GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
4 Kasım 2021 Perşembe

Yol düşüncesi…

Hızla değişen Dünya ve ülke gündemini takip etmek ya da uyum sağlamak bir hayli zor…

Bu zor zamanların yıpratıcı etkilerinden bir nebze olsun uzaklaşabilmek  için…

En büyük bayramımız dediğimiz Cumhuriyet Bayramında…

Cumhuriyet değerleri ile büyümüş, Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını özümsemiş…

M. Kemâl Atatürk’ün izinden ayrılmadan; düşünmüş, çalışmış, üretmiş…

Bir grup arkadaşımızla,bayram coşkusu içinde  Edirne, Kırklareli, Tekirdağ gezisindeydik.

Meriç ve Tunca nehirlerinin suladığı o bereketli toprakların yer aldığı…

Seksen sekiz yıl boyunca Osmanlı’ya başkent olmuş, tarihin izlerini gururla taşıyan bir serhat şehri… 

Cumhuriyet’in farahlatıcı rüzgarının hiç dinmeden estiği… 

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızın daima  coşku içinde kutlandığı Edirne’de..

Öğle ezanının semalara yükseldiği, tam da Cuma namazı saatlerinde…

Dünya tarihine malolmuş Mimar Sinan’ın “Ustalık eserim” diyerek seksen yaşında inşa ettiği…

Unesco Dünya mirası listesine girmiş o muhteşem Selimiye Camiinin avlusundayız… 

Kişisel hırslardan arınmış, ego ve kibirden uzaklaşmış bir ruh halini tasvir eden…

‘Enaniyet’ zinciri denilen zincirin altından geçerek… 

Eğilerek ve başımızı öne eğerek bu kapıdan içeri girişimizle birlikte… 

Edirne şemalarında yükselen öğle ezanı sesi ile…

Cumhuriyet ve Cuma  kelimelerini bir arada  düşünmeden edemedim… 

Bu iki kutlu kelime, kök yapıları itibari ile… 

Cem olmayı, cemiyeti, birleşmeyi ve bütünleşmeyi hatırlatıyordu adeta… 

Kulağım hutbede… Ve bu iki muhteşem eserin bu unutulmaz mimarları aklımdaydı.

Tam dört yüz kırk altı yıl önce… 

Birleştirmek, bütünleştirmek , toplamak adına ortaya çıkardığı birçok anıt eserle Türk mimarisinin dehası olarak tanınan Mimar Sinan… 

Ve.. Doksan sekiz yıl önce…

”Türk Milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare,  Cumhuriyet idaresidir” diyerek…

Türk milletini tek bir ülkü etrafında toplayan, yaptığı ilerici devrimlerle tüm dünyanın bir deha olarak tanıdığı M. Kemâl Atatürk…

Hutbede, dünyaya mal olmuş bu büyük isimlerin anılmamış olmasının bir kıymeti harbiyesi var mıydı bilemem…

Lakin… Bildiğim bir şey vardı ki… 

Tüm dünyanın saygı duyduğu, tarihe imza atmış bu Türk büyükleri…

İsimleri ile… Ve yüzlerce yıl yaşayacak olan eserleri ile daima anılacaklar…

Ve… Minnet ve şükran duygularımız daim olacaktır… 

Bu duygu ve düşüncelerle, o tefekkür aleminden ayrılırken…

Uzaklardan… Çok uzaklardan anlamlı  bir ses geliyordu kulaklarımıza… 

Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı bir kasabanın, en büyük kilisesinin elektronik çanı…

Gün içinde iki kez, tüm samimiyeti ile…

Atatürk’ü anıyor ve Türkiye Cumhuriyetinin en büyük bayramı için çalıyordu…

Cem olma, toplanma yeri olan bir ibadethaneden yükselen bu melodik tını ile…

İstiklâl Marşımızın nağmeleri semalara yükselirken…

Kilisenin papazı yaptığı açıklamada, yaklaşığı ile şöyle diyordu:

“Atatürk’e ve laik Türkiye’ye saygım sonsuz... Bu girişimim Türk dostlarıma Cumhuriyet Bayramı hediyesidir… Bundan sonra da her millî bayramınızda marşınızı çalmaya devam edeceğim” diyerek…

Amacının dostlukları pekiştirip, ön yargıları yıkmak olduğunu belirtiyordu. 

Bu, fikir ve ifade özgürlüğü karşısında düşünmeden edemedim… 

Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür yetişmiş nesillerin çocukları olarak…

Fikir ve düşüncelerini “Yol düşüncesi” olarak addettiğimiz…

M. Kemâl Atatürk’ün ideallerini daha bir yürekten hissediyorduk…

***

Yolumuz Tekirdağ’a vardığında ise… 

Ülke gündemini kendine dert edinen zihinler…

1 Kasım tarihinin hatırlattıkları ile dün ile bugünü tahlil etmekle meşguldü… 

Cumhuriyet’in ilanından bir yıl önce…

1 Kasım 1922 tarihinde kaldırılan saltanatın, geçmişte kalan karanlığı…

Ve… Cumhuriyetimizin ilanından beş yıl sonra…

1 Kasım 1928 yılında gerçekleşen harf devriminin yarattığı aydınlık  içinde…

Atatürk ilke ve inkılaplarının ışığında yaşanan o kıymetli Cumhuriyet yılları canlanıyordu hafızalarda…

***

Gazi M.Kemâl Atatürk’ün…

İzmir İktisat Kongresi sırasında önerilen latin harflerine geçiş düşüncesini yıllar içinde olgunlaştırarak…

Tekirdağ ziyareti sırasında yeni Türk alfabesine geçiş sürecini ilan etmesini…

Ve Tekirdağ halkının bu ilanı büyük bir memnuniyet ile karşılamasını tasvir eden…

O muhteşem aydınlanmanın ilk ateşlendiği anı ölümsüzleştiren bir anıt çıkıyor karşımıza… 

Bembeyaz giysileri içinde aydınlık bir geleceği işaret eden… 

Kara tahta başında halkına latin harflerini öğreten…

İlk öğretmenimiz, baş öğretmenimiz M. Kemâl Atatürk… 

***

Ve… ‘Üç Kemal'ler diyarı’  namı ile  anılan Tekirdağ.

Yazılarını; “Amelimiz efkarımız ikbal-i vatandır” diyerek kaleme alan…

Tekirdağ doğumlu, vatan şairi Namık Kemâl’i…

Harf inkılabının müjdesi ile ve gerçekleştirdiği tüm inkılaplar ile Türk milletini yeniden var eden M. Kemâl Atatürk’ü…

Üsküp’te doğmuş, büyümüş; milletvekili, diplomat ve şair olarak Cumhuriyet’in inkişaf yıllarına damga vurmuş Yahya Kemal Beyatlı’yı…

Büyük bir minnet, saygı ve vefa ile bağrına basıyordu.

***

Şanlı tarihinden daima feyz alınacak olan bu kadim şehirlerden ayrılırken…

Edirne’nin, Kırklareli’nin ve Tekirdağ’ın kuvvetli Cumhuriyet rüzgârını arkamıza almış… 

Cumhuriyet ışıkları ile aydınlanmış İzmirimin gittikçe yaklaşan silueti ile… 

Yahya Kemâl Beyatlı’nın, “Yol Düşüncesi” şiirinden şu satırlar dökülüyordu kalemime… 

“Vatan şehirleri karşımda, her saat, bir bir;

Fetihler ufku Tekirdağ ve sevdiğim İzmir…”

Atatürk ilke ve inkılaplarının ışığı ile yayılan aydınlığınız … Tüm vatanda daim olsun…