GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
20 Kasım 2018 Salı

Lozan… Barış…

96 yıl önce bugün… Adını, yapıldığı İsviçre’nin Lozan (Lausanne) kentinden alan konferans, 20 Kasım 1922’de başladı. Türkiye’yi İsmet Paşa’nın temsil ettiği Lozan Konferansı, Prof. Dr. Zafer Toprak’a göre “temelleri modern tarihin derinliklerine uzanan, sömürgecilik boyutuyla 19. yüzyılda güçlenen ve bağımlılık ilişkileri üzerine kurulu bir düzenin, ya da emperyalizmin dünya tarihinde ilk sorgulanışı” idi.

Burada başta Büyük Atatürk olmak üzere, kararlarıyla Lozan görüşmelerine yön veren Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini, Lozan görüşmelerini yürüten seçkin devlet adamı İsmet İnönü ile çalışma arkadaşlarını saygıyla analım.

Lozan, Sevr’le başlayan bir yok ediş planına Anadolu’nun verdiği cevaptı. Osmanlı Devleti, Sevr ile neredeyse haritadan silinmiş, toprakları paylaşılmış, kapitülasyonlar yeniden ihdas edilmiş, ülkenin parasal kaynakları denetim altına alınmış ve askeri gücü sıfırlanmıştı.

Mustafa Kemal’in başlattığı Milli Mücadele, işte Sevr’de imzalanan bu idam fermanına yönelik bir başkaldırıydı. Ulusal varlık adına, herhangi bir büyük devletin safında yer almaksızın, Düvel-i Muazzama’ya bir meydan okuyuştu ve ardından gelen Lozan, savaş meydanında elde edilen zaferin uluslararası alanda tescil edilmesiydi.

20 Kasım 1922’de başlayan, 4 Şubat-23 Nisan 1923 tarihleri arasında kesintiye uğradıktan sonra 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması, aynı zamanda bağımsız Türkiye’nin de ilanıydı. Türkiye’nin ilk günden itibaren kayıtsız şartsız bağımsızlık talebinde bulunması, görüşmelerin çok çetin geçmesine yol açmıştı.

Yaklaşık sekiz aylık büyük bir mücadelenin sonucu olan Lozan’ın önemini, Mustafa Kemal şöyle açıklıyordu:“Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla ikmal edildiği zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılmasını ifade eden bir vesikadır. Osmanlı tarihinde emsali görülmemiş bir siyasi zafer eseridir. Ulusun ve Hükümetin Yüce Kişiliğinize vermiş olduğu yeni görevi başarı ile sonuçlandırdınız. Ülkeye yararlı sıra sıra işlerle örülü olan ömrünüzü bu kez de tarihsel bir başarıyla taçlandırdınız."

İsmet İnönü başkanlığındaki Türk Heyeti, büyük bir diplomasi savaşımının yaşandığı Lozan'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararları doğrultusunda, ulusumuzun çıkarlarını özenle ve kararlılıkla savunmuş, yalnız bir antlaşma metnine değil, gerçekten tarihsel bir zafere de imza atmıştır. 

Geride bıraktığımız 20. yüzyılda, iki büyük Dünya Savaşı yaşanmış, dağılan imparatorlukların yerine ulus-devletler kurulmuş, yüzyılın son 20 yılı içinde ise siyasal, ekonomik ve toplumsal alanlarda küresel düzeyde yaşanan büyük değişimlerle dünya tarihinde yepyeni bir dönem başlamıştır. 20. yüzyılın bizim için en önemli gelişmesi ise, Büyük Atatürk'ün önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması olmuştur. 

Birinci Dünya Savaşı'ndan Cumhuriyetimizin kurulmasına değin uzanan gelişmeleri hepimiz biliyoruz. Ancak bunların zaman zaman anımsanmasında ve anımsatılmasında yarar vardır. Bu gelişmeler, Türk ulusunun ve onun önderi Atatürk'ün özgürlük ve bağımsızlık konusundaki azim ve kararlılığını tüm dünyaya göstermiştir. 

Bilindiği gibi, büyük sıkıntılar içindeki Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'na katılması ve savaştan yenik çıkması, ülkenin geleceğini tehlikeye sokmuş, anayurdun Batılı güçler tarafından işgal edilmesine yol açmıştı.

Savaştan sonra imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Sevr Antlaşması ise, bir yandan altı yüzyılı aşkın bir süre üç kıtada egemenlik kuran Osmanlı İmparatorluğu'nun sonunu hazırlarken, diğer yandan, tam tersi doğrultuda, ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk Devletinin kuruluş sürecini hızlandırmıştır. 

Yurt topraklarının Mondros ve Sevr Antlaşmalarıyla paylaşılmak istenmesi, ulusal birliğin gerçekleştirilmesini ve kurtuluş düşüncesinin eyleme dönüşmesini sağlamıştır. Türk ulusu, işgale ve sömürgeciliğe başkaldırmış, içinde bulunduğu yokluklara ve sıkıntılara karşın zaferle sonuçlandırdığı Kurtuluş Savaşıyla, tutsaklığı kabullenmeyen uluslar için bir örnek ve umut ışığı olmuştur. İsmet İnönü, Lozan Barış Konferansı tutanaklarının Türkçe çevirisinin yer aldığı kitaba yazdığı önsözde, herkesin 1918'de bitirdiği savaşa Türkiye'nin dört yıl daha devam ettiğini anımsatarak, Lozan'da yaşamsal bir engel olmadıkça barış yapmak zorunda olduğumuzu vurgulamakta ve o dönemde ulusumuzun ne denli güç koşullarda bulunduğunu açıklıkla dile getirmektedir.

Lozan Barış Antlaşması'nın yakın tarihimizdeki yeri değerlendirilirken, bu Antlaşmadan üç yıl önce 10 Ağustos 1920'de imzalanan ve Türk ulusuna kabul ettirilmek istenen Sevr Antlaşması'nın mutlaka okunması gerekir. Lozan'a Sevr'den gelinmiştir. Bu süreçte yaşananlar hiç unutulmamalıdır. Sevr, Türklüğü yok etme kağıdı, Lozan ise, tam bağımsız Türk devletinin kuruluş belgesi, bir tarihçimizin anlatımıyla, "Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedi"dir. Türk ulusunu sömürge konumuna indirgeyen ağır koşullar Lozan Antlaşması'nda yer almamıştır. 

Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşlarının Sevr Antlaşmasını kabul etmeyerek Ulusal Kurtuluş Savaşıyla Misak-ı Milli sınırları içinde, ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız, çağdaş bir ulusal devlet kurmaları sonucunda, Batılı güçler Lozan'da yeni Türk devletiyle eşit düzeyde barış masasına oturmak zorunda kalmışlardır. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin başarılarının temelinde, Büyük Atatürk'ün “Yurtta barış, dünyada barış” anlayışını ilke edinmesi ve kararlılıkla uygulaması yatmaktadır. Türk ulusu bu yaklaşımıyla, tarihinin en uzun barış dönemini yaşamış, önemli atılımlar gerçekleştirmiştir.

Unutmayalım unutturmayalım.