GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
19 Aralık 2016 Pazartesi

Yeryüzünde lanet var

İnsanın kendisine reva gördüğü başlangıç; ilk günah, cennetten kovuluş ve yeryüzü sürgünü…
İşte göklerden gelen bu meşum ilklerin hariminde zuhur eden Habil ile Kabil’den beri yeryüzünde lanet var. Rivayet o ki ilk cinayet suçu, ilk rüşvet suçu, ilk mülkiyet suçu Kabil tarafından işlendi. Ve bir daha insanlık bu suçları işlemekten hiç ama hiç vazgeçmedi. 
Yeryüzündeki lanetin adı; insan… Dünya’da yaşanagelen bütün büyük acıların ve meydana gelen büyük felaketlerin faili; insan… Daha kötüsü, insan bunu biliyor ve bu suçu işlemeye devam ediyor. 
İnsanda kötülüğün bilgisi var. Varoluştan gelen bu bilgi, ayrıca kanıt göstermeyi gereksiz kılacak kadar alenidir. Dünya’ya biçilen ömür ve yeryüzünün hali, insan kötülüğünün karinesi değilse nedir?

İnsan, kusurlu bir yaratık olduğunu en başından beri biliyordu. Bu kusurlu olma halinin yol açtığı kötülük ise, bir uygarlık durumudur. Kötülük, kusurlu insanın uygarlaşması sonucu ortaya çıktı.
Uygar insan, bilinenin aksine, “iyi insan” değildir. Uygarlığın getirdikleri, insanın iyi olmasını hedeflemiyor; sadece sistemin iyi insanını yetiştirmeyi hedefliyor. Sistemin iyi insanı, ailede ve okulda eğitilerek uygarlığın değerlerini benimseyen, ekonomik düzende para kazanarak veya maaş alarak geçimini sağlayan kişidir. Bu kişi ne iyidir ne kötü; sadece ve sadece, uygarlığın getirdikleriyle hemhal sürdürmektedir gündelik yaşamını.
 
İyi ve kötü, Adem ve Havva’nın çocuklarının ezelden ebede insanlaşmasının hikayesinde, kötünün iyiye çektirdikleriyle ün yapmıştır. Ve kötü her zaman üstün gelmiştir.
Üstünlüğü, kötüyü ve kötülüğü daima çok çekici yaptı. İnsan, kötüye ve kötülüğe hep öykündü. Nedense ezilenler her daim iyiliğin süjesi oldu ve tarih, iyilerin nasıl ezildiğinin hikâyesini yazdı durdu.

Kötünün ve şeytani olanın karşı konulmaz çekiciliğine insan direnemiyor. Dinler, insanı iyi kılmak için Tanrı’yı araya koydular; ne ki bu nafile çaba da işe yaramadı. İnsan yine kötü, yine kötü… Ne Tanrı ne dinler ne peygamberler insanı kötü olmaktan alıkoyabildiler.
İnsan, ister tanrısal tasarım ister rastlantısal varoluş sonucu yeryüzünde zuhur etmiş olsun, kötü olmak fıtratında veya yapısında var. İyi olmak ise, doğal kötülüğün bastırılmış hali olarak insanın sahici olmayan haline tekabül ediyor. 
Kötülük, doğal halimizdir. İyilik ise, kötülüğün tebdil-i kıyafet aramızda dolaşan halidir.

İnsanın kötülüğünün iki göstergesi var; insanın insana yaptıkları, insanın yeryüzü yaşamına yaptıkları…
Yine cinnetin bir ihtimal olarak kurtuluş gibi kendini sunduğu zamanlardayız. Aklımız ve duygularımız işgal altında. Hepimizi salt korkularımız yönetmeye başladı.
Günü kurtara kurtara geldiğimiz yerde, kurtaracak gün kalmadığını görmedikçe, bir fikrin efendisi veya kölesi olmak neyi değiştirebilir?
Dünya’nın ahvali, insanın vicdani meselesi olarak zihinlerde bir yer tutmuyor.

İnsanı öldüren, insan…  İnsanı ezen, insan… İçtiği suyu kirleten, insan… Soluduğu havayı zehirleyen, insan… Yeryüzü yaşamını anbean yok eden, insan… İnsanlığı tehdit eden en büyük tehlike, insan…
Velhasıl, insan kusurlu bir yaratık… Kusuru, kötü olmak!
İnsan kendi varlığı ile baş edemiyor; Dua ediyor, olmuyor… Akıl yürütüyor, olmuyor… Kötülük hükmünü sürüyor. 
Bir ihtimal, yitik vicdanıyla buluştuğunda, insan kendi varlığını onurlandıracak. 
Elan yeryüzünde lanet var.