GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
3 Şubat 2010 Çarşamba

Sağ ne demek anne?

Küçük çocuk annesine sordu:
''Anne sağ ne demek?''
 
Anne bir süre düşündü ve yanıt verdi:’¶
''Sağ' dedi, ''öncelikle hiçbir şeyi merak etmeden sana verilen bilgiyle yetinmektir.
Sana ’‘sus’’ denildiğinde susmak, ’‘konuş’’ denildiğinde konuşmaktır.
Sürekli kendini yetersiz hissetmektir. Kendini sürekli başkalarının peşinden giden biri kılmaktır.
Geceleri sırlarını paylaşacak bir yıldızın varlığından habersiz olmaktır.
Toplama kamplarının bacası sürekli tüterken 'Bizim o kamplarda yaşananlardan haberimiz yoktu', demek ikiyüzlülüğünü göstermektir.
Sokakta kocaman bir adam küçücük bir çocuğu döverken hiç ses çıkarmadan oradan koşarak uzaklaşmak demektir.
 
Büyük alışveriş merkezlerinde özürlüler için ayrılmış otopark alanına büyük bir pişkinlikle park etmek, 'Neden oraya park ediyorsun, orası özürlüler için' diye soran birine de 'Ben de kafadan sakatım' diye gülerek yanıt vermektir.
Kahve sohbetlerinde, memleket durumları konuşulurken 'Kardeşim bu memlekette üç beş kişiyi asacaksın, bak o zaman her şey nasıl şaaak diye biter' yollu fikir yürütmektir.
18 yaşından küçük çocukların, yaşının büyültülüp idam edilmesine neden olan askeri darbe başkanının yaptığı resimleri, hala yalakalık olsun diye almak demektir.
 
Grev yapan işçiler için, 'Canım bunlar da çok oluyor artık, dünyanın parasını alır gene de doymazlar' cinsinden düşünce üretmektir.
Mangal keyfi için orman içinde ateş yakmak ve yangın çıkarmaktır.
Evinin içini tertemiz yapıp, kapının önünün b.k götürmesini önemsememek, hastanelerde ameliyattan yeni çıkmış bir hastanın yanında fosur fosur sigara içmektir.
’‘Kadınların saçı uzun aklı kısadır’’ sözünü pek bir sevmektir."
 
Küçük çocuk yeniden sordu:
''Anne insanların büyük çoğunluğu bu dediklerini yapıyor!''
Çocuğun bu sorusu karşısında anne gülümsedi ve yanıt verdi:
'Bekle daha bitmedi, devam ediyorum.
 
Sağ demek, süt yerine meşrubat içmenin daha doğru olduğunu söylemek ve bunun yaygınlaşması için dünya kadar reklam parası vermektir.
Tüketimi destekleyen yüzlerce reklam sloganı yazıp ardından 'Bu dünya düzeni şöyle değişir' diye ahkam kesmektir.
En pespaye dizilerde oynayıp 'Ben en devrimciyim' demektir.
Oy vermek yerine o gün pikniğe gitmektir.
Körlerin, spastik özürlülerin, sakatların sokaklarda görünüp de moral bozmamaları için yolları, parkları, tuvaletleri sadece ve sadece normallere (!) göre yapmak demektir.
Zehirli atıklarını toprağa gömen ya da denize bırakan büyük işyerlerine komik miktarlarda para cezası verilmesini uygun görmektir.
Tarihi ören yerlerindeki mermerleri yasağa rağmen kesip kesip inşaatta kullanmaktır.
Denizleri, ırmakları, toprağı kirletmek ve bundan adeta büyük bir keyif almaktır.
Açık havada öpüşen, koklaşan çiftleri koşa koşa gidip polise ispiyon etmektir.
İşlenen suçlar için iki rekat namaz kılıp Allah'ı kandırdığını sanmaktır.
Arkadaşın bir haksızlığa uğradığında onu savunmamaktır.
Büyük derbilerden sonra aşka gelip gelişigüzel ateş etmek ve seken bir kurşunla evlerinin balkonunda oyun oynayan dört yaşındaki çocuğu öldürmektir.
Sinemaya giden kızkardeşini sokak ortasında bıçaklayıp zafer işareti yapmak demektir. Bilgiyle, sabırla, vicdan duygusuyla, ahlakla, etik değerlerle dalga geçmek ve bu dağları ben yarattım dercesine kurum kurum kurumlanmaktır.''
 
Küçük çocuğun bu kez gerçekten kafası karışmıştı.  
''Anne'' dedi, ''Bu sağ ne kadar çok yerdeymiş, ben korkmaya başladım!’”
''Hayır, korkma'' dedi annesi. ''Daha pek azını duydun. Kim dedi sana bunları merak et? Artık öyle 'korkuyorum, vazgeçtim demek yok.' Geç kaldın.''
 
Anne yeniden başladı, ''Sağ demek...''
Anne sözünün sonunu getiremedi, çocuk koşarak karyolanın altına saklandı.  
 
Bakın etrafınıza’… bakın, bakın !
Etrafınızda kimseleri göremeyeceksiniz’…
Onlar yatakları altında saklanıyorlar... (Işıl Özgentürk, Cumhuriyet, 02.05.2006)