GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
9 Şubat 2013 Cumartesi

Metropoller ve kent yoksulları

Türkiye, uzun yıllar konuşacağı “kentsel dönüşüm” sürecini başlatmış bulunuyor. Kentsel dönüşüm, aynı zamanda küresel düzende metropolleşme sürecinin bir parçası olup, bir dünya problemi olarak görülmektedir.
 
“Neden”inden ziyade “nasıl”ı konuşulan kentsel dönüşüm sürecinde, ülkede var olan konutların yaklaşık 35’inin yıkılması öngörülüyor. Ülkenin üçte birini yıkıp yeniden yapacaklar.
 
Ve görünen o ki, küresel dönem kentsel yaşam normlarına göre, mahalleler ortadan kalkacak. Halk, kente uzak kule gibi binalara kapatılacak. Sonra da buna, “metropol kültür” denecek. Halkımız havuzda yüzecek, yandaki ormanda atıyla gezecek…
 
Kentsel dönüşüm gereği olarak, halk, belki de yirmi yıl içinde tepelerine çökecek metropol gettolara göçe zorlanıyor.
 
Halkın vazgeçmek zorunda bırakıldığı yaşam alanlarından koptuktan sonra kendisini nasıl bir hayatın beklediğine dair hiçbir fikri yok.
 
Yeni dünya düzeninin yeni sınıfı: “Kent yoksulları.” Bundan böyle dilimizden düşmeyecek bu yeni kavram, siyaset sosyolojisinde yerini aldı bile. Yoksulluk ortak paydasında birleşen işçi sınıfının ve orta sınıfın yeni adıdır, “kent yoksulu”. Üretimden uzaklaştırılmış halk yığınları artık böyle anılacak.
 
Bu yüzyılda, üretimden uzaklaştırılan halklar, salt tüketimin öznesi olarak gösteri toplumunda yerini alıyor; tuhaf ama bunu severek, isteyerek yapıyor.
 
Üretim süreçlerinin dışına itilmiş halk yığınları, hibe ve sadakayla yaşamını sürdürmek üzere kent dışındaki dikey gettolarda yaşamaya özendiriliyor. Neye karşılık? Dünyanın bütün kaynaklarının kapitalistlere sunulmasına karşılık.
 
Biz onlara yeryüzünü vereceğiz; onlar da bize yeryüzünde boğaz tokluğuna barınma hakkını sunacaklar. İyi alışveriş…
 
Siber toplum gerçek mi oluyor? Robot üretim, kitlesel üretime olanak tanırken, emeğiyle geçinen emekçileri de üretimin dışına itiyor. Bilim ve teknoloji, bunu mümkün kılıyor.
İşçi sınıfı artık kendi için sınıf olmaktan çok uzak, sistemle mücadele gücü kalmadı. Halk, 1789’da elde ettiği mevzileri artık koruyamıyor.
 
Uygarlığı mümkün kılan “şehirdeki yabancı”nın yerini yeniden cemaatler alıyor. Cemaatleşen toplumlar, bu ayrışma sürecinde, kendileri gibi olmayanlara kapanıyor. “Aynı” olanlar ile “başka” olanlar arasına yeniden mesafeler giriyor.
 
Şehirdeki uygarlık, metropollerde son bulacak. Yerine ne geleceğini hep birlikte göreceğiz. Ancak her ne gelecekse, göreceğiz ki, sanal dünyanın koyduğu mesafelere bağlı olarak hayatımızı enikonu dolaylayacak.
 
Bu yüzyılda, kapitalistler “ideolojiler bitti” derken, küresel dönemin yeni ideolojisi tanımlanacak.
 
“Efendiler” ve “gönüllü köleler” arasında yeni bir sosyal sözleşme yapılacak. İhtimaldir, kölelikten kurtuluş için yeni manifestolar yazılacak.
 
Hazin ama gerçek; insanlık, ilk siyasal erkin kurulmasıyla birlikte başlayan ve yaklaşık beş bin yıldır süregelen kölelik mücadelesinde bir kere daha yenik düştü. İnsanlık, tüketim ve
fantezinin çekim alanlından çıkamıyor.
 
Bununla beraber, “Kent yoksulları” ile “Kapitalistler” arasındaki uzlaşmaz çelişkilerin yol açacağı çatışma, kapitalizmin sonunu getirebilir.
Bunu söylemek, kehanette bulunmak değildir. Her tarihsel bir sistem gibi kapitalizm de sona yaklaşmış bulunuyor.
 
Kapitalizmin son aşaması olan küresel dönemde, “kent yoksulları” kapitalizmin korkulu rüyası olacak.
 
Ve siyasal partiler, bu gelişmeleri öngören yeni programlar yazmadıkça, iktidara aday olamayacaklar.