Kapkara kış günlerinin ardından, baharın müjdecisi cemreler düşmeye başladı…
Her cemre düştüğü zamanlara eriştiğimizde…
Benim de aklıma düşer…
Türk edebiyatının usta kalemi Yaşar Kemal’in “Bugünlerde bahar indi” adlı şiir kitabı…
Yaşar Kemâl’in ölüm yıldönümünün yaklaştığı bu günlerde…
Şiirlerinin satırlarından birkaç söz dökülüverir de dilime…
Yazı başlığı yaptığım(*)… Onun o güçlü motivasyon sözlerini irdelerken bulurum kendimi…
Geçmiş yazılarımın birinde… Yaşadığımız bu yeknesak günlere atıfta bulunarak…
Sanatın dili tutuk, boynu bükük kaldı… Umut dolu besteler yapılamaz oldu…
Sözleri ile dile getirdiğim umutsuzluk duygularım günbegün çoğalmakta iken…
Meğer ki… Sanat, mayalanmaktaymış içten içe…
İmil imil demlenmekteymiş müziğin nağmeleri…
Çok geçmeden… Yüreklere çöreklenen o karamsarlıkları dağıtıverecek olan nağmelerle
Yepyeni bir bestesi ile Tarkan’ın sesi yükseliverdi tüm yurtta…
Üst üste yaşadığımız türlü çeşit, akıl almaz bunca sıkıntının içinde…
Umutların tükendiği… Neşelerin ve sevinçlerin hırpalandığı, bu zor zamanda…
“Geç’çek”, “Bit’çek” diyerek yürekleri ferahlatan sözleri ile…
Karanlığın hüküm sürdüğü günlere ışık oldu… Sanatın güçlü sesi…
Bir tebessüm yayılıverdi... Gülmeyi unutan yüzlerimize…
Geç’çek tesellisi ile kaleme alınan bu umut dolu satırlardaki…
“Geç’çek , geç’çek elbet bu da geç’çek
Gör bak umudun gününü gün etçek”
Dizeleri… Alıp götürüverirken hepimizi umutlar ülkesine…
“O çiçekten günler çok yakın inan
Her şeyin sonu var, bu çile de bit’çek”
Sözleri ile insanın içini kıpır kıpır eden bu nağmelerse…
Serin sular serpivermişti umutsuz yüreklere…
Şiddetin hüküm sürdüğü… Haksız hukuksuz bir dünya düzeninde…
Sonu gelmeyen pandemiden, önlenemeyen hayat pahalılığına…
Nezaket dilinin toplumda yok oluşundan, siyaset dilinin üstümüze çöken ağırlığına kadar
Yaşadığımız onca sıkıntının hakim olduğu mutsuz ve umutsuz bir dönemden geçerken…
Tarkan’ın, toplum sorunlarına gösterdiği her zamanki duyarlılığı ile…
Boğazımızda düğümlenip kalan bütün sözleri o cıvıl cıvıl nağmelerle buluşturuvermesi…
Kapkara kış mevsiminden sonra baharı müjdeleyen, yüreklere düşen cemreler gibiydi.
“Geççek” müzik dünyası gündemine düşer düşmez… Çeşitli yorumlarla karşılaştı…
Umut aşılayan her bir dörtlüğün yürekleri kıpır kıpır eden her bir satırı…
İzafi yorumlarla çeşitli anlamlar yüklenerek… Bir o yana bir bu yana; evrildi çevrildi de…
Sanatın iyileştirici gücü… İdrakleri nispetinde tesir etti… Her bir ademoğlunun yüreğine…
Güzel günlerin özlemiyle, güzel temennilerle bezenmiş bu güzel Tarkan şarkısının…
Ana fikri… Hiçbir polemiğe mahal vermeyecek şekilde dosdoğru okunamaz mıydı?
Ve siyasi dilden azade bir yorumla…
En yalın hali ile can-ı yürekten alkışlanamaz mıydı?
***
Topluma ayna tutan, umut dolu seslenişi ile…
Ne güzel söylemiş Yaşar Kemâl yıllar öncesinden…
Hanna’ya şiirler başlığı altında duygularını satırlara dökerken…
Kara gün kararıp kalmaz düsturunun yarattığı o muhteşem algı ile…
Bu kötü günler geçecek Hanna diyordu…
“Zulüm kötü bir şeydir Hanna
Yoksulluk utanılacak bir şeydir,
Dünyanın neresinde olursa olsun.
Kötülüğün sesi dünyanın neresinden gelirde gelsin Hanna
İyi değildir, yüreğimizi dağlamalı kötülük.
Bak, bu söylediklerimi ancak sen anlarsın yürekten,
Ancak biz anlayacağız
Seninle birlik / Ölene dek.
Barışın, dostluğun, şıkır şıkır sevginin
Türküsünü durmadan durmadan söyleyeceğiz.
Söyleyeceğiz Hanna
Yaşamaya, güzelliğe, var olduğumuz dünyamıza minnet duyacağız
İnsanoğlu yeryüzünde çiçekler gibi açacak
Bu kötü günler geçecek Hanna
Yüreğim öyle söyledi…”
Kim bilir Hanna kimdi?… Belki; ben, sen, o… Biz, hepimiz…
Ya da… Zulme, yoksulluğa ve kötülüğe izafeten yazılmış olan bu mısralar
Barışın, dostluğun, şıkır şıkır sevginin türküsü…
Bu kötü günler geçecek… Yüreğim öyle söyledi cümlesi…
Yoksulluğu, zulmü, haksızlığı, kötülüğü yüreğinin en derininde anlayabilsin diye…
Bütün bir insanlık alemine hitaben söylenmiş olamaz mıydı?
***
Yüreğim öyle söyledi diyerek son noktayı koyuyorlardı… Sanatın kalemi ile yazanlar…
Ve… Bu kötü günler geçecek diyorlardı… Müziğin nağmeleri ile haykıranlar…
Bu dünya kurulalı beri, böyle gelmiş böyle gider…
Topluma ışık tutan… Sanatın ustalarının payına…
İnsan konusunda… Yazmak, çizmek, söylemek ve anlatmak düştüyse eğer…
Bize de; arif olabildiğimiz nispette… Okumak, dinlemek, algılamak ve anlamak düşer.
Ne güzel bir ifadedir Yaşar Kemâl kaleminden dökülen…
“İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar” cümlesi..
Evrende kapladığımız yer… Yüreğimiz kadar olsun…
Yeter ki… Yürekten söyleyecek ve yürekten algılayacak…
Birbirimizi en iyi şekilde anlayacak… O sarih dili bulalım.
Yine… Usta kalemin dünlerden bu günlere uzanan o anlamlı seslenişi ile…
“Bir dil bulacağız her şeye varan, bir şeyleri anlatabilen…
Böyle dilsiz, böyle düşmanca, böyle bölük pörçük dolaşmayacağız bu dünyada”
Diyebilelim…
Kim bilir belki de… Millet olarak, o dili bulabildiğimiz zaman bir bütün olacağız biz…
Seçeni ve seçileni ile… İktidarı ile muhalefeti ile…
Bu topraklarda, bu al bayrağın altında yaşayan… Hepimiz…
Aynı duygu düşüncelerle, aynı dilden anlatabilirsek eğer… Meramımızı birbirimize…
İşte o zaman… Geçecek ve bitecek… Umutsuzlukların doğurduğu bütün acılar…
Yorgun ruhlara şifa, durgun zihinlere ışık olan sanatın dili…
Ve… Bu topluma; dünden bugüne ses olmuş, nefes olmuş…
Umutsuzluktan umut üretmiş sanatçılarımız… Daima var olsunlar…
Yürekten alkışlarımız… Dünyamızdaki ve yüreklerimizdeki mevcudiyetlerine olsun...