Bir süredir Tunç Soyer’i izlemekte zorlanıyorum.Çalışma temposu çok yüksek.Ve söyledikleri gerçekten kayda değer. Rutin işlerin ve siyasetin sınırlarını aşarak, bir çağdan bir çağa geçişin şafağında İzmir sevdasıyla çalışıyor.
“İklim krizinin sebebi biziz, kurbanları da biziz ve bu küresel iklim tartışmasının oyun değiştiricileri de biz olacağız.”
Döngüsel kültür konsepti bağlamında,iklim krizi çağında daha dirençli olmak için, doğal ve sosyal çevreyle derinden bağlantılı, nefes alan şehirler yaratmanın zaruretini işaret ediyor.
“Dirençli kent” hedefini, ki bu hedef geleceğin kentlerinin olmazsa olmazıdır, ısrarla takip ediyor.
Kuraklık ve iklim krizi karşısında yapılacakları her platformda anlatıyor.
“Başka bir tarım” mümkündür demekle yetinmiyor, yolunu da açıyor.
Salt pandemiyle mücadelenin yetmeyeceğini, ayrıştırıcı kentsel politikaların, artan gelir farkının ve iklim değişikliğinin yarattığı koşullarla da mücadelenin gereğini işaret ediyor.
Bütün zorluklarına rağmen, dijitalleşen Dünya düzeninde, İzmir’in yıldızını Akdeniz’in orta yerinde yeniden yükseltmek için çalışıyor.
Ve söylediklerinin yanı sıra, uluslararası kültürel ve mali ilişkilerde gösterdiği performans ayrıca kayda değer.
Tunç Soyer, söylediği hedeflere İzmir’i taşımak için çalışıyor.
Günlük kısır tartışmaların dışında kalarak,sorunları gölgelemeden dile getirerek, kendi içinde tutarlı kent politikası oluşturuyor. Meselesi,değişen Dünya düzeninde İzmir’in yeri.
Ardında doğru ve güzel izler bırakmak istiyor.
Tunç Soyer, değişimin kaotikasında, İzmir’in önünü açmak için yeni bir dil kuruyor ve yapılması gerekenleri cesaretle söylüyor. Eli taşın altında, popülizmden uzak siyaset yapıyor.
Hal böyle iken, İzmir’in geleceği için iletişim kurmak yerine, karşısına geçip olur olmaz eleştiri niyetine çemkirmek çok sevimsiz.
Değişen Dünya’da İzmir’in yerini, geleceğini konuşmak herkese iyi gelecektir. Bunu denemekte yarar var.
İzmir, ülkeye örnek bir Dünya kenti olabilir.