GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
15 Mart 2013 Cuma

Kadını kapatmak…

Bir erkek bir kadını anlayabilir mi?
Anlayamaz. Ama anlamış gibi yapar. Sırf başına iş açmamak için anlamış gibi yapar ve yine sırf bu yüzden, daha sonra başı daha da büyük derde girer.
Yani, öyle veya böyle, kadınları anlamak konusunda erkeklerin başı dertten hiç kurtulmaz. Ne kadınla ne kadınsız olabilen erkekler bu derde müpteladır.
 
Bilinen bütün zamanlarda, kendinden üstün kadının sırrına eremeyen erkek; önce ona taptı, sonra da mahremin derinliklerine kapattı.
Başlangıçta, kadının gizini çözemeyen erkek, onu tanrıça yapmış ve tapmıştı.
Oysa günümüzde, erkeklerin sokakta örterek tanınmaz hale getirdiği kadının, bırakın kimliğini ve adını, yüzü bile yok.
 
Bu topraklarda tanrı yokken tanrıça vardı. Bundan dört bin, bilemedin beş bin yıl öncesine kadar tanrıça Kibele’ye tapıyordu insanlar.
Sonra Zeus’a taptılar; ve tanrı kadını yeniden yarattı.
Zeus, elinde yıldırım şiddet saçan, insanları cezalandıran, kadınların peşinde koşan, yerde ve gökte yakaladığı kadınla yatan bir tanrı…
Kibele ise bereketi, üretkenliği, çoğalmayı simgeleyen bir tanrıça.
Mitolojik söylenceler insanlığın ağızdan ağza dolaşan hikâyesidir. Kibele’den vazgeçip Zeus’a yönelen insanın hikâyesinde dile gelen değişim, sanki kadınlığın teslim alınış sürecinin başladığı yeri anlatıyor.
Erkeğin kas gücü, sistemin dinamiklerini bir kere harekete geçirdikten sonra, eril iktidar yeryüzüne egemen olmaya başladı. Ve bütün tarihsel sistemler, erkek egemenliğini biraz daha pekiştirdi.
 
Erkek oyuncu bir yaratıktır. Oyun oynar gibi yaşar. Futbol oyundur. Savaş da oyundur. Savaş tatbikatları bile “savaş oyunları”dır.
Erkek muhtemelen en başından beri kadını da oyun arkadaşı olarak gördü. Ancak kadın oyun oynamıyor.
Ve kurallarını erkeklerin koyduğu bir oyun olarak akıp giden yaşamdan hoşnut olduğu söylenemez.
Ne ki bu hoşnutsuzluk, hayatın erkekçe akışını değiştirmeye yetmedi, yetmiyor.
 
Erkeklerin indinde kadınların her daim muamma olduğunu düşünenlerdenim. Ve çözemediği bu muammayı evde zapt etmek, erkeklerin bulduğu en pratik çözümdür. Sokağa çıkan kadın, bütün zamanlarda erkeğin korkulu rüyası oldu.
 
Aydınlanma Çağının modern zamanlarında görece özgürleşen kadın, son yüzyılda, kapandığı evlerden sokaklara çıkmaya başladı.
Batı, kamusal yaşamda kadının varlığını geçen yüzyılda erkek varlığıyla eşitledi.
Cumhuriyet’in kuruluşu ile bu sürece dâhil olan Türkiye, Batı Anadolu’da ve kıyılarda sağladığı gelişmeyi ülkenin diğer bölgelerinde gerçekleştiremedi.
Sistemin dışında kalan toplum kesimlerini merkeze taşıyan AKP iktidarında, eve kapalı yaşayan kadınlar beklenmedik biçimde sokağa çıkma şansını yakaladılar.
Mahallelerde ev ev dolaşarak siyaset yapan, mitinglerde meydanları dolduran başı kapalı kadınlar artık sokakta.
İslamı siyasallaştırmak ve iktidara tutunmak için kadınlarını sokağa çıkaran İslamcı ve muhafazakâr kesimler, bunun yararını gördü.
Ne var ki, bir kere sokağa çıkmış bulunan kadınlar artık eskisi gibi değiller; çünkü dört duvar arasında süren özel yaşam alanından çıkıp kamusal alanda yaşama karışmış bulunuyorlar. O kadınlar, her günün akşamında evlerine döndüklerinde biraz daha hayata karışmış olmanın verdiği özgüvenle dünyaya bakıyorlar.
Bu değişim, hiç kuşku yok, iktidara tutunmak için eşini, kızını sokağa çıkaran muhafazakâr erkekleri memnun etmeyecek.
 
Kadınların nasıl giyindikleri benim sorunum olmadı; zaten olmamalı da.
Asıl sorun olarak görülmesi gereken, kadınların örtünmelerine veya örtünmemelerine erkeklerin karar vermesidir.
Anlayamadığı, hakkında çok az şey bildiği kadınları, ama örterek, ama eve kapatarak kontrol etmeye çabalayan erkek; akıl yetiremediği yerde, bilerek veya bilmeyerek, kadına zulüm yapıyor.
Maalesef, kadınlara akıl yetiremiyoruz ve bunun bedelini kadınlara ödetiyoruz.