GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
23 Aralık 2021 Perşembe

O meyus hikaye…

Bugün 23 Aralık…

Tarih kitapları sayfalarına, bir utanç günü olarak kaydedilen…

1930 yılının 23 Aralık günü… Menemen Olayı olarak hafızalara kazınan o acılı gün…

Devrim şehidi yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay’ın ve iki arkadaşının şeriat yanlıları tarafından katledilişinin üzerinden geçen 91 yıl…

Genç Cumhuriyet’in kalbine saplanmış o kanlı hançer…
Annemin ömrü boyunca unutamadığı, bıkmadan usanmadan anlattığı…

Benim de tekrar tekrar dinlediğim…

Elem veren, o meyus hikayeyi…

Annem yıllar önce şöyle anlatırdı...

***

Amcam Hilmi bey, Menemen eşrafından Küçük Bekir efendilerin kızı ile izdivacından dolayı Menemen’de ikamet ediyordu… 

Uzun yıllara dayanan evliliklerinde bir evlat sahibi olamadıkları için çocuk özlemini bana olan düşkünlükleri ile gideriyorlardı…

Ben de, üç yaşında kaybettiğim anne kokusunu yengemin şefkatli kollarında uykuya dalışlarımda buluyordum… 
Amcam sık sık Karşıyaka’ya gelir, beni alır Menemen’e götürürdü… 

Bilhassa da yaz aylarında… 

Tren şen şakrak çığlığı ile dumanını savura savura, uçsuz bucaksız  üzüm bağları ile çevrili zümrüt yeşili Menemen ovasına vardığında…

Tarifi mümkün olmayan bir sevinç kaplardı yüreğimi… 
Bayılırdım… O evin her köşesine sinmiş, tevekkül ve sabrın harman olmuş o havasına…

Dokuz yaşlarındayım… Cumhuriyet Mektebi üçüncü sınıfında…

Okullar tatil olduğu için bu sefer kış mevsiminde gelmiştim Menemen’e… 
İstasyon yakınındaki o sevgi dolu evdeydim yine…
Yine… Bu güzel evin her köşesi adeta bana aitti… 

Yine… Her istediğimin yapıldığı gönlümce zamanlar geçirecektim…
Odaya yayılan mis gibi kızarmış ekmek kokusu ile kahvaltımızı yapmış…

Neşe içinde okul şarkılarımı mırıldanarak, bu sıcacık odanın penceresi önündeydim…
Yengemin elleri ile diktiği bez bebeğimle oynuyordum kanepenin üzerinde… 
Kalın duvarlarla örülü evin geniş  pencere içleri bu evin en sevdiğim köşesiydi… 
Üstünde oturduğum ve sırtımı dayadığım bir minder ile kurulduğum tahtımda…

Sokağı seyre daldığım sırça köşkümdeydim yine… 
Çıtır çıtır yanan sobanın sıcaklığı ile dışarının soğuk havasının oluşturduğu camdaki buğular üzerine yazılar yazıyor, bir takım şekiller çiziyordum gönlümce… 

Derinlerden gelen ve  bir uğultu şeklinde yükseldikçe yükselen ve de gittikçe yaklaşan seslere dikkat kesildim… 
Fırlattım bez bebeğimi elimden kanepenin üstüne…
İyice sildim camdaki buğuları, entarimin kolları ile..
Bireyce yaklaştım pencereye, cama dayadım burnumu…

Yeşil sarıklı, cübbeli  adamlar sarmıştı sokağı…
Biteviye değişik sesler çıkararak, gittikçe çoğalıyorlardı…
En öndeki adamın elinde bir sırık, sırığın tepesine iple bağlanmış bir insan kafası vardı…

Yengem hızla odadan içeri girerek beni pencereden indirip bahçe tarafına bakan arka odaya götürdü… 

Şapka diyorlardı adamlar, fes diyorlardı da… Başka bir şey demiyorlardı…

Şapka giyen kafirdir diyerek muttasıl bağırıyorlardı… 

Karşıyaka’da… Bir bayram sabahında… Hem de çocuk bayramında Famaçuka fotoğrafçısında çektirdiğimiz…

O çok sevdiğim fotoğraf geliverdi gözlerimin önüne…

Babam, ağabeylerim ve ben…

Hepimiz de başımızdaki cedit yeni şapkalarımızla nasıl da sevinçle poz vermiştik halbuki…

Şapka giymek… Günah ve yasak mı diye soruyordum ağlayarak…

Anlatamayacağım kadar çok ok korkmuştum… Yengemin sabun kokulu göğsüne gömdüm başımı saatlerce hıçkırıklara boğuldum… 

O günden sonra…

Her gece, uykularımı haykırışlarla bölen, kendi sesimle uyandığım o gecelerde…

Biteviye o insanları gördüm, yıllar yılı rüyamda ben…

Çok korktum, hep korktum gericilikten ve gericilerden…
Büyüdüm, yetişkin oldum, aklım suya erdikçe…

ATA’mı daha bir anladım daha bir sevdim. Anladıkça anlattım gücüm yettiğince…

Lakin… Sonraki zamanlarda… Menemen’e her gidişimde…

Kara tren çığlık çığlığa ile yol alıp , o günkü hüzünle durdu da istasyonda…

Ben… Hep yüreğimde hissettiğim o günkü korku ile…

Bir an evvel geri dönme isteği ile oturdum…

O geniş duvarlı, dantel perdeli pencerenin önünde…

Gözlerimden kat’a gitmeyen…

Sırığa bağlanmış, o kan revan içindeki kesik baş…

Ve peşi sıra bağırışan sarıklı, cüppeli öfkeli bir güruh…

Hani soruyorsunuz ya bana…

Neden hep bağırıyorsun, geceleri uykunda sen anne? diye…

Yaşım sekseni aştı da… Ben bu korkuyu bir türlü aşamadım…

Bundandır sebep, benim güzel yavrularım…

Size hep o anlatıp durduğum…

Uykularımı bölen o haykırışlarımdadır…

Yobazlığa ve irticaya karşı size hep o anlatıp durduğum...

Uykularımı bölen o bütün korkularım...

***

Cumhuriyet’in aydınlığında yaşanacak yılların idrak ve  temennisi ile… 

Sarıkamış'tan Menemen'e...

Edirne'den Kars'a kadar...

İstiklal uğruna donarak, yanarak, başını vererek..

Canları ile, kanları ile bizlere ikbâl hazırlayan...

Şehitlerimiz… Ecdadımız...

Aziz hatıranıza; daimi saygı ve minnetle…

Ruhunuz şad olsun…