GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
26 Eylül 2011 Pazartesi

Bataklığı kurutmak!

Siyasetin hem yerelinde hem de genelinde önemli gelişmeler yaşanıyor. Yüzünü dışa dönen ve başta Ortadoğu olmak üzere Akdeniz’de etkin olma mücadelesi veren Türkiye, içerideki karın ağrılarına teslim olmaya zorlanıyor. Başbakan Erdoğan’ın Ortadoğu, Somali ve Libya konusunda attığı adımlar, İsrail’e karşı takındığı ‘net tavır’ dışarıda, içeridekinden daha iyi algılanıyor. Birleşmiş Milletlerde (BM) yaptığı tarihi konuşmaya şapka çıkarmak lazım. Dünya liderlerine ‘adalet’ dersi veren Erdoğan’ın başta Somali olmak üzere Gazze’de yaşananlara göz yuman Batı medeniyetini hedef alıp, ‘Kral Çıplak’ diye bağırmasından etkilenmedim desem yalan olur.
*
Bu işin sonu nereye varır/gider bilemem.
*
Belki de Türk halkı için bu adımlar, Osmanlı’ya gerileme dönemini getiren Karlofça’dan bu yana devam eden makus talihinin dönüşü olur. Belki yine eski hastalıklara yenik düşüp, dahili mevzuların yarattığı sancılara yenik düşeriz. Kim bilir!
Görünen o ki, Başbakan Erdoğan’ın İsrail’i ablukaya alıp yalnızlaştırma bunu yaparken de Ortadoğu’da ve Akdeniz’de hakim olma mücadelesinin bir sonucudur son dönemde iyiden iyiye azan, büyük kentlere sızan, masum sivillerin canını alan terör eylemleri.  Ne de olsa İsrail’in planı açıktı. Dışişleri düzeyinde açıklandı çünkü. Türkiye’nin iç hastalıklarını depreştirecek, PKK terör örgütüne açık destek verecekler.
Sanki hiç yapmamışlar gibi!!!
Aslında tersini beklemek biraz safdillik hatta ileri derecede ahmaklık olurdu. Siz Ortadoğu’yu, Akdeniz’i hatta Afrika’yı dizayn etmeye, İsrail gibi ABD korumasındaki ‘Siyonist’ bir devleti yalnızlaştırmaya çalışacaksınız. Onlar da sizi rahat bırakacaklar. Hatta ‘Ne demek Tayyip Bey, ‘Buyurun, buyurun… Libya’daki petroller de sizin olsun, Irak’taki zenginlikler de… Hatta Mısır’da, Yemen’de yeniden etkin olun. Özlemişlerdir Türkleri… Oldu olacak Akdeniz’deki ticareti de siz yönlendirin’ mi diyecekler?
Eşyanın tabiatına, fizik ve siyaset kurallarına aykırı olurdu bu.
Osmanlı’dan bu yana oynanan bilindik oyunun bilmem kaçıncı perdesini izliyoruz sayın okur!
Türkiye ne zaman kafasını kaldırıp yüzünü Batı’ya dönse aynı oyun sahneye konur.
Ya Anadolu’da bir isyan patlar ya da iç hastalıkları yeniden nükseder.
En az 300 yıldır sahnelenin bu oyunun başrollerinde şimdilik terör örgütü PKK var.
İsrail’in açık açık, emperyalist Batı’nın yıllardır örtülü şekilde süren desteğiyle cesaretlenen terör örgütü, Erdoğan’ı yineden iç gündeme çekmek için ciddi/yoğun bir mesai harcıyor.
Her gün çoluk/çocuk, kadın/erkek, asker/polis demeden fütursuzca saldıran, kentlerin göbeğinde masum sivillerin üzerine bomba yağdıran örgüt, Türkiye’nin söz sahibi olmaya çalıştığı coğrafyaları yıllardır sömürenlerin taşeronluğunu yapıyor şu anda. Bu görünen köy kadar ortada… Sözde Kürt halkının hakları için isyan eden terör örgütünün emperyalistlerin taşeronluğuna soyunması, umuyorum artık daha net görülüyordur. Başta Kürt kökenli yurttaşlarımız olmak üzere…
*
Artan terör olayları karşısında muhalefet cephesinin takındığı tavrı da anlamakta zorlandığımı söylemeliyim. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘İçeride şehitler veriliyor, Başbakan ‘Dünyayı kurtaran adamı oynuyor’ eleştirisini, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ‘dış politikaya muhalefet denemelerini ve de ortaya attığı ‘akil adamlar’ teorisini sizlerin takdirine bırakıyorum. Onlara göre Türkiye, aktif dış politikasına son verip terörle mücadeleyi konuşsun. Ama bilmedikleri ya da anlamakta zorlandıkları bir şey var.
Sivrisineği tek tek öldürmektense, bataklığı kurutmak, kuklayla uğraşmaktansa kuklacıyı etkisiz hale getirmek daha doğrudur.
Bu örnekten hareket edersek, terör örgütü akil olan herkese göre sivrisinek sürüsünden başka bir şey değildir. Ve hangi bataklıkta ürediği muhalefet liderlerince malum değilse, diyecek bir şey bulamam doğrusu. Bu nedenle terörü bitirmenin yolu da aktif dış politikadan geçiyor. İsrail’i yalnızlaştırıp, Ortadoğu, Afrika ve Akdeniz’de söz sahibi olan bir devletin PKK gibi bir sorunu olmaz, kalmaz.
***
Siyasetin yereline baktığımızda da gözle görülür bir hareketlilik dikkat çekiyor. Bir yanda 2014 yerel seçimlerine dönük ince ve planlı hamleler… Öbür yanda 2014 kapışmasına hazırlanan iktidar ve muhalefet cephesinin kendi içinde yaşananlar.
CHP’de imzacılar, AKP’de delege seçimleri… Yerel siyaset her açıdan hareketleniyor yani.
Koca yazı iç kavgalarla geçiren CHP, havaların serinlemesiyle toparlanma sürecine girdi. Belediye başkanlarının yeniden aynı masaya oturduğu, 2014’te AKP geliyor korkusuyla kendilerine geldiği süreçte bu kez örgütsel sorunlar peydahlandı. Benim dış politikada verdiğim örneği bir CHP yöneticisi kendi partisi için verdi geçen gün. CHP ne zaman toparlansa, bir şeyler yapmaya çalışsa iç sorunlar patlak veriyor.
Bu arkadaşa göre CHP İzmir’de son bir ayda toparlandı. Ve iyi şeyler yapıyor. Hem örgüt hem belediye başkanları düzeyinde birliktelik ruhu yeniden aşılanıyor.
Ama bu durumu çekemeyen dâhili ve harici bedbahtlar harekete geçti. Ve İzmir örgütünü olağanüstü kongreye götürmek için imza toplamaya başladı.
*
CHP’deki imzacıları bu şekilde değerlendirmek mümkün! Ama bu değerlendirme, imzacılar hareketi için biraz ağır kaçabilir. İmzacılar hareketin karakteristiğine bakarsak, onların da temel hareket noktalarının örgüte dinamizm kazandırmak olduğunu görürüz.
CHP örgütünün İzmir siyasetinde ‘silik’ kaldığını, AKP’nin siyasal ablukaları karşısında çaresiz bir tavır sergilediğine vurgu yapan imzacılar, CHP genel merkezinin daha fazla demokrasi söylemlerinden de beslenerek, ‘Atama yönetimle bu iş olmaz’ noktasına vurgu yapıyor. İl Başkanı Tacettin Bayır’ın yetersizliklerinin altını çizen imzacılar, ‘Atama değil, seçilmiş il başkanı’ formülünde diretiyor. CHP genel merkezinin İzmir’deki imzacıları etkisiz kılmak için hangi adımları atacağı şu anda meçhul. Ama İzmir gibi partinin başkenti kabul edilen bir kentte imzacıların başarısının domino etkisi yaparak diğer illere sıçrayacağını gören Kılıçdaroğlu’nun imzacıları etkisizleştirmek için ‘il başkanını feda’ etmesi beklenen bir hamle.
Tabi ki bu imzacıların da beklediği bir hamle… Bayır’ın görevden alınmasının yeterli olmayacağını, başta bir atama başka bir Bayır görmek istemediklerini savunan delegasyon, İzmir il başkanını seçmeye kararlı. Bir kaç güne kadar imza hareketine strat veriliyor. İlk günden 100’ün üzerinde imza bekleniyor. İzleyip, göreceğiz.
***
AK Parti’de de ciddi bir iç hareketlilik yaşanıyor. Her ne kadar dışarıya CHP kadar yansımasa da son süreçte yaşananlar CHP’yi aratmayacak boyutta. İl Başkanı Ömer Cihat Akay’a karşı sistematik yıpratma politikası hat safhaya ulaşmış durumda. Aydın Şengül ve Ömür Kabak dönemlerinde sonuç veren bu politikanın Ömer Cihat Akay’a karşı sonuç vermesinden korkan iktidar partisinin sağduyulu kesimi, genel merkezin delege seçimleri ile ilçe kongreleri arasındaki süreyi uzun tutmasının partiye büyük zarar vereceğini savunuyor. Delege seçimleri bugünlerde tamamlanacak. İlçe kongreleri ise yaklaşık 3 ay sonra başlayacak. Bu süreçte delegenin elde tutulmasının mümkün olmayacağını, ilçe başkan adayları arasındaki rekabetin kimi yerlerde iç kavga boyutuna ulaşabileceğini savunanlar, genel merkezin kongre takvimini gözden geçirmesi gerektiğini, aksi halde 2014 sürecinde telafisi mümkün olmayan sonuçların doğabileceğini savunuyor. AK Parti’deki rekabet, partinin yerel seçimde İzmir’de etkin olacağı tezinden besleniyor. Pek çok ilçede hatta ildeki yapılanmanın özünde bugün CHP’lilerin oturdukları koltuklar yatıyor. 2014 sürecinde aday olmayı düşleyenlerin gazladığı teşkilat, gazlayanların olası rakiplerine saldırırken, kimi zaman bu saldırılar bel altına kadar iniyor. İzmir’in siyasi ağabeyi Binali Yıldırım’ın etkili olacağı bu süreçte milletvekilleri de yavaş yavaş safını belli ediyor. Aday kaynayan ilçelere yönelik geniş analizi önümüzdeki günlerde yapmak üzere… Şimdilik noktayı koyuyoruz.