GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
9 Eylül 2021 Perşembe

Memleketimin doğum günü...

(*) Bugün 9 Eylül 

Tam sırasıdır canlandırmanın hatıraları 

Sen 9 Eylül dersin iki kelime 

Ben değişen yazgı anlarım 

Özgürlük anlarım, bağımsızlık, 

Sen 9 Eylül dersin iki kelime 

Ben onurlu bir halk anlarım

Sen İzmir dersin iki hece 

Ben sevinçten ağlarım

Sen İzmir dersin iki hece

Ben saygıyla ayağa kalkarım…

9 Eylül… Şairin mısralarındaki gibi, kurtuluş sevincinin gözler önünde canlandığı gündür… 

Her yıl, Dokuz Eylül sabahlarında sandığın en üstündeki ay yıldızlı bayrağın büyük bir özenle çıkarılması ve balkona asılması ile başlardı evdeki bayram sevincimiz…
“Bizim asker geldiğinde zulüm yılları bitti çok şükür” diye başlardı babaannem anlatmaya

“İstirdat (**) günlerine kavuşuncaya kadar neler çektik biz…

Çocuklarımın babasını dağa kaldırdı Yunan eşkiyası …” sözleri ile başlardı mutat konuşmalarına…

Dedem Burhanzade Ali Vehbi efendinin, kuru üzüm, palamut ihracatı ve saat ithalatı yaptığı Alipaşa meydanındaki mağazasının Yunanlı çeteler tarafından yağmalanıp, dedemin dağa kaldırıldığı güne gider dayanırdı söz…
Eve gönderilen kanlı bir bez parçası içindeki evin babasının kulağından kesilmiş bir parça ve istenilen fidye miktarı ile ilgili bir pusulaya yazılanların hikayesiydi bu defalarca dinlediklerim…

Ve… Yüz yıl öncesinde yaşanan acıların anlatımı idi, bugün hafızamın derinliklerinden süzülüp gelenler… 

****

Bir sağa bir sola sallanarak anlatıyordu babaannem gözyaşlarını silerek…

“Eve haber etmişti dedeniz , Yunan zulmünde dağa götürülürken… 

“Merak etmesinler beni, lakin büyük oğlum Celalettin istenilen parayı götürsün versin tez elden… diyerek …”

Birkaç gün sonra gavur oğluna istenen para yollandı da salimen çıktı geldi dedeniz…

Karafatma dağlarında geçirdiği korku dolu günlerin yorgunluğu ve elemi içindeydi eve vasıl olduğunda … 

Fesinin üzerine doladığı sarığının ucunu, kesilmiş kulağının üzerine düşürmüştü çocukları yarasını görmesin diye…

Yarası günden güne iyileştikçe tasası artıyor, sık sık şehri terk etmemizin lüzumundan bahsediyordu…

“Ortalık ziyadesiyle karışık, yarın ilk trenle Kasaba’ya (Turgutlu) gideceğiz…  

Orada üzüm müstahsili olan müşterilerimden bir dostuma haber saldım...

Emniyet içinde kalabileceğimiz, münasip bir yer temin ederler bize nasıl olsa…” 

En büyüğü onbeş yaşında, dört çocuk, gözleri görmeyen annem ve  ev hizmetlerimizi gören Hayriye…

Ve yanımıza aldığımız ihtiyacımıza yetecek kadar eşyamızla, döküldük yollara…

Basmane istasyonunun iç avlusu mahşer günü gibiydi…

İstasyonun arka cihetindeki Ermeni mahallesinden bağırış çağırış sesleri geliyor, Efsun askerleri ortalıkta cirit atıyordu…

Ahali; Yunan mezaliminden bezmiş, iç taraflara doğru kaçmaya çalışıyordu…

Annemin gözleri görmez, bak kucağımda çocuk var, sen sıkı sıkı tut ninenin elinden diyerek… Hayriye’yi durmadan tembihliyordum …

Çorakkapı camisinden yükselen ezan sesi ile şimendiferin acı düdüğü birbirine karışmıştı.

1900 yılında gelin girdiğim; bir sokak ötedeki evimizden, gittikçe uzaklaşıyorduk …

İnsanların itişe kakışa bindiği şimendifer istim almış, büyük bir gıcırtıyla kıvrıla kıvrıla gidiyordu…

Tren kompartmanının karşılıklı kanepelerine sıralandığımızda aramızda validem yoktu… 

Hayriye, Hayriye… Haminnen nerde, büyük hanımın tutmadın mı elinden?

Şimendifer, acı çığlığı ile dumanını savura savura ilerliyor, Hayriye durmadan ağlıyordu..

Kompartmana giren şimendiferciye meramını anlatmaya çalışıyordu, dedeniz…

-Biz Basmane istasyonunun kalabalığında gözleri görmeyen valide hanımı kaybettik… Şimdi, o yol iz bilmez ezilmesin o kalabalığın içinde!

-Bir sonraki istasyon Karşıyaka… Orda inersiniz… Basmane istasyonuna telegraf çeker meramımızı arzederiz, gelecek tren dört saat sonra… Valide hanımı gelecek trene bindirirler, merak etmeyin… diye cevap veriyordu memur efendi.

Çarnaçar, Karşıyaka istasyonunda indik… Başladık beklemeye anacığımı getirecek treni…

Yunan askerleri, ellerinde mavzerle bir aşağı bir yukarı dolanıyorlardı.

Çocuklar, istasyonun karşısındaki marul bahçelerinde mahsullerini toplayan bahçevanları seyre dalmış…

Hayriye’nin akşamdan hazırladığı yer yemişle karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı.

Epey bir vakitten sonra… Şimendiferin sesinin uzaklardan duyulması ile hepimiz ayağa kalktık…

Çocukların “haminnem haminnem” diye bağırışları arasında şimendifer durdu…

Anacığım pencere kenarında oturtulmuş; dünyadan bi haber, görmeyen gözleri ile etrafa boş boş bakınıyordu…

Bir telaş bindik trene… Hayriye büyük hanımının boynuna sımsıkı sarılmış, katıla katıla ağlıyordu…

Kasaba’da epeyce kaldık… Hacı Emin efendilerin uçsuz bucaksız bağlarının, bahçelerinin olduğu o çiftlik evinde…

Yanan yıkılan köylerin ağıtları göklere yükseliyor; millet, M.Kemâl Paşa’nın ordusunu bekliyordu dört gözle… 

Bağların bozulduğu, üzüm sergilerinin toprağın üstüne halı gibi serildiği zamanlardı

İyi havadisler gelmeye başlamıştı Uşak cihetinden..

Sonra, Yunan ordusu kuşatılarak, Kasabanın işgalden kurtulması ile yüreklerimize su serpilmişti… 

Vakit tamamdır dedik… Memleketimize, evimize dönmek (***)eyyamıdır şimdi…  

Ahbaplarımızdan helallik isteyerek ayrılıp da İzmir’e vasıl olduğumuzda…

“Yunan ordusu geri çekilmeye başlamış, M.Kemâl Paşa komutasındaki Türk ordusunun Nif kazasına  da girdiği haberi ile gözyaşlarımız sel olmuştu…

Rabbime sonsuz şükürler…Üç buçuk sene süren Yunan işgalinin, düşman eziyetinin sonu gelmişti..

9 Eylül günü… M.Kemâl Paşa geliyor , bizim asker geliyor sevinci ile şehir al bayraklara bürünmüştü…

Yaşa Mustafa Kemâl Paşa nidaları duyuluyordu uzaklardan, yakınlardan…

Hükümet konağına ay yıldızlı Türk bayrağının asıldığını evimizin taraçasından gören babanla, amcan…

Büyük bir heyecanla, bir hışım, kapının sürgüsünü açıp kaşla göz arasında evden fırlayıverdiler… 

Anafartalar (Basmane) karakolu önünde mahşeri kalabalığın arasında seken bir kurşunun, amcanın koluna isabet etmesi ile kanlar içinde kucakta  eve getirilişini unutamam..” diyerek…

Dr. Mustafa Enver bey’in evde yaptığı müdahale ile kolun içindeki kurşunun çıkarılışını anlatırken, tekrar tekrar o günün hüznünü ve heyecanını yaşardı…

****

Adeta bir masal dinler gibi dinlerdim onu, dizlerinin dibinde… Karanfil kokulu nefesinden dökülen sözleri hiç bitmesin isterdim…

Sözün arkası uzar gider… Savaş yorgunu bu memleketin ateşe verildiği yangın akşamına dayanırdı…

Üç gün devam eden yangınla ellerinden kayıp giden malları sayar döker, küle dönen geçmişinin tasasını çekerdi…

Üstünden geçen elli yıla yakın bir zaman olmasına rağmen bir türlü unutmadığı, sürekli tekrar ederek bizlere ezber ettirdiği bu hikayeyi, ben de her seferinde merakla dinlerdim..  

“Bugün bayram, memleketimin kurtuluş günü”  derdi… M.Kemâl Paşa’sını dualarından eksik etmeyerek…

O gün… Basmane meydanında  başlayan, Anafartalar Caddesi boyunca devam eden resmî geçit törenini izlemek için gelen misafirlerimizle evimiz bir başka şen olurdu…
Tören kortejinin, fener alaylarının, atlı süvarilerin büyük bir coşku ile izlendiği ve İzmir fuarının gezilip dolaşıldığı  bir bayram günü yaşanırdı tüm şehirde…

Aklımda ve yüreğimde önemli bir yer tutan bu yaşanmışlıkları kaleme alarak

Kayda geçirdiğim bu hatıralar,  torunlarımın geleceğine rehber olsun.

***

9 Eylül 1922…

Büyük Taarruzla başlayan kurtuluşun ayak seslerinin, büyük bir umut içinde dinlendiği gündür.

M.Kemal Paşa’nın “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri" emri ile; 

İzmir'in işgalden kurtulduğu, vatanının kalp ağrısının dindiği  gündür... 

Başta ulu önderimiz M.Kemâl Atatürk olmak üzere kurtuluş savaşının tüm şehit ve gazileri ile şanlı ecdadımızın aziz hatırlarına rahmet ve minnetle…

Doksan dokuzuncu doğum günün kutlu olsun güzel İzmir’im… Nice özgür yüzyıllara…

(*) Haluk Işık

(**) Bir yeri yeniden ele geçirme, geri alma, kurtarma…

(***) Elverişli zaman…