GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
23 Kasım 2018 Cuma

Doğanın öğretmenliği…

Geçen hafta Seferihisar Tarım Günleri kapsamında İstanbul’dan gelen arkadaşlarımla birlikte Eski Orhanlı Köyü’nde Doğa Derneği’nin Doğa Okulu Araştırma Binasını da ziyaret ettik.  Orada bizim SlowFood Mahal Birliği’nin lideri  “çiftçi” Güven Ekenile kısacık ve de Doğa Derneği’nin Genel Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç ile uzun sohbet etme olanağımız oldu.

Doğa ile uyum içinde, toprağı, suyu, göğü zehirlemeden yaşamak ve üretmek mümkün olabilir mi? Uğradığımız gün “Kadim Üretim Havzalar Okulu” etkinlikleri vardı. Plazada yaşayanların anlamasının gerçekten imkansız olduğu bir okul burası… Kadim Üretim Havzaları Okulu’nda doğanın döngüsel mantığıyla hareket eden toplumların yaşamlarına dahil olarak, üretim inceliklerini değerlendiriyordu genç arkadaşlarımız. Yeryüzü ile olan bu etkileşimin, yalnızca gıda ve diğer temel ihtiyaçlarla ilişkisini değil, aynı zamanda diğer türler, gelenekler ve kültürlerle ilişkisini de anlamaya çalışıyorlardı…

Tanık olduğumuz bir başka güzellik ise “Yavaş Dükkan”dı… “Üzümü ye bağını sor!” mottosuyla yola çıkan Yavaş Dükkân bize sağlıklı ve yerel ürünler sunan bir ağ. Diyorlar ki; “Neye nasıl ulaştığımızı, neyin nasıl üretildiğini bilmek, bu ürünleri dokunarak almak ve kullanmak, bizim için olduğu kadar yeryüzündeki diğer tüm canlılar için de önemli. Belki de artık üzümü yediğimizde bağını da sormamızın vakti gelmiştir. Yavaş Dükkân işte bu çabanın mütevazı bir parçası.”

Sürekli okurlarımız bilirler, daha adil, daha temiz ve daha iyi bir dünya düşümüz her şeyin önünde gelir. Doğa Okuluve Doğa Derneğibu anlamda sizlere daha çok anlatılması gereken bir dünya… Yine yazılarımızın konusu olacak yani…

Şunu da yazmalıyım;  o gün bizim ekipten Şebnem Keskin kadim üretim havzalarını keşfeden grubun içine hemen girmeye niyetlendi, kendini grubun arasına ekleyip keşif yürüyüşüne katılmayı düşledi, Selda Güleç de Doğa Okulu’na yemek yapan köylü kadınların aşçı listesine adını yazdıracağına söz verdi…

Derken dünkü 22 Kasım Perşembe günü...  Bir başarı haberi… Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) açıklanan 2018 Kırmızı Liste’sine göre nesli tükenmetehlikesiyle karşı karşıya olan kelaynakların tehlike kategorisi bir derece düşürüldü. Doğa koruma ve nesli tükenen canlıların sembolü kelaynakların Kırmızı Liste statüsü “Yok Olmak Üzere” kategorisinden “Tehlike Altında” kategorisine taşındı. Bu tarihi değişimin nedeni özellikle son yirmi yıl içinde yürütülen koruma çalışmalarının olumlu sonuçlar vermesi.

Gezgin dostlarım bilirler ne zaman Güneydoğu’ya gitsem Birecik’e özellikle uğrarım. Kelaynaklar’a selam durmak üzere… Burada çevre ahalinin saçına başına bakıp da “Kelaynak Mustafa” adını verdiği Mustafa Çulcuoğlu’ndan benzersiz bilgiler alırız. Mustafa’nın hayatı kuşlara adanmış bir hayattır. Zaten Kelaynak Mustafa ile tanışmadıysanız Güneydoğu Gezisine çıkmış addetmeyin kendinizi…

Dönelim Doğa’ya… Bir yandan pek çok canlının nesli tehlike altına girerken, diğer yandan gerçekleştirilen koruma faaliyetleri olumlu sonuçlar vermeye devam ediyor. Bu yıl, nesli dünya ölçeğinde yok olma tehlikesi altında olan iki kuş türünün, kelaynak ve pembe güvercinin tehlike kategorisi,nüfuslarındaki düzenli artış nedeniyle bir derece düşürüldü. Dünyada doğa korumanın sembollerinden biri olan kelaynakların statüsündeki bu değişim, nesli tükenen canlıların ve doğanın korunmasında olumlu bir milat olarak kabul ediliyor.

***

Kelaynaklar Urfa Birecik’te yaygın bir göçmen kuş türüyken, geçtiğimiz yüzyılda yoğun bir şekilde kullanılan kimyasal ilaçlar sonucunda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Geçtiğimiz 150 yıl içinde nüfuslarındaki bu büyük düşüş sonrasında kelaynakların günümüzde varlığını sürdüren sadece iki alt nüfusu bulunuyor. Bunlardan biri Fas’taki yerleşik koloni iken, diğeri Türkiye Birecik’teki yarı yabani koloni. Suriye’deki göçmen nüfusun ise geçtiğimiz son iki yıl içinde tümüyle tükendiği düşünülüyor. Kelaynakların Türkiye’deki ilk kaydı 1879 yılında gerçekleşmişti. 1954 yılında Türkiye’nin güneyinde görülen 600 ila 800 çiftten oluşan nüfusları, 1986 yılına gelindiğinde 5 çifte kadar düştü.

Bu ani nüfus azalması sonucunda nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan kelaynakların korunması ve nüfus artışının sağlanması için Milli Parklar teşkilatı tarafından 1977 yılında Birecik’te Fırat Nehri kıyısına Kelaynak Üreme İstasyonu kuruldu. 1990 yılına gelindiğinde türün göç eden nüfusu tümüyle tükendi ve Türkiye’deki mevcut kelaynak nüfusu yarı yabanıl bir nüfus olarak koruma altında alındı. O tarihten bu yana Türkiye’de kelaynakların Mart ile Temmuz arasında serbestçe dolaşan, ancak, göç sırasında yaşanan kayıpları önlemek amacıyla, sonbahar ve kış aylarında üreme istasyonuna alınan yarı yabanıl bir nüfusu bulunuyor. Yapılan çalışmalar sonucunda 1990’da 40 birey olan Birecik’teki yarı yabanıl kelaynak nüfusu 2018 yılına gelindiğinde 250 bireye kadar yükseldi.

Konuyla ilgili açıklama yapan Doğa Derneği Genel Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç şu bilgileri verdi: “Bu başarı, hala yüzleşmekte olduğumuz büyük tehditlere rağmen uzun soluklu koruma programlarının türleri yok olmaktan kurtarabileceğini gösteriyor. Doğa Derneği kelaynakların sayısının artması için Urfa Birecik’teki üye ve gönüllüleriyle birlikte 2003’ten bu yana kesintisiz olarak bu bölgede, Güney Fırat Vadisi Önemli Doğa Alanı’nda çalışıyor. Milli Parklar teşkilatının Birecik’te elli yıla yakın süredir devam eden projeleri, şüphesiz bu noktaya ulaşmamızdaki en temel nedenlerden biri. Öte yandan kelaynakların nesli halen daha dünya ölçeğinde tehlikede ve Türkiye’de yapılması gerekenlerin yalnızca birinci aşaması tamamlandı. Yani yarı yabanıl nüfusun ciddi bir şekilde artması sağlandı. Asıl gayretimiz, Türkiye’de eskisi gibi sağlıklı üreyen, kendi kendine nüfusunun devamlılığını sağlayan ve göç eden bir kelaynak nüfusunun oluşması. Sadece kelaynaklar değil bir çok tür yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Bu tehditler ile etkin bir şekilde mücadele etmek ve kelaynaklarda olduğu gibi olumlu sonuçlar almak, konuyla ilgili kuruluşların ve yerel toplulukların iş birliğini gerektiriyor”.

Yaşayın be çocuklar!