yaşamalarından, birlikte karar üretmesinden yanayım. Herkes çok fazla müdahil oluyor. Sadece Türkiye değil.Filler tepişir, çimenler ezilir. Onlar tepişiyor. Olan Kıbrıslılara oluyor”…

Peki Tunç başkan bunu nerede, niçin söyledi?

Başkan’ın açıklama yaptığı mecra Kıbrıs’a ait bir yayın olan “Haberci Gazetesi”… Konuştuğu kişi ise gazetenin Yazı İşleri Müdürü Gizem Özgeç.

Yani ne konuşulan yerin ne de konuşulan kişinin Türkiye ile bir mesleki bağlantısı yok. Hatta söz konusu röportajda geçen kelimeleri döken Özgeç, birçok Kıbrıs gazetesinde çalışmış ve halen yazılar yazıyor. Kendisi aynı zamanda Kıbrıs Sağlık Bakanlığı adına da çalışıyor.

Gelelim meselenin özüne!

Başkan Soyer bu cümleleri İzmir’de söylemediğini ifade ediyor. Başkanlık makamında yer alan fotoğraf da özel olarak röportaj için verilmiş değil.  Bundan 10 gün önce İzmir’e gelerek Soyer dışında bazı ilçe belediyelerini ziyaret eden Kıbrıs-Dipkarpaz Belediye Başkanı Suphi Coşun ile birlikte makama gelen Özgeç burada kısa bir demeç almış. Başkan Soyer de, Kıbrıs’ın durumu, konumu ve Türkiye için öneminden bahsettikten sonra İzmir ile ortak neler yapılabileceği konusunu masaya yatırmış.

Dikkat çeken bir ayrıntı daha var!

O da Soyer’in Seferihisar Belediye Başkanlığı döneminde “CittaSlow” toplantısı için bulunduğu Kıbrıs’ta 2 yıl önce yaptığı açıklamalar. Soyer, burada 2015 genel seçimleri öncesine denk gelen Kıbrıs görüşmeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin parti politikaları çerçevesinde değerlendirmelerde bulunmuş. Kıbrıs’ta, Kıbrıslılara yaptığı yorumlama İzmir ziyareti ile birlikte yeniden harmanlanarak yayınlanmış.

Başkan Soyer’in tespitlerine göre;  gazetecilikte yeri bile olmayan “bayatlamış” açıklamayı ülkenin içinde bulunduğu durumdan faydalanılarak yeniden gündeme getirmek, yeniyle eskiyi harmanlamak kimin, ne işine yarar? “Adeta akıl tutulması” yaşatan bu durum hangi amaçla planlanır ve uygulamaya konulur?

İzmir gibi Türkiye’nin üçüncü büyük şehrinin yerel hizmetlerinden sorumlu olan belediye başkanını böyle bir havada (!) genel siyasetin içine atmak, dış politika arenasına itmek kimlerin aklına gelir?

Başkanlık koltuğunda altıncı ayını yeni dolduran bir kent belediye başkanını büyük-devasa çarkın dişlileri arasında acımadan öğütmeye çalışmak nasıl bir durumdur?

Acaba birileri; başkanın da ifade ettiği, tespitlerde bulunduğu üzere kendisine kumpas mı kurmuştur?

Ortada bir kumpas varsa; kumpası kuranlar kimlerdir?

Bunların içeride ve dışarıdaki uzantıları ne amaçlamaktadır?