GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
3 Haziran 2013 Pazartesi

Çağrımdır: Biri şu Başbakan’ı…

Yaşamak… Bir ağaç gibi tek ve hür… Bir orman gibi kardeşçesine…
Aslında bütün mesele bu… Doğrusu Türkiye’nin meselesi bu kadar basit...
Ama 72,5 milletin bir arada yaşadığı Anadolu’da yıllardır beceremediğimiz bu.
Bir orman gibi kardeşçesine yaşamak… Bırakın bir ormanı giderek tek başına bir ağaç olarak bile yaşamanın zorlaştığı bir ülkeye dönüyor Türkiye.
Büyük şair Nazım’ı ölüm yıldönümünde anarak başlamak istedim bugün.
Ve onun bugünü özetleyen mısralarıyla… Gezi Parkı’yla başlayan isyanın altında yatanı yıllar yıllar öncesinden ne güzel anlatmış büyük usta…
İnsanlarımız yaşamak istiyor, sadece yaşamak. Yaşam hakkını, özgürlüğünü istiyor.
Bir ağaç kadar yalnız ama bir orman kadar kardeşçe yaşamak…
Tek sorun ‘milletin oylarıyla’ iktidara gelenlerin bu yalın gerçeği görememesi.
Ruhun şad olsun Nazım Hikmet Ran.
Reyhanlı’da 52 vatandaşımızı öldüren, ülkenin karşı karşıya kaldığı en büyük terör saldırısından sonra ‘hiçbir şey olmamış’ gibi önceden planlanmış 6 günlük ABD seyahatine devam edenler, ülkeyi yangın yerine çevirip yine önceden planlanmış gezilerine devam ettiler bugün. Yani kısaca kaçtılar.  
Giderayak yangını söndürmek yerine altına odun atarak…
Anlaşıldı ki Başbakan Erdoğan’dan ‘itidal’ beklemek, ‘sağduyu’ beklemek artık hayal.
Bana göre akli melekelerinin bir bölümünü yitirmiş Sayın Başbakan… Gözleri kör, kulakları sağır… En önemlisi de onu başbakan yapan özelliğini kaybetmiş.
Ferasetini… Basiretini… Öngörüsünü…
Hala CHP’ye yıkmaya çalışıyor olan biteni… Hala ‘mağduriyet’ ikliminden medet umuyor. Yaranın ne kadar derin olduğunu görmezden gelip, günü birlik pansuman tedbirlerden ‘çare’ umuyor. Hala 18 yıl önce başvurduğu ve 18 yıldır yapmadığı Taksim’e Camii hamlesine sığınıyor. Ve her sözüyle bu ülkeyi bölerek ‘ihanetin’ en büyüğünü yapıyor bana sorarsanız
Ne demektir ‘Evlerinde zorla tuttuğumuz yüzde 50 var’ sözü, sorarım size…
Ne demektir ‘onlar 100 bin toplarsa ben 500 bin toplarım’
Onlar kim, biz kimiz?
Böyle dersek, meseleye böyle bakarsak ne farkımız kalır ‘taraftarlarıyla muhaliflerinin üzerine giden’ Esed’den…Ve bu sözlerinden sonra artık bu ülkenin sadece yarısının başbakanı olduğunu itiraf etmiş olmuyor mu?
Ama yanıldığı çok önemli bir nokta var Sayın Başbakan’ın…
O yüzde 50 zannettiği gibi yerinde durmuyor.Çantada keklik değil o yüzde 50.. Bana göre yüzde 30’u çoktan eridi. O yüzden istese de artık kimseyi evinden çıkaramaz. En azından yüzde 50’yi çıkaramaz.
Gezi Parkı’nda birkaç ağacı korumak için sessizce oturan, kitap okuyan, masum insanların üzerine sabahın köründe, biber gazlarıyla, tomalarla, plastik mermilerle saldırmak en masum ifadeyle arı kovanına çomak sokmaktır.
Ve millet rövanşist mantıkla yürütülen Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat soruşturmalarından, siyasallaşan yargının ‘özel yetkili’ garip operasyonlarına kadar…
Bir gece ansızın yasaklanan, değiştirilen milli gün ve bayramlardan, eğitim sisteminde aynı yöntemle atılan endişe verici adımlara kadar…
Çözüm sürecinde millete sormadan atılan, hazımsızlık yaratan adımlardan, ‘alkol düzenlemesi’ adı altında kişisel özgürlüklere uzanan siyasal ellere kadar…
Ne biriktirdiyse bugün onu kusuyor bugün.
Arı kovanına çomak sokuldu bir kez.
Ve macun tüpten, cin şişeden çıktı.
 
Tek bir şey çözer bu saatten sonra olan biteni… Kuşkuluyum ama ‘sağlam’ bir özürdür o da.
Önce gezi parkında coplanan, gazlanan masum aktivistlerden başlayarak, ‘çapulculardan, ayyaşlardan, alkoliklerden…’ dilenecek içten bir özür.
Başbakan Erdoğan bu özrü diler mi? Kuşkulu olduğum noktalardan biri buydu.
Diğeriyse ‘dilese bile’ artık kar etmeyeceği…
Bu saatten sonra en büyük görev AK Partili dostlara düşüyor.
Bakanlara, vekillere, il, ilçe başkanlarına… Hatta seçmenlere…
Acilen ‘Kızılcahamam’da mı olur Abant’ta mı olur’ bilemem…
Ama bir istişare toplantısı talep etmenin vakti gelmiş, geçiyordur hatta.
Ve bu toplantıda ‘bir yürekli babayiğidin’ çıkıp ‘kral çıplak’ demesi gerekiyor öncelikle.
Herkesin gördüğünü, sağır sultanın duyduğunu Erdoğan’ın yüzüne söylemesi…
İstişarede hayır vardır demiş büyüklerimiz. Ve bu kriz başka türlü çözülemez.
Sağduyulu, akl-ı selim milletvekillerine sesleniyorum.
Bir gün olsun Tayyip’in değil milletin vekili olun!
Aranızda imza mı toplarsınız, bildiri mi yayınlarsınız bilemem.
Ama ülke elden gitmeden bir şeyler yapın. Bu krize el koyun.
Kameralar önüne her geçtiğinde 7’den 70’e milletine küfretmeye, hakaret etmeye, tehdit etmeye başlayan, ruhsal durumu iyi olmadığı ayan beyan ortada olan Genel Başkanınıza sahip çıkın. Unutmayın… Erdoğan’ın bu noktaya gelmesinde sizin de payınız var. Bugüne kadar kah korkudan, kah içinizdeki engellenemez liderci tutumunuzdan, bir gün olsun karşısına çıkıp tek kelam edemediniz.
Çok iyi düşünmüşsünüz Sayın Başbakanım dışında…
Kapalı kapılar ardında homurdanmanın en fazla gizli oylamalarda ret vermenin ötesine geçemediniz.
Onu yükseklerde yalnız bıraktınız. Yalnız ve çaresiz bıraktınız. Kral olduğunu, padişah olduğunu, ‘astığı astık, kestiği kestik’ olduğunu hissettirdiniz sadece. Böylece en büyük kötülüğü yaptınız. Ne olur artık ayaklarının yere basmasına yardım edin. Bu asil millet en azından bir özrü çoktan hak etti…
Unutmayın… İçinizden 50 babayiğit çıksa ülkenin resmi değişir. Erdoğan’ın ‘evlerinde tutuyoruz dediği yüzde 50’nin eridiğini’ anlatın ona… Ecevit’in de 2 Kasım 2002’de yüzde 22’ye hitap eden bir Başbakan olduğunu, 3 Kasım’da yüzde 1’e düştüğünü söyleyin.
Hala dinlemiyorsa, gereğini yapın.
Çünkü siz yapmazsanız bu millet yapacak gereğini…
Sağda solda gazetecileri eleştireceğinize bir gün cesaretinizi toplayıp milletine ‘çapulcu’ diyen liderinizi eleştirin. Merak etmeyin, ölmezsiniz. Hiçbir şeyiniz eksilmez.
*
Bir gazeteci olarak süreç içinde herkesin sınav verdiğini görüyorum. Başta biz medya mensupları olmak üzere iktidar sahipleri, muhalefet, sivil toplum örgütleri, kısaca herkes…
Medyanın ve sivil toplumun suskunluk sarmalarına kapıldığı süreçte halk olabildiğine konuşuyor. Türk medyası sayesinde unuttuğum İngilizcem geri geldi. günlerdir Türkiye’yi yabancı basından izliyorum. El Cezire’nin bile ilk haberi Suriye değil birkaç gündür.
Medyamız gibi
Türk Polisi çok kötü bir sınav veriyor.  ‘Kurtuluş savaşında’ işgalci düşmanı denize döken kahraman Mehmetçiğin Yunanlılara yapmadığı muameleyi yapıyor Türk gençlerine.  Dün gece tomalarla denize dökmeye çalıştılar İzmirlilerin çığlıkları eşliğinde Gündoğdu’daki gençleri.  Elleri sopalı, coblu ‘sivil’ giyimli tipler polisin arkasından yürüyor İzmir’in sokaklarında.  Kim oldukları, nereden geldikleri açıklanmıyor bile…
Bizler ‘onlar sivil polistir. Olmaz öyle şey’ dedikçe kimi ‘Arapça konuştuklarından’ dem vuruyor, kimi yakalarında AK Parti rozeti taşıdıklarından’
İnanmıyorum ama emniyetin sessizliğini de hayra yormuyorum.
İzmir’in çiçeği burnunda Valisi, Diyarbakır gibi krizin göbeğinden gelen bir isim Mustafa Toprak. Konuşmaya başlayınca 3-4 dakika nefessiz kelam etme yeteneği olan bir Vali… Ama geldiği günden beri suskun… Gıkı çıkmıyor. Sokaklarda öylece, korumasız gezen, gece yarısı kah eylemcilerin yanında kah yangın yerlerinde dolaşan Aziz Kocaoğlu var İzmir’de devleti temsilen…
Koca koca CHP vekilleri de kayıp… Kuyruğu kıstırıp ortadan kayboldular. Gezi Parkı’ndaki kepçenin önüne atlayan BDP’li Sırrı Süreye Önder kadar olamadılar. İzmirli gençleri denize dökmeye çalışan tomaların önüne geçemediler.  
*
Tabi ki böylesi ortamlar marjinal gruplara da ilaç gibi geliyor.
AK Parti Karşıyaka binasının yakılmasını şiddetle kınıyorum.
Haklıyken haksız duruma düşülüyor. Türkiye gibi yabancı ajanların cirit attığı bir ülkede her türlü provakasyona karşı uyanık olmakta fayda var. 18 yıl sonra geri dönen tava-tencereli eylem sokaklarda, balkonlarda renkli görüntülere sahne oluyor. Ama yürümek, slogan atmak, tava-tencereyle gövde gösterisi yapmak yeterliyken sağı solu ateşe vermeler, esnafa zarar vermeler olmuyor.
Ve Cumhurbaşkanı Gül…
Taç giyen baş uslanır demişler… Gül’ün ‘itidal’ çağrısına yüzde yüz destek veriyorum. Ve ondan bu sürece el koymasını ve memleket bir iç savaşa sürüklenmeden, krizi çözmesini bekliyorum.
Balık baştan kokar misali… Baştan da düzelir.