GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
2 Haziran 2012 Cumartesi

“Yeni anayasa yapmak” fikrine kaygılı yaklaşımlar

Görünen köy kılavuz istemez; yeni anayasanın yapılış süreci son derece sancılı geçecek.
Şu tabloya bakın;
Ulusalcı cephe, AKP ile bir araya gelerek anayasa yapmak fikrine şiddetle karşı çıkıyor.
BDP’nin, Kürtlerin “kurucu unsur” olmadığı bir anayasaya sıcak bakmadığı biliniyor.
MHP, başkanlık sistemine kapı açan ve üniter yapıyı korumayan bir anayasaya karşı olduğunu açıkladı.
Sünniler ve aleviler de inançlarını serbestçe yaşamak için yeni anayasada kendilerine yer arayacaklar.
Ulusal azınlıkların bu furyada nasıl bir pozisyon alacakları henüz net değil ama o da yakında açıklığa kavuşur.
CHP, başkanlık sistemi tartışmalarını, yapay gündem olarak nitelendirdi. Kürt sorununun çözümü için AKP ile eş zamanlı hareketlenerek, çözüm için akil adamlardan kurulu bir komisyon önerdi.
AKP’nin yeni anayasada Cumhuriyet’in niteliğini değiştirmek istediği aşikar.
“Masadan ilk kalkan kim olacak” tartışması, “anayasa nasıl olmalı” tartışmasını gölgede bırakıyor. Gelin görün ki, korkudan terk edemedikleri o masanın üstü boş.
 
Neden yeni bir anayasa? Toplumsal değişim gerekli kıldığı için mi? 12 Eylül rejimini ortadan kaldırmak için mi? Bence ikisi de değil.
Türkiye’de iktidar el değiştiriyor. Yeni iktidar zümresi kendi iktidarının maddi temellerini oluşturmak için Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini, üniter devleti, kamusal alanı, hukuku yeniden yapılandırmak ihtiyacı içinde.
Sivil-asker bürokrasisinin vesayetine son vermek ve İslamcı düşünceye dayalı devlet yapılanmasını mümkün kılan yeni bir vesayet anlayışını anayasal güvenceye kavuşturmak, iktidarın asıl hedefidir.
 
Vesayetten kurtulmak güzel… Ama yeni bir vesayet altına girmek hiç güzel değil. İslamcı vesayet endişesi her iki seçmenden birinde var. Bundan emin olabilirsiniz.
İnanç sahibi insanların İslamcı bir rejimde yaşamaya gönüllü olduklarını düşünenler, Türkiye’nin toplumsal yapısını doğru analiz edemedikleri için yanılgıya düşüyorlar.
Toplumun tamamını böyle bir yapının içinde tutamazsınız. Zorlarsanız parçalanır, toplum bölünür. Türkiye’den üç parçalı bir ülke çıkar ve bu üç parçayı islam şemsiyesi altında tutamazsınız. Herkes kendi yoluna gider.
İslamcılık çıkar yol olsaydı, 33 yıllık iktidarında Sultan Abdülhamit, İmparatorluğu kurtarırdı. Ama olmadı, herkes yoluna gitti. Geriye, imparatorluk bakiyesi bizler kaldık. Cumhuriyeti kuran irade böylece çıktı ortaya.
 
Yeni anayasanın yapılış süreci aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeniden varoluş ya da yok oluş süreci olacaktır.
Bu nedenle, anayasa öncelikle sokaktaki insanın derdi olmalı; salt hukukçuların, bürokratların ve teknokratların hazırladığı halka yabancı bir metin olmamalı.
Ülkede yaşayan her insanın hayatına bir şekilde dokunacak olan bu metin üzerinde toplumsal mutabakat sağlanması bir zarurettir.
Bu topraklar üzerinde yaşayan 75 milyon insanın asgari müştereklerde buluşarak sağladığı mutabakat sonucu oluşacak anayasa, toplumsal sözleşme niteliğiyle dünyaya örnek olacaktır. Aksi halde, yine örnek olacağız ama kötü örnek…
 
Yeni anayasa yapılırken bir karar vereceğiz. Etnisiteyi, dini, grup haklarını belirleyici unsur olarak kabul edersek, Türkiye federal bir yapıyı konuşmaya başlar.
İnsanın değerini esas alan, insan hakkını kişi hakkı olarak anlayan, insan haklarına dayalı devleti öngören yeni bir anayasa üzerinde mutabakat sağlarsak, bu topraklarda barış içinde bir arada yaşama olanağına kavuşuruz.
Şu an için gidişat umut vermiyor. Toplumda, müştereklerden ziyade farklılıklar öne çıkmış durumda. Ayrışan toplum, “böl ve yönet” ilkesine göre yönlendiriliyor.
Sanki, R. T. Erdoğan ülkeyi bildiği gibi yönetsin diye, kişiye özel anayasa tasarlanıyor.