GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
6 Aralık 2018 Perşembe

460 ton limon, 30 ton kayısı ve 17 ton çileği kim yedi?

Sorunun cevabı net: Biz yedik.  Bu işin içindeki üretenlerin hepsini değil ama ihracatçı firmaların hepsini biliyorum, ama Murathan Mungan’ın deyimi ile Türkiye’de her şey olunup rezil olunamayacağı için burada yazmıyorum. O ihracatçıları yazsam hadi mahkeme süreçleri falan. Adalete de güvenin yerlerde süründüğü bir dönemde bu işlerle uğraşacak halim de vaktim de yok. Korktuğumdan değil yani.

Dileğim odur ki; o ihracatçılar gümrük kapılarından dönen o ürünleri evlerine götürsünler, çoluk çocuk yesinler.

Sınır kapılarından dönen 460 ton limon, 30 ton kayısı ve 17 ton çilek ile “gıda güvenliği” konusunu yeniden tartışmalıyız. Seferihisar’da 3 hafta önce düzenlenen Tarım Günleri’nde de konuşulmuştu. Orada da dediğim gibi Türkiye’de en önemli sorunların başında tarımda ve gıdada güvenlik geliyor.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör, Türkiye’de 600 bin gıda işletmesinin denetimi için 6 bin 500 kişinin görevlendirildiğini açıklamış. Komik değil mi?

Güngör, “Bir denetçiye bir yılda 93 işletme düşüyor. Bu da denetimlerde ciddi eksiklere yol açıyor. Ülkemizde genel olarak her 10 işletmeden 5’inde ancak denetleme yapılabiliyor. Halk sağlığı açısından denetimler yetersiz” diyor. Üzerine söylenebilecek söz zaten yok.

Türkiye’de üretilen sebze ve meyvenin yüzde 10’unun ihraç edildiğini, geri kalan yüzde 90’ının iç piyasada tüketildiğini kaydeden Güngör, şöyle diyor:

“Gıda ürünleri, üreticiden alınarak hallere gidiyor. Hallerden de manav ve marketlere dağıtım yapılıyor. Çoğu süper market ise üreticiden doğrudan ürün alıyorlar. Buralarda satılan ürünlerde ‘ilaç kalıntısı var mı yok mu’ diye bir analiz yapılmıyor. Bakanlık ise zaman zaman buralardan kalıntı için örnek alıyor, ama analiz sonucu en az bir haftada çıkıyor. Eğer kalıntı varsa bu noktalara ceza kesiliyor. Ama biz, o satılan ürünü tüketmiş oluyoruz. Çözüm, üreticinin ürünü hallere geldiğinde tarafsız laboratuvarların inceleme yapması.”

Üretici bilgisiz…

Devletin üretim yapan çiftçiye yeterli destek ve bilgilendirme yapma konusunda eksikleri olduğuna dikkat çeken Güngör, şöyle konuşmuş:

“İlaçlama konusunda, hastalıkların ve zararlıların doğru teşhisi, doğru ilaç ve doz kullanımı gibi dikkat edilmesi gereken birçok husus var. İnsan sağlığı açısından en önemli risk oluşturan zirai ilaçlama konusunda yeterli hassasiyet gösterilmiyor. Bugün maalesef birçok meslek dalı bu ilaçları ve gübreleri satabilmektedir. Çiftçi bu zirai ilaçları yetki almış eczanelerden temin edebiliyor. Eğitimi yeterli olmayan ve ilaçlama konusunda gerekli donanıma sahip olmayan çiftçi deyim yerinde ise eczacının da yönlendirmesi ile aldığı ilacı ürünlere veriyor. Bu ürünler için doğru ilaç mı, doğru zamanlama mı, doğru doz mu bunun kontrolünde de ciddi eksikler yaşanıyor. Ürünler iç pazara sokulduktan sonra yapılan denetim de yetersiz olduğu için sofralara taşınan birçok gıda ürünü zirai ilaç kalıntılı oluyor. Bu da yurttaşları kanser, kısırlık, böbrek rahatsızlıkları gibi ciddi risklerle baş başa bırakıyor.”

Üzerine söyleyecek söz bulamadım. Zaten öyle bir söz de yok