GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
12 Mart 2010 Cuma

Ata mirası benlerim’… Cemreler’… Şenocak Kitapevi’…

Egedesonsöz’’de çalışmaya başladıktan sonra, artık apartman komşum da olan Güneş’’e uğradım, iki ara bir dere.’¶
28 yıllık dostum/akıldaşım olduğu için Güneş dediğime bakmayın.
O, kocaman bir profesör. Dermatologların hocası, Prof. Dr. Ali Tahsin Güneş.
Günden güne genişleyen yüzümdeki iki kahverengi lekenin, rahmetli babaannemin bana miras bıraktığı ’“et beni’” olduğunu; üç-beş yıl içinde, yanağımın sağında ve solunda, tıpkı ’‘rahmetli’’deki gibi iki kahverengi nohut tanesi oluşacağını teşhis etmişti Güneş’…
Lekelerin et haline dönüşmesini önleyici tedaviler uyguluyordu bana aralıklarla, bir yıldır..
Dün işte, iki dakika uğrayıp ’‘yaz güneşi lekeleri azdırmadan tedbir alayım’’ diye kapıdan uğrayıverdiğim doktorum, kocaman lambasıyla bakıp genetik mirasıma; ’“bunlara bir ay sonra operasyon yapalım. Kremler yetmiyor’” dedi.
Mutlaka ’“niye yetmiyor’” diye soracağımı, adı gibi bildiğinden de ekledi:
’“Niye biliyor musun? Çünkü içindeki baskı çok yoğun!’”
* * *
Ne zaman sokağa çıksam, dallarda patlayan tomurcuklarla, kenti kuşatmaya başlayan çiçeklerle göz göze gelsem; içimde de patlamaya hazır tomurcuklar olduğunu hissediyordum oysa.
Cemreler havaya/suya/toprağa derken, benim de içime düştü galiba diyerek gülümsüyordum şaşırarak.
Vitrin köşelerine konuşlanmış renkli takunyalarla, kadınların pembe topuklarını tıkır tıkır gezdirdiklerini hayal ediyordum.
Eli kulağındadır İzmirli kızların havalı şortlarla/minilerle bacaklarını; askılarla omuzlarını fora edecekleri günler.
Bugün yarın bir bahar yazısı patlatmalı.
İçinde tomurcuklar açan, ver coşkuyu dedirten, dördüncü cemreyi icat edip, okuyanın içine düşürten bir yazı.
İçi açılmalı okuyanın. Yazarken de benim’… Diyordum.
* * *
Tomurcuklar açmaya çalışırken, ata mirasım ’“et beni çıksın’” diye bahara meydan okuyan, direten bir kış da varmış içimde işte. Bildiğini, ’“bilimsel bir ağız’”dan duymak da tuhaf yapıyormuş insanı.
Hadi yüzümdeki lekeleri sevgili Güneş’’in şifalı bilgisine teslim edeceğim ve o, yüzde yüz çaresini bulacak da’…
İçimdeki o baskı, tomurcukları çiçeklenmeden dökmeye hazır don; o derin kaygılar’… Nasıl bir yol bulup da akacak?
’“Bak, Şenocak Kitapevi de kapanıyormuş! En sevdiğin kitapçı, almasan bile haftada en az bir kez uğrayıp dokunduğun kitaplar, cd’’ler, bir hafta sonra olmayacak. Yerine de muhtemelen birbirine benzeyen kafelerden biri kurulacak’”diye bar bar bağırırken iç sesin’… Nasıl şakıyacak?
’“Hayatta kalmakla, insan kalmak arasında, bir çıkrık gibi insanın ruhunu kendine dolayan şey’”den nasıl kurtulunacak?
’“Huzur bulmak için alıklaşmaktan ya da yakarmaktan başka bir yol’” nasıl bulunacak?
Sadece solucanlara değil, herkese huzur verecek yeni bir dünya nasıl kurulacak?
 
 ’“Dünya değişmeli. Türkiye değişmeli. İzmir değişmeli’” diyor içimdeki ses.
’“Lekelerin et beni olmasına izin verme. Önce kafanda bitir kışı’… Umutsuzluğu kovala.
Yeter ki ’‘enseyi karartma.’’ Cemreler ne olursa olsun, düşecek bu topraklara da... Diyor.