GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
4 Kasım 2013 Pazartesi

Şirince’nin Çirkincesi!

Siyasetin yükselen tansiyonuna inat soluğu Kuşadası Davutlar’da aldım hafta sonu. Benim için bir dosttan çok öte anlamı olan CHP Bayraklı Aday Adayı Kerim Özer’in davetiyle.
Çoluk-çocuk, ailece… Neredeyse hiç siyaset konuşmadık desem yeridir. Termal bir tedavi merkezine düştü yolumuz. Birkaç açıdan ‘arınma’ fırsatı yakaladık. İki günde tüm dertlerimizden ‘arındık’ diyemem ama en azından arınmanın yollarını öğrenmiş olduk.
*
Genellikle özel hayatından kesitler paylaşmayan bir gazeteci olarak neden böyle bir girizgâh yaptığıma gelince;
Dönüşte Şirince’ye uğradık. Her mevsim başka güzelleşen/şirinleşen ünü çoktan İzmir’i/Türkiye’yi aşmış dünya markamız Şirince…
İğne atmamacasına doluluk vardı. Yerli yabancı binlerce ziyaretçi…
Tadımlık envai çeşit şarabın Arnavut kaldırımlı dar sokaklara işleyen kokusu…
Sırıtan, ucuz Çin mallarının arasında nasırlı ellerden geçmiş göz nuru ürünler, sıcacık köy ekmekleri… Hepsi olağanüstüydü.
Bir gün değil her gün böyle Şirince… Çok etkilendik.
Ve bu köye bir zamanlar ‘Çirkince’ denmesini sorguladık ilk olarak. Bizlere, değerli bir tablo gibi korudukları harikulade tarihi dokuyu miras bırakan Rumlara ve o dokuyu 90 yıldır adeta gözlerinden sakınırcasına koruyan Selanik Türklerine teşekkür ettik sonra.
Lakin bir görüntü benim daha çok ilgimi çekti.
Ya da gölgem gibi takip etmişti ‘siyaset’ beni… Öyle çok etkilendim ki, bu ayıbı fotoğraflamak bile gelmedi içimden. O anı yakalamak istemedim açıkçası.  
Hatta Şirince’nin tek Çirkincesi desem yeriydi.
Üzerinde CHP tabelası olan tek katlı müstakil bir binaya takıldı gözüm.
Birkaç ahşap masa ve sandalyeden kahvehane olarak işletildiği anlaşılıyordu. Dışı bakımsız, yıkık-dökük… Boyası atık!
Altı ok amblemiyle birlikte duvara asılan bilgilendirme tabelasına takıldı gözüm.
Tabelasında 09.09.1929 tarihinde Şar ailesi tarafından CHP’ye bağışlandığı yazıyordu.
Muhtemelen CHP’nin bundan haberi bile yoktu.
Köyün tam ortasındaydı gerçi ama kimsenin dikkatini çekmemiş olmalıydı.
Haberleri varsa bunu ‘derin bir ihmalle’ açıklamak mümkün olabilirdi ancak. Hatta bir parça gafletle… Her yıl yerli-yabancı on binlerce turist çeken yarı açık müze görünümündeki Şirince’de CHP’ye bağışlanmış bir bina nasıl böylesine atıl vaziyette bırakılabilirdi?
Oysa orada neler yapılmazdı ki!
Kahveciye kiralamak dışında…
90 yıllık CHP tarihini yansıtan her şey…
CHP’nin Genel Merkezi’ne gittiyseniz görmüşsünüzdür.
Zemin katta hoş bir sergi alanı yaratılmış.
Bir nevi müze… Atatürk imzalı belgeler, eski tüzükler, fotoğraflar, 90 yıllık tarihten esintiler… Eğer o sergiyi Şirince’de partiye bağışlanmış bu atıl binaya taşısanız partinin tanıtımı için daha doğru bir adım atmış olursunuz.
Ki Cumhuriyet’le yaşıt, devlet kurmuş CHP’nin sergilenecek çok şeyi vardır depolarında. Haliyle böylesine önemli bir değeri, bir ulu çınarı tam da doğru bir mekânda dünyaya tanıtmak varken bu fırsat neden/nasıl tepilir anlamış değilim.
Başta CHP İl Başkanı Ali Engin olmak üzere herkese soruyorum.
Böylesine kritik bir mekânda binası olan CHP değil de AK Parti olsaydı. O bina öylece kahveci esnafına kiraya mı verilirdi yoksa 12 yıllık iktidarı yansıtan bir müzeye mi dönüştürülürdü?
Mesele tek başına ihmalle açıklanamayacak kadar büyük bana sorarsanız.
Diyelim ki Şirince bu kadar popüler değilken o binayı gelir getirici bir mülk olarak gördünüz.
Ve kahveciye verdiniz.
Şirince’nin ünü dünyayı sardığında tarihi köyde (CHP binası dışında) her yapı bir açık hava müzesinin parçasına dönüştüğünde nasıl uyanamadınız?
Benim yanıtını aradığım soru bu.
Ve ne zaman uyanacaksınız?
Selçuk Belediye Başkanı Vefa Ülgür’e sesleniyorum.
Artık Şirince köyü her açıdan sizin mücaviriniz.
Ve bu konuda önderlik öncelikle size düşer Sayın Başkan…
Bu meseleye bir de benim baktığım pencereden bakınız.
Umuyorum ki ‘tarihi’ yanlışı göreceksiniz. Ve harekete geçmeye karar verdiğinizde telefonun öbür ucunda olacağım. Heyecanınıza ortak olmak için…
**
‘Yıldırım’ın şansı…’ başlıklı yazı (beklediğim gibi) ziyadesiyle yankı uyandırdı.
Yazının Başkan Kocaoğlu’nun bürokratlarıyla birlikte girdiği Çeşme Kampı’na denk düşmesi tamamen tesadüftü.
Birkaç ‘mohikan’la’ konuştum.
Çeşme kampında en çok konuşulanlardan birinin bu yazı olduğunu kabul ettiler. Sonrasında konuşmadım ama tabi ki birkaç ay önce bürokrasisine ‘eyyamcılık uyarısı’ yapan Başkan Kocaoğlu’nun da içeriğe itirazının olmadığını tahmin ediyorum.
Ve biraz delice bulmasına karşın Binali Yıldırım’ın bürokratı Metin Tahan’ı ‘iş bitirme, inisiyatif alma’ noktasında içten içe kıskandığından da eminim.
Tabi ki kimseden ‘kendini boğaz köprüsünden atmak’ gibi delice bir eylemin parçası olmasını beklemiyoruz. Ama en azından sorumlusu oldukları, başında bulundukları projelerin zamanında bitirilmesi noktasında ‘parmağına toplu iğne batıracak’ kadar özverili bürokrat sayısının artmasını umuyoruz.
Yazıya ilişkin en çok sorular soru: Son Mohikanlar kimler?
İsim verip hedef haline getirmem kimseyi…
Ama zaten herkes herkesi görüyor, biliyor.
Kim Mohikandır, kim eyyamcı en başta da Aziz Başkan biliyor.
Sadece doğru zamanı bekliyor harekete geçmek için…