GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
24 Şubat 2010 Çarşamba

Terör mağduru Aylin, gazeteciliğe Yeni Asır’’da başlamıştı’…

Önce fotoğrafları karşıladı vatan.com.tr sitesinde, bizim Aylin’’in..’¶
Makyajı, üzerindeki şık takımı, volanlı göğüs çatalını ortada bırakan beyaz gömleği, inci küpelerine takım kolyesi ile ’‘cezaevinden çıkıyor’’ gibi değil de (yüzündeki gerilimi okumazsanız eğer) bir ’‘kokteyle gidiyor’’ havasındaydı.
Bukleli saçlarını hafifçe toplamış, yanındaki jandarmadan ’‘bağımsızmış gibi’’ dik durmaya çalışıyor.
Ve ellerindeki kelepçeleri gizlemeye’…
 
Beden dilini okumaya çalıştığım fotoğraflarından, duruşmaya geçtim Aylin’’in.
Yalın, çok içten bir dille ifade ettiği savunmasını okurken, Aylin sanki karşımda konuşuyordu:
’“Sayın başkan, sayın hakimler; ben hayatı boyunca silahtan terörden nefret etmiş bir insanım. Gazetecilik hayatımda terörü lanetleyen pek çok haber yaptım, sayfalar hazırladım.
 

 
İşinden ve ailesinden başka tutkusu olmayan, kanunlara saygılı, medeni bir insanım. Son 4 yılı yönetici konumunda olmak üzere 15 yıldır basın sektöründe aralıksız çalışıyorum. Başarılı bir kariyerim, düzgün bir sosyal çevrem, Türkiye şartlarının üzerinde, iyi ve düzenli bir gelirim var. Fırsat buldukça yurtdışına giderim. Güvenlikli nezih bir sitede, tapusu kendime ait bir dairede oturuyorum. Kendime ait bir arabam var. Akşamları spor salonuna giden, kendine bakmaya, iyi yaşamaya, bir yandan çalışırken bir yandan da hayatın tadını çıkartmaya çalışan biriyim. Son 7 yıldır aynı işyerinde çalışıyor, 10 yılı aşkın süredir de aynı cep telefonunu kullanıyorum. Tüm adreslerim, tüm iletişimim, hayatımın her anı yasal, gözler önünde ve istikrarlı.
Affınıza sığınarak soruyorum sayın hakimler:
Ben teröriste benziyor muyum? Bunca yıllık meslek hayatınızda karşınıza benim gibi bir terörist profili çıktı mı?
 
Terör sanığı değil mağduruyum.
 
Şu an huzurunuzda terör sanığı olarak bulunmam sadece benim için değil, hukuk sistemimiz için de büyük bir talihsizliktir. Zaten kendimi sanık olarak değil, terör belasının kurbanlarından biri olarak görüyorum.
Burada gözaltına alındığım tarihe kadar hayatım boyunca görmediğim, bir kez bile telefonla konuşmadığım, aynı yerde bulunmadığım insanlarla birlikte, bir terör örgütünün üyesi olmakla yargılanıyorum.
Evimde, işyerimde yapılan aramalarda, bilgisayarlarımda adı geçen örgütle ilgili en küçük bir not veya doküman çıkmadı. Bırakın adını ilk kez Emniyet’’te duyduğum bu örgütle ilgili bir bilgi-belgeyi, aramalarda suç teşkil edebilecek, huzurunuzda yüzümü kızartacak en küçük bir suç unsuru dahi bulunmadı.
 
Telefonlarım ne kadar süreyle dinlendi bilmiyorum ama her gün onlarca kez konuşma yapan biri olarak iddianameye suç unsuru olabilecek tek bir konuşma kaydım bile girmedi.
 
Sayın başkan, sayın hakimler; uğrunda yıllarca çalıştığım her şey; kariyerim, sosyal konumum, benliğim, onurum, genç bin kadın olarak hayattan beklentilerim paramparça edildi. Hem de koca bir hiç yüzünden.
 
Emniyet’’te polis arkadaşlar ’‘Aylin Hanım üzülmeyin, bırakılırsınız. Böyle olaylarda kurunun yanında yaş da yanıyor bazen’’ demişlerdi. Bu yaş, tam 10 aydır cayır cayır yanıyor.
Artık hukuk, adalet, vicdan konuşsun ve bu yangın söndürülsün istiyorum.’”
 
Adını bile bilmediği bir örgütün üyesi olduğu iddiası ile kendini bir anda parmaklıklar ardında bulan ve hakkında 15 yıl hapis cezası istenen Vatan Gazetesi internet sitesi genel yayın yönetmeni Aylin Duruoğlu, 15 yıl önce Yeni Asır’’da benim yanımda işe başlamıştı.
Kimin tanıdığıydı ya da tavsiyesi ile gelmişti; hatırlamıyorum bile.
Hatırladığım, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu bu bukleli kıpır kıpır kız, hiperaktif tabiatına uygun, hareketli bir iş istiyordu.
’“Denemek’” üzere işe aldık.
Eğitimi gazetecilik üzerine değildi ama hamurunda gazetecilik olduğu, kısa sürede anlaşıldı. Çalışmak, sanki onun oyun alanıydı. Yaratıcı, muzip, çılgın ve süratliydi. Yedi düvelle barışıktı. Çok kısa sürede gazetede kendisini herkese sevdirdi.
10 ay, belki 1 yıl yazı işlerinde birlikte çalıştık. Benim için tek kusuru ’“sabahları bir türlü uyanamaması, işe sık sık geç gelmesi’”ydi. Fırçalarıma alıştı ama İzmir/Yeni Asır, onun, ele avuca sığmaz enerjisine dar geldi.
’“Ben İstanbul’’a gitmek, şansımı orada denemek istiyorum’” diye yanıma geldiği günü çok iyi hatırlıyorum. Ve ona, bir ’‘yönetici’’ gibi ’“kal’” demeyip, bir ’‘abla’’ gibi ’“git ve sakın arkana bakma’” dediğimi de’…
Gitti, arkasına da bakmadı.
15 yıla, Yeni Yüzyıl, Star, Yeni Binyıl ve Sabah’’ı, ardından da Vatan’’ı sığdırdı. Önceleri ara sıra telefonla konuştuk. Bazen de ortak arkadaşlardan İstanbul muzırlıkları hakkında bilgi sahibi oldum. 
En son Vatan Gazetesi’’nde çalıştığını biliyordum. Gazetenin internet sitesi vatan.com.tr’’nin yayın yönetmeni olduğunu ise 10 ay önce tutuklanıp da ’“haber olunca’” öğrendim.
Terör örgütü üyesi olmakla suçlanmasına ise tek kelimeyle şok oldum.
 
Aylin’’in yukarda verdiğim savunmasındaki ’“Affınıza sığınarak soruyorum sayın hakimler:  Ben teröriste benziyor muyum? Bunca yıllık meslek hayatınızda karşınıza benim gibi bir terörist profili çıktı mı?’” sözleri; yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturdu.
’“İşte bu, benim tanıdığım Aylin’” dedim.
’“Sayın başkan, sayın hakimler; uğrunda yıllarca çalıştığım her şey; kariyerim, sosyal konumum, benliğim, onurum, genç bin kadın olarak hayattan beklentilerim paramparça edildi. Hem de koca bir hiç yüzünden’” sözleri ise gülümsememi hüzne dönüştürdü.
İşte bu, benim tanıdığım, İzmir’’den yüreklendirerek ’‘haydi git ve sakın arkana bakma’’ sözleriyle uğurladığım Aylin değildi.
Beklentileri, kariyeri, onuru, sosyal konumu, benliği paramparça edilen Aylin; o kıpır kıpır, yerinde duramayan cin bakışlı genç kız olmaktan çıkmış, bir ’“iddia’” ile hayatından 10 ay çalınmış, sıradan/herhangi bir yurdum insanıydı.
 
Erzincan Başsavcısı’’nın tutuklanmasının ardından, Avukat Fikret İlkiz, ’“olağanüstü soruşturma ve yargılama’” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
’“Ceza Muhakemesi Kanunu’’nda 100. ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olan ’‘tutuklama’’ tedbiri yeniden düzenlenmelidir. Bu madde, bu haliyle yürürlükte kaldığı sürece, ’‘hukukun güvenliği’’ şüphe altındadır. Çünkü herhangi bir soruşturmada  ’‘kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların’’ var olup olmadığının takdiri sırasında özgürlük istisna, tutuklama ise kural olarak uygulanmaktadır. Bu sadece Başsavcılar için değil, herkes için tehlikedir. Bu uygulama yaygındır. Bu tehlikeli ortamın en önemli nedenlerinden birisi, CMK 100’’üncü maddedeki yazılı düzenlemedir, sonra da uygulamadır. Uygulamayla ortaya çıkan zihniyet yüzünden de tedbir olan tutuklama, cezalandırma aracına dönüştürülmüştür.’”
 
10 ay hakim karşısına çıkarılmayı bekleyen, ilk duruşmasında serbest bırakılan Aylin Duruoğlu’’nun hayatından çalınan 10 ayın bedelini kim ödeyecek? Ya da o bedel, hangi para cezasıyla ödenebilir? Ödenebilir mi?
Bunu sormanın ’“suçlular cezasız kalmalı’” demek olmadığı nasıl anlaşılacak bu ülkede?
Her gün yeni gözaltıların/tutuklamaların sağanak gibi yağdığı bir ülkede, yüreklere salınan bu korku/bedbinlik/kaygı, nasıl ve kim tarafından giderilecek?
Kaldı ki’…
Tutuklanan herkesin arkasında; tutuklu olduğu 10 ay boyunca sürekli yanında olan, sürekli ’“yanındayız’” mesajı veren, ilk duruşmasında da Vatan Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Mutlu, Başyazar Güngör Mengi başta olmak üzere tam kadro hazır bulunan ’‘alkışlanacak bir destek’’, bir Vatan Gazetesi de yok ne yazık ki’…
 
İzmirli kızımız/meslektaşımız Aylin için sevinirken’… Bir yandan da yüzüm düşüyor işte’…
Hayatımız hep o şarkıdaki gibi:
’“Yaprak döker bir yanımız/Bir yanımız bahar bahçe’…’”