GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
10 Mart 2010 Çarşamba

Haydi kızlar okula, okul bittikten sonra evlerinize’…

Ben atanamayan bir tarih öğretmeniyim.
’“Ne işle meşgulsünüz’” sorusuna, ’“ev hanımıyım’” değil, ’“işsizim’” diye cevap veriyorum.’¶
Ev hanımlığını meslek olarak görmediğimden ya da önemsemediğimden değil; iş bulma ümidimi kaybetmediğimden bu şekilde cevap veriyorum.
 
İşsiz olmak zordur.
Hele kadınsanız daha da zordur.
Hele hele üniversite mezunu eğitimli bir kadınsanız, en zorudur.
 
Ben bir öğretmenim. Ülkemin başbakanı ’“her öğretmenlik bitiren illa öğretmen olacak diye bir kaide mi var’” diyerek görüşünü dile getirdi.
Yani öğretmenlik dışında bir iş arayıp bulmak zorundayım.
Bu kabullenmeyi yapana kadar çekmiş olduğum sıkıntılar erkeklerle aynı olduğundan, bu konuyu çok fazla açmak istemiyorum.
Ancak şuna değinmeden geçemeyeceğim.
İşsizlik, ülkemizin yanlış yürütülen politikaları yüzünden kanayan bir yarası haline gelmiştir. Bugün ülkemizde en verimli çağlarında, pırıl pırıl yüz binlerce genç, kahve köşelerinde, ya da sokaklarda işsiz dolaşmaktadır. Artık garanti gözüyle görülen, ’‘şu işi öğrenirsen işsiz kalmazsın’’ denilebilecek hiçbir iş alanı kalmamıştır.
Mühendisler, eczacılar, öğretmenler ve diğer meslek grupları işsizlikle karşı karşıyadır.
 
Bakınız bugün, okulunu bitirip diplomasını eline almasına rağmen evinde boş boş oturan tam ’‘317 bin işsiz öğretmen’’ mevcuttur.
Bu genç beyinlerin hayali, M. Kemal Atatürk’’ün kendilerine verdiği görev olan fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmektir. Ülkenin en ücra köşelerine kadar ulaşıp oralara çağdaş Cumhuriyetin ışığını götürebilmektir.
Ne yazık ki bugün, Doğu’’da Güneydoğu’’da pek çok okul öğretmensizlikten kapanmakta, öğretmen açığı yüzünden pek çok okul birleştirilmiş sınıflarda eğitim görmek zorunda kalmaktadır. Eğitimin bir ülke için ne kadar önemli olduğunu düşündüğümüzde, bir ulusa bundan daha büyük zarar verilebilir mi?
Takdiri size bırakıyorum’…
 
Milli Eğitim Bakanlığı’’mız, özellikle kız çocuklarının okumalarına destek vermek amacıyla ’“Haydi Kızlar Okula’” kampanyası başlattı. Hatta ’“Kardelen Ayşe’” örneğiyle bunu reklam haline getirdi.
O bize kampanya sayesinde okumuş ve öğretmen olmuş biri olarak gösterilen ’“Kardelen Ayşe’”nin bugün hala atanamamış işsiz bir öğretmen olduğunu biliyor musunuz?
 
Milli Eğitim Bakanlığı’’na buradan sesleniyorum.
’“Haydi Kızlar Okula’” demekle olmuyor. Bu gencecik taptaze beyinlere ’“öğretmen ol, doktor ol, mühendis ol’” diyoruz, sonra ’“diplomanı eline al, evinde otur!’”
AKP’’li Devlet Bakanımız Mehmet Şimşek diyor ki:
’“Son zamanlarda işsizliği, iş arayan kadınlar artırdı!’”
Eee, ne yapacağız?
’“Haydi Kızlar Okula, okullar bittikten sonra evlerinize!’”
Devlet Bakanımız bile iş arayan kadın ve erkeği ’‘ayrı’’ kategorilerde ele alıyorsa, vay halimize!
 
Ülkemizdeki yaygın inanış budur:
Kadın evde olmalıdır. Eğitimini tamamlasa da tamamlamasa da evinin hanımı olmalıdır.
Çalışmak, üretmek erkeklerin; ev temizliği, çocuk bakımı, yemek kadının işi olmalıdır.
Hayır!
Kadın çalışmalıdır, üretime katkıda bulunmalıdır, ülkesini geliştirmelidir, ufkunu genişletmelidir.
Kadının bakış açısı önemlidir, kadının beyin gücü de dirsek gücü de bu ülkenin kalkınması için gereklidir.
Siz bu cümleleri kurarken yorulursunuz; teyzeler, ’“bu kız adam olmaz’” demekten yorulmazlar.
Desinler! Kimse size engel olamaz.
Alırsınız elinize cv’’nizi, iş aramaya başlarsınız.
Bazen sadece kadın olduğunuz için kapılar yüzünüze kapanır, bazen ikinci plana itilirsiniz ve çok daha fazla özveride bulunmazı gerekir, bazense gelen teklifler karşısında şaşırıp kalırsınız.
Bazen de sadece ’“kadın’” olduğunuz için, erkeklerin çalışma verimini azaltıp düzeni bozabileceğiniz düşünüldüğünden, kadın eleman almak yerine erkek eleman tercih edildiğini görürsünüz.
İşin ilginç tarafı, bazen iş başvurularınızda, bilginiz, birikiminiz, uzmanlığınız, eğitiminiz hiçe sayılarak o işle hiç ilgisi olmadığı halde yani başvurduğunuz yer bir mankenlik ajansı olmadığı halde, sizden işe alınma koşulu mini etek ve topuklu ayakkabı giymeniz, gömlek düğmelerini açmanız istenebiliyor. Böylelikle okuduğunuz onca kitap, edindiğiniz onca bilgi, aldığınız eğitim bir mini etek karşısında yenik düşebilir.
 
Bu kısma gelene kadar aile, çevre, eş dost baskısıyla bir yandan mücadele verirken, bir yandan onurunuzu ezdirmeden kendinize bir iş bulmaya çalışıyorsunuz. Aynı zamanda, kendinizi geliştirmeye devam ediyorsunuz.
Bir yandan evde ev kızlığı rolünüzü, bir yandan terbiyeli ’‘ağır kız’’ rolünüzü başarıyla yerine getiriyor, bir yandan ücretsiz bulduğunuz her türlü etkinliğe katılarak sosyalleşmeye çalışıyorsunuz.
Siz tüm bunlarla uğraşırken, ’“30’’una geldin, hala evlenemedin, sokak sokak gezeceğine birini bul da evlen’” diyen dedikoducu teyzeleri de buradan saygıyla anmadan geçemeyeceğim...
 
Evet; işsiz olmak zor, işsiz bir kadın olmak daha zor.
’“Ekonomik özgürlüğüm olmadan asla’” diyorsanız, sizin için örülmüş duvarları tek tek yıkmayı göze alacaksınız.
 
Bir internet sayfasından edindiğim bilgiye göre, üniversite mezunu işsiz kadın sayısı, erkeklere oranla çok daha fazla ve yine eğitim seviyesi arttıkça işsizlik de kadınlarda artış gösteriyor. Bu da tüm anlattıklarımı doğrular nitelikte bir istatistik.
Ya ucuz iş gücü olarak çalıştırılmayı kabul edeceksiniz.
Ya cinselliğinizi ön planda tutmayı kabul edeceksiniz.
Ya çocuk yapmamayı kabul edeceksiniz.
Ya da bunların hiçbirin kabul etmeyip ısrarla, kendi iş ahlakınıza ve prensiplerinize uygun bir işyeri buluna kadar aramaya devam edeceksiniz.
 
Uzun zamandır kendime uygun bir iş bulamadım ve benim durumumda olan pek çok kadının olduğunu biliyorum. Ama yine de karamsar değilim.
Evet üniversite bitirdim ve işsizim. ’“Okuduğun yıllara acıyor musun’” derseniz, ASLA.
Çünkü artık eğitimli bir ev hanımıyım. Bu ne demek? Yani artık pilav yaparken milletvekillerinin meclisteki tartışmalarını, yerleri silerken ülkemin geleceğini düşünüyorum.
Tüm olumsuzluklara rağmen, kendime güvenim sonsuz.
O beğenmedikleri, sadece ucuz iş gücü olarak gördükleri, bir şeyden anlamayacaklarını düşündükleri kadınların, elinin hamuruyla erkek işlerine karışmaması gerektiklerini savunan zihniyetlere, buradan hatırlatmak isterim.
Çalışma hayatında görmek istemediğiniz bu kadınlar, unutulmamalıdır ki, Kurtuluş Savaşı’’nda tren yollarını tek tek elleriyle döşediler. Ordumuzun içinde hastabakıcılık, hemşirelik, savaş pilotluğu yaptılar.
 
Sözlerimi şöyle sonlandırmak istiyorum.
Bakınız, görüldüğü üzere mücadelenin en tepesinde başı dik, onurlu duran TEKEL İŞÇİSİ KADINLAR, kendilerini ezdirmedikleri gibi, tüm Türkiye’’ye eğer isterlerse neler yapabileceklerini gösterdiler.
Buradan da tüm oradaki kadınlara ve bugünlerde İzmir’’de mücadele veren TARİŞ çalışanlarına selam gönderiyorum.
Dünyaya yoktan bir canlı getirmeyi başarabilen kadınlar, eğer isterlerse tüm olumsuzlukların da üstesinden gelebilirler.
Dünyanın yaşanır ve güzel hale gelmesinin tek sebebi olan kadınlar, yeri geldiğinde sokaklarda, yeri geldiğinde okullarda, yeri geldiğinde evlerinde mucizeleri yapanın ta kendilerini olduğunu asla unutmamalıdırlar.
Yaşamın her alanında yer almak için, olanca güçleriyle mücadele etmelidirler.
İşte bu yüzden kendimize olan güvenimizi asla yitirmeyelim; çalışmayan ve işsiz kadınlar kendilerini geliştirmekten hiç vazgeçmemeli ve başarı azimlerini asla kaybetmemelidirler.
 
’“İnsanın insanı ezmediği, insanın insana kul köle olmadığı, insanın insana işkence etmediği bir toplumsal düzenin hayali’”yle, hepinize teşekkür ederim.
 
Yaşasın, ’“Emeğin en yüce değer’” olduğunu bilen emekçi dünya kadınlarının günü’…(EZGİ ALANYÜZ) 
 
* * *
 
Bayraklı Belediyesi’’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle düzenlediği ’“Kadın Olmak’” Paneli’’ndeki panelistlerden biri olan ve ’“işsiz kadın olmak’” konusunu, üstteki vurucu, akıcı, içten sözcüklerle anlatan Ezgi’’nin sözlerinin üzerine söz söylemek çok zor.
Her şeyi bu kadar net, yalın biçimde dile getiren genç kızımız, bizim geleceğimiz.
Yaşadıklarına, işsizliğine yenilmezken, o karamsar değilken bizim karamsar olmaya hiç ama hiç hakkımız yok. O azimden/umuttan bahsederken, umutsuzluğa düşmeye de yok.
Tam tersine, bu kadar bilinçli, bu kadar aydınlık kızlarımız, bize olsa olsa güç katar, umutlarımızı tazeler.
Ezgi’’nin bilinci, bende bunu yarattı. Onun için sizinle paylaştım.
’“Bizi karamsarlığa düşüren insanlar/siyasal iklim var’”, ama ’“bakın, Ezgi gibi gençlerimiz de var’” demek için’…
 
Umudumu yenileyen Ezgi’’ye, binlerce kez teşekkür ediyorum’…