GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
15 Ekim 2013 Salı

‘İzmir trafiği’ için ‘bayramlık ağzımı’ açmadan…

Kime dokunsanız/kime sorsanız bugünlerde, herkeste aynı dert.
İki kişilik konuşmalarda, yolda ister sürücü, ister otobüs yolcusu hatta isterseniz yaya olun, konu mutlaka ama mutlaka İzmir’in trafiğine geliyor. Ve herkes/istisnasız herkes, trafikten yaka silkiyor.
Gerçekten de trafik İzmir’de can sıkıcıı boyutlara ulaşmış durumda.
Eğer metro ya da İZBAN’la ulaşabilecek bir güzergahta değilseniz ya da o güzergahtasınız ama aracınızla gitmeniz gereken bir durum varsa; saç-baş yolmamanız mümkün değil. Özellikle de sabah/akşam saatlerinde… Okul servislerinin de trafiğe dahil olduğu anlarda/günlerde…
 
Bunun için pek çok neden sayabiliriz elbet.
Her gün trafiğe çıkan araç sayısının fazlalığını…
Evi olmayan, zar zor geçinen insanların bile borç harç demeyip altına çektiği dört tekerle trafiğe katılmalarını,
Trafiğe her dakika katılan araç sayısına paralel hızda yeni yol/kavşak/alt ve üst geçitlerin/köprülerin/tünellerin devreye girmeyişini…
Yeterli park yeri/otopark olmayışını, var olanların da sürücüye zor geldiği veya para ödemek istemediği için tam olarak kullanılmadığını ya da arabasını camdan baktığında kapısının önünde görmek isteyenlerin sayıca kalabalık olduğunu,
İnsanların olağanüstü bencil/kaba/saygısız hale dönüştüğünü, canı isteyenin istediği yere park edip çoğu kez iki yönlü geçişleri tek yön haline düşürmelerini…  
Ve daha pek çok nedeni, faktörü uzun uzun alt alta sıralayabiliriz.
İyi de ne yapacağız?
Elbette yeni yollar, yeni otoparklar/açık park alanları, üst geçitler, tüp geçitler, köprüler bilumum yol artırıcı önlemler alınsın/yapılsın da bunlar şıp diye olmuyor ki! Oyuncak lego ya da yap-boz değil ki anında hazır olsun! Kaldı ki bir yol/köprü/geçit çalışması yapılırken o çevredeki trafik daha da içinden çıkılmaz hale geldiği için; bazen hep birlikte ‘bırakın dağınık kalsın’ diye atarlandığımız da oluyor.
 
Aslında, çoğumuzu en fazla sinirlendiren; trafikte kısa vadede alınacak tedbirlerin alınmıyor oluşu.
Bırakın ara sokakları, izmir’in ana arterlerinde bile sürücüler park yasağı kuralını iplemiyor.
Ana yolların her iki tarafına sağlı sollu park eden, hatta bazen ‘oha!’ dedirtecek şekilde iki aracı yan yana ana caddeye bırakıp gidenler yüzünden trafik düğüm oluyor. O düğümden payını alan can kurtaran araçları dakikalarca siren sesleriyle kendilerine yol açmaya çalışıyor.
Park kaosu yüzünden belediye otobüsleri yolcularını duraktan alıp durağa bırakamayınca oluşan otobüs konvoylarını…
Kent içindeki dolmuşların zaten ezelden beridir uyguladıkları keyfiliği/terbiyesizliği ise ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
Zaten hepsine şahitsiniz, bu saydıklarımı hatta sayamadıklarımı da bizzat yaşıyorsunuz.
 
Zaman zaman gazeteci arkadaşlarımla Salı akşamları Ege TV’de Söz Meclisten İçeri’de de bu çıldırtıcı trafik sorununda, uzun süredir kulaktan kulağa dolaşan bir dedikoduyu konuşmuştuk. İzmir Emniyet’ine bağlı trafik polislerinin yeterince görev yapmadığı algısının herkeste oluştuğunu, trafiğin çıldırtıcı saatlerinde ana kavşak ve arterlerde dahi trafik polisi görülmediğini ya da görülenlerin ise ‘Şeytanın karı boşadığı’ saatte ‘emniyet kemeri’ kontrolü yaptığını veya ‘dostlar alışverişte görsünler’ misali dolaştığını meslektaşlarımla dile getirmiştik.
Trafikteki her olumsuzluğun adresi olarak ‘İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin görüldüğünü/gösterildiğini, Emniyet’in trafikle ilgili görevini ihmal ederek, kötü puanların özellikle Büyükşehir’e yazılmasına hizmet ettiği’ dedikodusunun hızla kentte yayıldığını, birkaç kez söylemiştik.
 
Uzun bayram tatili nedeniyle pek çok insan yakınlarına ya da tatil yörelerine doğru yola çıksa da arefe günü İzmir’deki trafiğin azalmak bir yana arttığını yaşayan bir gazeteci olarak, şimdilik beklemedeyim.
Godot’yu değil tabii; ‘Başkan Aziz Kocaoğlu ile İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın bayram sonrası gerçekleştireceği trafik buluşmasını’ bekliyorum.
Aziz Başkan, twitter’da bir soruyu yanıtlarken ‘Emniyet güçlerimizin desteğiyle Kemeraltı’nda seyyar sorununu çözdük. Sayın Valimize bu konuda teşekkür borçluyuz. Kemeraltı’ndaki işbirliğini diğer noktalarda ve trafik denetiminde de sergilemek istiyoruz’ ifadesini kullanmıştı.
Duyduğuma göre bu buluşma bayramdan sonra gerçekleşiyor.  
‘Bayramlık ağzımızı’ açmadan bu buluşmayı, buluşmadan çıkacak tedbirleri ve tedbirlerin ne denli işe yarayıp yaramayacağını görmek gerekiyor.
Bekleyip durum uyarınca konuşacağız, yazacağız.
Umarım Büyükşehir ve Valilik, istenen/beklenen işbirliğini yaparlar da ‘ıssız adaya yerleşme’ ya da ‘dağlara çıkma’ fikrinden vazgeçip İzmir’de yaşamayı sürdürürüz, hep birlikte ‘oh be dünya varmış’ deriz…
*
 
BAYRAM NOTU: Bu bir şımarıklık ya ‘üst perdeden’ burun kıvırmak falan değil. Bir gerçek.
Çocukluğunda eliyle beslediği kuzusunun kesilişine/can çekişmesine şahit olmuş, yetmezmiş gibi kuzusunun kanı alnına sürülmüş… bu yüzden Kurban Bayramları’ndan ‘travmatik’ olarak nefret etmiş biriyim. Sırf gösteriş olsun diye hayvan kesenlere, dolaplarını etle doldurup kırıntılarını fakire fukaraya dağıtanlara, hayvana keserken bin türlü eziyet edenlere de şahit olduktan sonra, bu bayram bana hiç bayram gibi gelmedi, gelmiyor...
Yine de…

Gerçekten inananları, kestiği hayvanı canı gönülden yoksul evlere dağıtanları tenzih eder, “el öpenleriniz ve elini öptüğünüz sevdikleriniz çok olsun” temennisiyle bayramınızı kutlarım…