GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
11 Kasım 2013 Pazartesi

Rakamların dili!

Nerede o eski diye başlayan cümleler genellikle bir özlemi çağrıştırır.
Nerede o eski bayramlar, düğünler, komşuluklar, dostluklar.
Nerede o eski gazeteciler, siyasetçiler…
Nerede o eski aktörler, aktristler, şarkıcılar, şarkılar…
Nerede o eski valiler… (kavaslara bakınca)
Hatta nerede o eski buzdolapları, mobilyalar dendiğini bile duymuşsuzdur.
Çoğunlukla düne, önceki güne özlemin depreştiği o cümlelerde çok şey gizlidir.
Akıp giden zamanın alıp götürdükleri bir yanda…
Yeni olanın her zaman iyi olmadığı gerçeği öbür yanda…
Gelen gideni aratır sözünü hatırlatmak değil niyetim.
Ya da bizzat Sayın Başbakan tarafından açılan ‘Yeni Türkiye’ başlığı üzerinden 90 yılı eskitmek, eskiyi kötülemek hiç değil. Ama zaman zaman ‘Nerede o eski Türkiye’ diye iç geçirmişliğimiz olmuyor değil.
*
Ama bir gerçeğin altını çizmek gerekirse…
Nerede o eski 10 Kasım’lar demedi dün kimse…
Tıpkı 11 gün önce Nerede o eski 29 Ekim’ler demediği gibi…
Ya da hiçbir İzmirli ‘nerede o eski 9 Eylüller’ demedi bu sene.  
Özellikle de milyonların meydanlara aktığı İzmir’de…
*
Türk milleti, kendisine bağımsız bir vatan bırakan Atatürk’ü unutmadığını ve de unutturmayacağını kanıtladı.
Tamamen sivil…
Ve gönüllü…
Ve samimi…
*
2010 yılında 198 bin…
2011’de 188 bin…
2012’de tam 413 bin…
29 Ekim 2013’te 438 bin…
10 Kasım 2013’te 1 milyon 89 bin kişi.

*
Tahmin ettiğiniz üzere Anıtkabir ziyaretçi rakamları bunlar.  
Dile kolay 1 milyon 89 bin kişi… Kimse kusura bakmasın, 1 milyon insanı bir pazar günü bir yerden bir yere getirmek ciddi bir meseledir. Fevkalade bir motivasyon gerektirir.
Siyasi partilerin ‘bindirilmiş kıtalarına’ hiç benzemez. Dürüm-ayran dağıtılmaz ama son dönemde biber gazı ve cop yeme ihtimali yüksektir.
 *
Birileri almak istemese de bu rakamlarda çok net mesajlar gizli. Türkiye’nin her noktasından objektiflere yansıyan 09.05 görüntülerine bakın…
Meydanları inceleyin. Yetmediyse Anıtkabir istatistiklerine bir daha göz atın.
Tek bir şey görürsünüz. Her geçen gün daha muhkemleşen bağ…
Tarifi imkânsız bir sevgi…
Ve her türlü yıldırma, yıpratma, itibarsızlaştırma, ötekileştirme çabalarını boşa çıkaran duruş.
Alkışlanacak bir cesaret. İnadına sevgi… İnadına bağlılık!
Popüler söylemle ‘Yedirmeyiz’ diyor Türk milleti…
Atatürk’ü yedirmeyiz!
*
Diyeceksiniz ki Atatürk’ü yemek isteyen mi var? Başbakan Erdoğan bile ilk kez ‘Atatürk’ü cümle içinde kullandı ya… Daha ne olsun!
Olsun… Yine de sokağın dilini kullanarak, meydanları okuyarak iktidara gelen Başbakan Erdoğan ve kurmay heyetinin bu meydanlardan alacağı dersler, mesajlar var.
Dile kolay 1 milyon 89 bin kişi…
Hem de Atatürkçü olmanın devlet katında para etmediği hatta neredeyse ‘suç’ sayıldığı bir dönemde meydanlar samimi, gönüllü, kararlı kalabalıklarca dolduruluyorsa...
Ki 9 Eylül’ün 29 Ekim’in 10 Kasım’ın Türkiye’si bunun en net kanıtıdır.  
Bunun tek bir anlamı olabilir. Bu aşı tutmuş hatta kök salmıştır.
Bırakın sökülmesini… Budanmasına bile tahammülü yoktur milyonların…
*
Umarım Yeni Türkiye-Eski Türkiye tartışması açanlar ‘eski’ dedikleri Türkiye’ye ilişkin fikirlerini dün itibariyle güncellemiştir.
Koro halinde ‘Türk’üm, doğruyum… diyen’ meydanlar açık seçik ifade etmiştir ki…
Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin ‘eskisi’ değil ‘eskimeyenidir’
Ve de eskitilemeyeni…
Umuyor ve diliyorum ki…
Başbakan Erdoğan’ın da dünkü konuşmasında altını çizdiği gibi…
Mustafa Kemal herkesin Atatürk’ü olsun. İstismar edilmesin…
Ama ‘yasak’ da edilmesin… ’Yok’ da sayılmasın…
Hatta öyle bir gün gelsin ki; Bu ülkenin başbakanı bugüne kadar yaptığı en iyi 10 Kasım konuşmasını ‘milli kötüphaneden’ değil de 1 milyon 89 bin kişinin toplandığı Anıtkabir’den yapsın.
Çok mu zor? Çok mu uzak sizce de?  
Aslında değil. Normalleşen Türkiye ancak böyle mümkün olabilir.
Normal olmak sadece TBMM’ye başörtüsünü sokmak değildir ki.
Ülkenin kurucusuyla hesaplaşma işine girmeden, elinde Türk bayrağı olanı coplamadan, Türk milleti demekten korkmadan, devlet nişanından Atatürk’ü bir çırpıda çıkarmadan yürüyebilmektir. Örtülüsü-örtüsüzü… Kızlı-erkekli…
Hep birlikte.
*
Gelelim Avni Coş’a…
Çizgi filmlerin kötü karakterlerini andıran Sayın Vali pek de sayın olmayan bir ifade kullandı 10 Kasım törenlerinde. Kendisini protesto eden vatandaşına herkesin duyacağı desibelde küfretti. Hem de ‘karısını satan adam’ manasına gelen ve Anadolu’nun pek çok kentinde ‘cinayet nedeni’ kabul edilen ‘gavat’ diyerek.

‘Öyle demedim, böyle dedim’ yalanı kameralarca kısa sürede tekzip edildi Sayın Vali’nin…
Daha önce ‘kadın doktora taciz’ ve ‘resmi ihalelere fesat’ gibi ağır ithamlarla karşı karşıya kalan… Çiller’in ‘TAK-ŞAK’ paşasını bile kıskandıran bir hızla Erdoğan’ın kızlı-erkekli çıkışını ‘talimat’ kabul ettiği için hedef tahtasına konulan.
Protesto edileceğini bile bile resmi törenlere giden…
Sonraki durağı İzmir olması beklenen pek sayın vali protestocu vatandaşa parmak sallayarak alenen ‘gavat’ dedi.
Özür bile dilemedi. Ve hala görevde…
24 saat sonra cılız bir açıklama: ‘İnceleme başlattık’
Neyi inceliyorsunuz sayın bakan? Sayın Başbakan…
‘Dikizci’ diyen Kılıçdaroğlu’nun ‘ağzına biber sürmek caizdir’ diyen Sayın Arınç…
Grup başkan vekilleri, hükümet sözcüleri, il başkanları…
Klavye delikanlıları, Melih Gökçek, Hüseyin Çelik, Egemen Bağış?
Ne bekliyorsunuz?

*
Vali kim? Devlet!
Küfreden? Devlet!
Yalan söyleyen? Devlet!

Sessiz kalan? Devlet!
Gel de nerede o eski Türkiye, eski valiler deme…
*
Şimdi birileri çıkıp bunu da ‘yedirmeyiz’ derse onlara tek şey söylerim.
Biz zaten bunu yemeyiz efendim. Size afiyet olsun!